Mümtazer TÜRKÖNE
Bahçeli’yi anlamak için, önce onun önünde duran somut durumu, nesnel şartları ve görüp yakaladığı fırsatları anlamak lâzım.
Ekim 2024 tarihi itibarıyla, Bahçeli yüz yıllık parantezi kapattı ve Türkiye’nin önüne yeni, yepyeni bir sayfa açtı. Lamı cimi yok, siyaset sahnesinde bu işi tek başına yaptı.
En basit haliyle, “Kürtleri zorla asimile ederek devletin bekasını sağlamak yerine, Kürtleri entegre ederek devletin geleceğini garanti altına almak” şeklinde, yakaladığı fırsatı ve açtığı yepyeni sayfayı özetleyebiliriz. “Fırsat” ve “yeni bir sayfa” yani “yeni bir başlangıç”; tarihî dinamiklerin yarattığı fırsatı Türk devletinin bekası adına kalıcı bir statükoya dönüştürmek demek.
Devletin bekası:
Kelimeleri özenle seçiyorum.
“Türk devleti için” ibaresi, Bahçeli tarzı milliyetçi sıçramayı anlamak için çok önemli. Altını çiziyorum: “Türk milleti için” değil, “Türk devleti” için. Şeyh Edebali’den, çok sonra uydurularak nakledilen “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” mottosunu düzeltmek, hümanizmle yakından uzaktan alâkası olmayan Türk milliyetçiliğini doğru kavramak adına gerekli. Takip edilen prensip: “Devleti yaşat ki, insan yaşasın!” düsturudur. Bu düstura göre devleti yaşatamazsanız, hiçbir şey varlığını sürdüremez, insanlarla beraber her şey yok olur gider. Her şey devletin bekasına bağlıdır; insanın ve milletin yaşaması, devletin bekasının sonuçlarıdır, sebebi değil.
Türk milletinin devleti yoksa, milli varlık yok olur gider.
Devlet Bahçeli’nin durduğu yeri tanımlıyorum.
“Devlet nedir?” veya “kimdir?” sorusunun kestirme bir cevabı yok. Kadim Roma’nın imparatorluk tecrübesinden Cengiz Yasasına, Sasani bürokratik geleneklerinden, Oğuz töresine uzanmadan, tarihin hassas ayarlar yaptığı bu karmaşık cihazı tanımak çok zor. Bu devlet, Anadolu ve Balkan coğrafyasında edinilen tecrübenin muhassalasıdır; Orta Asya’nın değil. Bin yıllık tarih boyunca bir yanardağın içinde kor ateşle beslenerek hayatını sürdüren yedi başlı ejderhadan bahsediyoruz. Milletlerin ve ulus devletlerin henüz oluşmadığı çağlardan beri hiç değişmeden var olan ve Cumhuriyet Türkiye’sine tek parça halinde intikal eden bu devlet, bin yıl boyunca “Türk Devleti” olarak yaşamıştır. Beşerî coğrafyanın ırkı, etnik kökeni, dili, dini, mezhebi, hatta milleti değişebilir ama devletin Türk vasfı hep olduğu gibi kalmıştır. Osmanlı dönemine ait tarihi metinlerde millet, Millet-i İslâmiyye olarak tanımlanırken devlet her zaman “Devlet-i Türkiyya” olarak yer alır. Buradaki “Türk” ibaresi bir ırka, etnisiteye veya dile değil, çevresinde rekabet halinde olduğu diğer milletlere karşı ayırt edici resmî bir devlet kimliği olarak kullanılmaktadır.
Bu devletin, bugün yaşadığımız topraklarda bin yıl boyunca şekillenen özgün bir tarihsel tecrübenin ürünü olduğunu tekrar vurgulayalım. “Türk Devleti”ndeki “Türk” ibaresini, dil-kültür temelinde etnik bir aidiyet olarak değil coğrafî tescili işareti olarak görmek gerekir.
Bahçeli’nin “devletli” çözümü:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir “Türk” devletidir. Bu vasfı hiçbir şekilde değiştirilemez. Bu vasıf, bütün anayasal prensiplerin de özüdür. Dışardan bakanlar, tarih boyunca kanlarını-canlarını bu uğurda oluk gibi akıtan Türkler için devletin “Türk” vasfını bir züğürt tesellisi olarak görebilir. Bugün bu ideale Türk milliyetçiliği adı verilmektedir.
Hareket noktası, devlet olmadan insan da millet de yaşamaz.
Bahçeli, içinde Türküyle-Kürtüyle milleti de barındıran bu devlet telakkisini temsil etmektedir. Söylediği her sözü, bu temsil kabiliyeti ile değerlendirerek net bir şekilde kavrayabilirsiniz.
Çözüm Süreci’nin aştığı kritik kavşak burasıdır. Tam olarak bu devlet sorununun Bahçeli ile Öcalan arasında çözüldüğü diyaloga yaslanarak yol alıyoruz.
Devlet Bahçeli geçen haftaki grup konuşmasında: “Milli ve üniter devlet çatısı altında kardeşliğimizi ve ekmeğimizi hep birlikte büyütelim.” derken, Çözüm Süreci’nin odağında yer alan bu devleti önümüze koymaktadır. Kürtleri bu çatının altında güvenliklerini, refahlarını ve onurlarını muhafaza etmeye davet ediyor.
