Mümtazer TÜRKÖNE
Netice laik çevrelerin zannettiği gibi çıkmadı. İsmail Kahraman’ın ‘laiklik tanımı olmayan’, üstelik ‘dindar anayasa’ talebinin bir danışıklı dövüş olmadığı, iktidar çevrelerinin ortalığı sakinleştirmek için gösterdiği olağanüstü çabadan anlaşıldı. Laik çevrelerin kabaran ayranı, sorunun beri tarafta olduğu gibi devam ettiğini gösterdi. Laiklikle ilgili esaslı bir sorunumuz var ancak bu sorun maalesef iktidar çevrelerinden önce laikler arasında sürüyor. Bu sorunun kaynağında ise laikliğin korunmaya muhtaç bir ‘bive-i bakire’ gibi görünmesi ve laik çevrelerin hemen namus bekçiliğine soyunması. İsmail Kahraman’a cevap olarak bu memlekette ‘laiklik kadındır’ diye yazılar yazıldığına ve gündeme giren Kuttü’l Ammare zaferi üzerinden ‘laik rakı’ muhabbetine çıkartılabildiğine göre sorun laikliğin derin dehlizlerine girerek çözülemez.
Kırmızı halı üzerinde yüksek topuklu ayakkabılarla salına salına yürüyen bir film yıldızı geliyor, laiklik deyince laikliğe sahip çıkanların aklına. Halbuki laiklik, bizim üzerinde kirli ayakkabılarımızla yürüdüğümüz bir halı. Vahşi, kan içici yaratıkların etrafa zarar vermesini engelleyen tasma veya demirden bir kafes. Siyasetçiyi en kuytuya yerleştirdiğimiz kutsallarımızdan uzak tutacak bir kızılcık sopası. “Yarinle hoş musun?” sorusuna Nesimî’nin cevabı gibi “Hoş olayım, olmayayım; yar benimdir kime ne?” diyebilme cesareti. Sağlıklı dokuların arasına yerleşmiş habis kütleleri itina ile kesip çıkartacak bir neşter. Bütün kirli, paslı artıklarımızı boca edeceğimiz bir kanalizasyon borusu. Kutsal bir varlık, layüsel bir yaratık değil, sadece toplumda barışı ve uzlaşmayı sağlama aracı.
Erdoğan’ın “Laikliği, lâdinilik, din karşıtlığı gibi sunar ya da uygularsanız, elbette itirazlarla karşılaşırsınız.” lafına bile ‘laiklik kokusu sinmiş’ bir karşılık gelmedi. Lâdinilik, ‘din karşıtlığı’ mı? ‘Alelade’yi, ‘sıradan’ı, ‘kutsal olmayan’ı, yani ‘profane’ı ‘din karşıtlığı’ olarak kabul ederseniz laikliğe de ihtiyacınız kalmaz.
Türkiye laiklik adına eşsiz, bu arada çok pahalı bir tecrübe yaşadı. İslâmi referanslara dayanan, İslâma dayalı siyasî düzen arayışını dile getiren bir iktidardan öncülleriyle uyumlu teokratik bir düzen yerine basbayağı bir otokrasi, ilkel bir faşizm çıktı. Tarihteki benzer müstebid yönetimlerinden tek farkı, modernlik içinde kitle iletişim araçları ile üretilen kişi fetişizmine dayanıyor olması bu ilkel faşizmin.
Laiklik bir din ve diyanet meselesi değil, bir siyaset meselesi. İnancınız ne olursa olsun, hangi dinî yorumu benimserseniz benimseyin makbul olmak için iktidara bağlılık bildirmeniz yegane ön şart. Aleviler ile Gülen Hareketi veya Süleyman Hilmi Tunahan takipçileri ve yahut iktidara mesafeli duran Sünnî tarikatler arasında zerre kadar fark yok.
Cumhuriyeti kuran laikçi kadrolar, toplumu kontrol atına alabilmek için dini devlet tekeline aldılar. Şimdi iktidardakiler yönettikleri devletin tekelindeki dini, iktidarlarını sürdürmek ve otokrasiye evrilmek için elverişli bir araç olarak kullanıyorlar. Araçları Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na göre açılan İmam Hatipler ve İlahiyat mektepleri; medreseler veya tekkeler değil. Laikliğin sırtı, devlete verilen din-diyanet tekeli ile yere yapışıyor.
Anayasada istediği kadar laiklik yer alsın, İslâm lafzı dışarıda tutulsun ne değişiyor? Polonya ve İrlanda anayasası Hristiyanlığa, hatta bir mezhebe saygı ve bağlılık sunarak başlıyor. Laikliğe ne etkisi oluyor? Ruh çağırma ritüelleri ile laikliğin sadece lafzının peşine düşenlerin şu yaşadığımız pahalı tecrübeden ders çıkartmaları çok zor.
Tersinden, siyaset çevrelerinin dindarlığı nasıl kullandığını çözmeniz lâzım. Din için bağış veya komisyon istemek, yolsuzluk ve hırsızlık için karanlık bir piyasa oluşturuyor. Dindarlık milletin malına tecavüz edeni de arındırıp paklıyor. Adamı tam tecavüz anında enseliyorsunuz, zıvanadan çıkmış vaziyette dönüp size saldırıyor. Sonra da ‘hayır işleri’ maskesi arkasına saklanıyor.
Laikliğin rakı içebilme hürriyetinden önce, yolsuzluğa ve hırsızlığa dini alet etmeyi engelleyen bir prensip olduğunu anlayana kadar laikçilerle anlaşmazlığımız sürecek. Laiklik kimsenin malı değil.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları




































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025