Mümtazer TÜRKÖNE
Taksim’e selatin camisi yapılması için, arsa, mimari proje ve para yeterli değil, bir de cumhuriyeti bırakıp saltanat usulüne geri dönmemiz lâzım. “Selatin”, “sultan” kelimesinin çoğulu; “Selatin Camii” ise Osmanlı döneminde padişahlar tarafından yaptırılan camilere deniyor. Fatih Camii, İstanbul’da bu tür camilerin ilki; Süleymaniye, Sultanahmet, en sonuncularından biri Barbaros bulvarının kenarında, Yıldız Sarayı’nın önündeki Hamidiye Camii, bu tür camilerden. Farkı ne diyeceksiniz? Meselâ bu camilerde mutlaka, padişahın namaz kılması için “hünkâr mahfili” denen özel bir bölüm bulunuyor. Bu camilerin şartı, yapımında kamu kaynaklarından tek kuruş harcanmaması. Demek ki sadece saltanat usulüne dönülmesi de yetmiyor, Taksim’e yapılacak caminin bütün masraflarının taht kime müyesser olacak ise o kişi tarafından karşılanması gerekiyor.
Çok eski zamanlara geri dönüş cami gibi kutsal mekânlarla sınırlı değil, 1826’da kaldırılan müsadere usulünün yeniden yürürlüğe girmesi, sizde garip bir anakronizm duygusu uyandırmamalı. Fikirler tarihi bize siyasî kurumların hiç değişmeden binlerce yıl aynı maksada hizmet ederek var olabileceğini gösteriyor. II. Mahmud 1826’da hem müsadereyi hem de “siyaseten katl” usulünü kaldırdı. Siyaseten katl, siyasî sebeplerle verilen idam cezasını, müsadere ise maktulün malına el koymayı ifade ediyor. Üstelik müsadere bugün kayyımlarla yapıldığı gibi değil, sadece kamu malına dayanan mülklere uygulanıyordu.
Önceki gece yasa tasarısından, TÜSİAD’ın itiraz ettiği, doğrudan büyük holdinglere el koymayı kapsayan kayyım atama yetkilerinin çıkartılması kimseyi yanıltmasın. Mevcut 2 bin kayyımın, hangi gerekçelerle görev yaptıklarına bakmanız, 1826 öncesine bile aykırı düşen müsadere usulünün hâlen yürürlükte olduğunu anlamaya yeterli. “Kayyımlar” adıyla yepyeni bir meslek grubu doğdu; yakında sayıları yargı mensuplarının yekûnünü geçerse şaşmayın. Tasarıda asıl önemli olan madde, bu yeni sınıfa “kamu görevlisi” statüsü tanınması. Kayyımlar saltanatı diye yepyeni bir monarşi türü doğuyor. Bu arkaik usulü sakın modern uygulamalarla karıştırmayın. Çin’de uygulanan devlet kapitalizmi, her holdinge bir komünist parti temsilcisi atanarak işletiliyor. Bizdeki kayyımlar, komünist partisi yetkilisi değil, şirketleri doğrudan üstlerine hizmet ederek onlar yönetiyor.
Yargıtay ve Danıştay yasası çıkar ve bu iki yüksek yargı organının kadrosu, Anayasa Mahkemesi yasayı iptal edene kadar, “atı alan Üsküdar’ı geçti” darb-ı meselince toptan değişirse, yargı kararlarının bile yükselen bu imtiyazlı “kayyım sınıfı”nın tekeline geçeceğinden emin olabilirsiniz. İktidar bu yasa ile bize “nanik” yapıyor ve tıpkı HSYK gibi, Anayasa Mahkemesi’nin denetimi dışında yargı bağımsızlığını askıya alan bir tasarrufu gözümüze soka soka gerçekleştiriyor. Düşünebiliyor musunuz, iptal edileceğini bile bile bir yasa çıkartıyor ve hukukla oynuyor.
Cumhuriyet, Cumhurbaşkanı’nın Gezi Parkı’na Topçu Kışlası projesini yeniden gündeme getiren hamlesini “Erdoğan’dan yeni tahrik” başlığı ile duyururken hata yapıyor. Bu “tahrik” değil, ancak askerî mantıkla açıklanacak taktik bir caydırıcılık hamlesi. Düdüklü tenceredeki basınç artıyor ve topluma savaş açanlar kriz çıkartıp, gerginliği kontrol altına alıyor.
Manzara şöyle: Temel haklar düzenimiz ve onun güvencesi olan bağımsız yargı prensipleri elleri ayakları bağlanıp rehin alınmış vaziyette; elinde kör bıçak, gözlerimizin içine baka baka içlerinden birini çekip, yatırıp boğazını kesiyor. Dünya, bu manzarayı izliyor.
Toplum, iktidarda kalabilmek için acımasız bir şekilde hukuk cinayetleri işleyen bu gücün elinden o kanlı bıçağı çekip alacak birini arıyor. Dün MHP’nin olağanüstü tüzük kurultayına çevrilen bakışlardaki korku ve dehşetin ve tabii en önemlisi umudun sebebi, Türkiye’nin göz göze göre toplumsal çatışmaya sürüklenmesi. Toplumun nefes alacak havası, başını doğrultacak mecali kalmadı.
Sadece cami olsa kolay, ama bir selatin camisi yaptırmanın bedeli hepimiz için çok ağır. MHP ilk engeli aştı; selatin camilerinde hâlâ pırıl pırıl parlayan şanlı bir tarih arkamızda, değiştirilmeyi bekleyen karanlık bir gelecek önümüzde.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
21.12.2025
16.12.2025
13.12.2025
11.12.2025
7.12.2025