Mümtazer TÜRKÖNE
Yolsuzluk soruşturmalarını, “dış mihrakların oyunu” olarak gören bir dostum, benim eleştirilerime itiraz ederken “devlete sahip çıkmamız lâzım” diyordu.
AK Parti Cephesi’nin savunma, belki de ileri saldırı hattının temel istihkâmını işte bu argüman oluşturuyor. Er meydanında bileğimizi bükemeyen mihraklar AK Parti hükümetine yolsuzluk tezgâhı açtılar ve böylece devletimizin sırtını yere getirmeye çalışıyorlar. Bu durumda alınacak tavır belli: Yolsuzluk yapmış olsa bile AK Parti hükümetine ve politikalarına sahip çıkmak. Başbakan “İstiklâl Harbi” lafını boşuna etmiyor. Ya devletten (yani AK Parti’den) yana olacaksınız, ya da “işbirlikçi” veya “hain” yaftasını yiyeceksiniz.
Yolsuzluk gündeminde “Devlet” lafzının geçtiği bütün savunmalarda bu argüman var. Bu lâfız yerine “AK Parti hükümeti” veya doğrudan “Başbakan” dediğiniz zaman maksad değişmiyor. Devlet=AK Parti Hükümeti=Başbakan özdeşliği ile gündemi süzgeçten geçirdiğiniz zaman alacağınız tavır belli. Hatta “paralel devlet” suçlaması da “devlet”ten ziyade bu özdeşlik üzerinden, doğrudan Başbakan’a veya AK Parti iktidarına muhalefet eden herkesi kapsıyor.
Kurulan bu özdeşliğin doğru olmadığı ortada; çünkü Başbakan’ın kendisi de Hükümet de hızla devleti temsil kabiliyetinden uzaklaşıyor. İçinden geçtiğimiz süreç AK Parti hükümeti ile devleti hızla birbirinden ayrıştırıyor.
Bizim kültürümüzde devlet, tıpkı para gibi dolaşımda, el değiştiren bir varlık; zira tedavül ve devlet kelimeleri aynı kökten geliyor. Batı’da yaygın olan “state” kelimesi ise duran, sabit bir varlığı anlatıyor. Devlet (yani saadet) kuşu, bizde tabiatı gereği yükseklerde uçuyor ve sonra gelip birinin başına konuyor. Sonra kanatlanıyor ve ağırlığını taşıyacak başka bir yer arıyor.
Kudsiyet atfına ve bütün mitolojik tasvirlerine karşılık aslında devlet son derece basit ve sade bir varlık. Birlikte barış içinde yaşamak ve ortak ihtiyaçlarımızı görmek için böyle bir kuruma ihtiyacımız var. Önemli yetkiler ve ayrıcalıklar devrettiğimiz bu kurumun yetki verdiklerimiz tarafından suistimal edilmesini önlemek için mümkün olduğu kadar sıkı bir şekilde denetlememiz gerekiyor. Bu denetimi en etkili yerine getiren ise demokrasi. O da yetmiyor; demokrasi herkes yerine çoğunluğa dayandığı için bulduğumuz en ileri formül “hukuk yoluyla demokrasi”. Devrettiğimiz yetkilerin suistimal edilmediğine, ortak çıkar ve iyilik için kullanıldığına olan inancımız, devletin meşruiyetini oluşturuyor.
2002 yılına geldiğimizde devleti yönetenler toplumu laik-anti-laik diye iki kutba bölmüş ve kutuplaştırmışlardı. Ülke, finans sektörü yani devlet iktidarını kullananlar aracılığıyla soyulmuş ve ekonomi çökmüştü. Kürtler için devlet rızaya dayanan bir kurum olma özelliğini kaybetmişti. AK Parti iktidarı bu üç alandaki meşruiyet kaybını yavaş yavaş ortadan kaldırdı. Devletin ortak çıkara ve rızaya dayalı üstünlüğünü yeniden kurguladı. Taze kan pompalayarak, devletin meşruiyet açığını kapattı. Devlet kuşu konduğu yeri beğenmiş olmalı ki 12 yıl orada kaldı. Başbakan haklı olarak millî iradeyi, yani devlet iktidarını temsil etme yeteneği kazandı. Peki şimdi?
Siyasetin doğasında var: Güç bulduğu boşluğu doldurur. Erdoğan, meşruiyet kazandırdığı devleti, ustalık döneminde bu sefer kendi iktidarını kalıcı kılacak bir mekanizmaya dönüştürmek için fethetmeye girişti. Bu fetih, sağladığı meşruiyetin, yani yatırımın karşılığı idi. Devlet üzerinden havuz ve vakıflar aracılığıyla oluşturduğu “paralel ekonomi”, son üç yılda giriştiği fethin en stratejik alanı oldu. Başbakan çok güçlü; o kadar ki başkasından duyduğumuzda “ne cahil adam” diyeceğimiz lâfları, büyük bir cesaretle sıralıyor ve üstelik kalabalık bir kadro bu cahil cesaretine hikmetler aramaya girişiyor. Bu gücün arkasında sandıktan aldığı oy ve bu oya dayanarak kullandığı anayasal yetkiler mi var? Yoksa bu “paralel ekonomi”nin sağladığı araçlar mı? Cevabı bulmak için sonuca bakalım:
Devlet kuşu, yolunmadık tüyü kalmadığı için artık Başbakan’ın başı üzerinde uçmuyor.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Siyaset, hangi durumda mutlak butlanla batıl olur?
21.06.2025 - Sırada Türkiye mi var?
17.06.2025 - Saray ne istiyor?
1.06.2025 - Erdoğan “U dönüşü” yapabilir mi?
27.05.2025 - Demokrasi ve Hukukun Kokusu
23.05.2025 - PKK silah bıraktı, ya diğerleri?
13.05.2025 - Türkiye'de doğurganlığın teşviki ve gerçekler: Çocuk sahibi olmamak bir tercih mi, yoksa mecburiyet mi?
12.05.2025 - Seçim geliyor, çünkü…
6.05.2025 - Telef edenler, telef edilenler
5.05.2025 - Otokraside tutuklu kalanlar…
5.05.2025
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Murat Belgenin kafası epey karışmış. Sapla samanı karıştırmış.