Öcalan’ın verdiği karşılık doğrudan bu davete icabet olarak görülmelidir.
Öcalan, Bahçeli’nin devlet konusundaki hassasiyetini eksiksiz kavramış ve Kürtler için kendi tabiriyle “ulus devlet putu”nu kırıp parçalayarak, “Bağımsız Kürt Devleti” idealinden vazgeçtiklerini ilan ederek yolu açmıştır.
Çözüm Süreci Öcalan’ın engelleri temizleyerek dümdüz ettiği bu yolda ilerlemektedir.
Asimilasyon ve Entegrasyon:
Bahçeli ve Öcalan’ın önünü açtığı Çözümün ortak zemini entegrasyon kavramıdır.
Entegrasyon, asimilasyon kavramının tam karşısında yer alıyor. Eskilerin temessül dediği asimilasyon, temsil ve misal kelimeleri ile aynı kökten gelir. Alır sindirir, kendinizden bir parça haline getirir ve temsil edersiniz.
Asimilasyon “zor yoluyla” bütünleşme, Entegrasyon ise rızaya dayanan gönüllü bütünleşmedir. Kürtçeyi yasaklayarak, Türkçeyi mecbur kılarak Kürtleri sistemle bütünleştirme bir asimilasyon politikası, Kürtçeyi tersine korumaya alıp sahip çıkarak ve Kürtlerin bütün kültürel taleplerine insan onuru adına saygı göstererek onları devletin çatısı altına tutma politikası izlerseniz buna entegrasyon denir.
Öcalan’ın Çözüm Süreci’ni kendi perspektifinden üzerine inşa ettiği üç temel kavramdan en önemlisi işte bu entegrasyon kavramı. Bahçeli’nin verdiği mesajlar da aynı şekilde Kürtlerin onurlu ve eşit vatandaşlık taleplerine cevap vermeyi amaçlıyor.
“Yüz yıllık parantez kapandı” sözü işte bu anlama geliyor. Asimilasyon politikası, PKK’nın silahları ile birlikte toprağa gömüldü. Önümüzde Kürtlerin eşit ve onurlu vatandaşlık taleplerini karşılayacak ve onların rızasını arayacak entegrasyon dönemi var. Çözüm Süreci’nin özü bu. Devlet Bahçeli’nin durduğu yer ve Öcalan’ın verdiği karşılık bize bunu anlatıyor.
Çözüm Süreci, Öcalan’ın taahhüdü ile Bağımsız Kürt Devleti idealinin rafa kaldırıldığı, bunun yerini demokratik entegrasyon projesinin aldığı yeni bir dönemi başlatıyor. Türk Devleti’nin yeniden tehdit altına girmemesi, yani Kürt Devleti idealinin yeniden kuvveden fiile geçmemesi ise Devlet Bahçeli’nin temsil ettiği entegrasyon politikasının, yani Kürtlerin eşit ve onurlu vatandaşlık taleplerinin karşılanmasına bağlı.
Geride kalan yüz yılda, Kürtçenin yasaklanması, Kürtlerin de anadillerini ve onurlarını korumak için bağımsız devlet idealine sarılması asimilasyon politikasının sonucu idi. Bugün devletin bekası, entegrasyon politikası ile Kürtlerin vatandaşlık hakları ile rızalarının ve gönüllü bağlılıklarının teminine bağlı. Çözüm dediğimiz işte bu.
Devletin bekası, artık dünkü asimilasyon politikasının bugün vatana ihanetle eş tutulmasına bağlı. Öcalan’a muhalefet eden Kürt ulusalcılarının kavramaları gereken gerçek bu şekilde vücut buluyor.
Bahçeli’nin ne düşündüğünü ben işte bu şekilde okuyor ve yorumluyorum.
Yazarlar
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENÖcalan’a kilit rol verilince... 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanSezgin Baran Korkmaz’a “zamanlaması manidar” soruşturma 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump-Netanyahu ittifakı 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUFilistin Tony Blair’e mi bırakıldı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTekstil-giyimde 316 bin kişi kovuldu 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYIKIM BAŞLADI… YA KIRILAN, YIKILAN KALPLER… 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’yi anlamak 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABARIŞTA ISRAR ETMEK 15.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokrasi, darbeler ve ekonomik eşitsizlik 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZSilahsızlanmanın Hukuku, Kuralı ve Kurumu 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRKara paranın krallığı kurulmuş... Vay halimize! 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMacron emeklilik reformunun kıskacında 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilDin demokrasiyle bağdaşır mı? Dindarlık otoriter olmayı gerektirir mi? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasGazze’yi şimdi güzel günler mi bekliyor? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“İlk dört maddeye dokundurtmam”cılar büyük bir tuzağa düşebilirler 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKamusal alanın İslamileştirilmesi 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSDG düğümü çözülüyor mu? Fırat hattında buzlar kırıldı mı? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÖcalan o kanalları ilk kez izledi ve… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar çözüm konusunda neden bu kadar isteksiz? 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKant’ın problemi: Tanrı’yı akılla bilmek 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASAL İKTİDARIN HÜZÜNLÜ YOLCULUĞU… 13.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.10.2025
12.10.2025
7.10.2025
4.10.2025
3.10.2025
1.10.2025
28.09.2025
24.09.2025
21.09.2025
18.09.2025