Münir AKTOLGA
Biz Türkiye’de dersane sorunuyla uğraşırken, ve de bazıları, Kürtleri de içine alacak şekilde, Sarıgül’lü, Cemaat’li anti-Erdoğan cepheler kurmaya çalışırken (Kemalist-“solcu” müttefikleri Kürtleri de böyle bir cephenin içine gönüllü olarak sokmaya uğraşırlarken) bakın son günlerde etrafımızda neler olup bitti!
1-Evet, İran ennihayet Batı ile anlaştı ve imzalar atıldı. Kimileri öpüşerek kutladılar bu “başarıyı”, kimileri de (Suudi Arabistan, İsrail, bir de Suudilere satılan 5 milyar dolarlık silahın hatırına olsa gerek Fransa) veryansın ediyorlar!
2-Bu arada Erdoğan Rusya’ya giderek Putin’le görüştü. Şu an 35 milyar dolar civarında olan ekonomik ilişkilerin yakın zamanda 100 milyar dolara çıkarılmasının mümkün olduğundan bahsediliyor..Hatta Erdoğan, “alın bizi de şu Şanghay İşbirliği Örgütüne” diyerek ilişkilerde sınır tanımadığını göstermiş oldu!..
3-Barzani, yanında Şıwan’la Türkiye’ye geldi. Erdoğan’la birlikte Diyarbakır’da gövde gösterisi yaparak, bütün dünyaya adeta kurulmaya çalışılan yeni ittifak politikasını ilan ettiler..
4-Bunu, yani Barzani-Erdoğan buluşmasını Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Irak ve Amerika ziyaretleriyle birlikte ele alırsanız ortaya çıkan tablo daha iyi anlaşılabilir sanırım!..
5-Libya’yı saymıyorum, o pek o kadar dengeleri etkilemiyor gibi, ama Suriye konusunda sürdürülen Cenevre görüşmelerinde hava biraz daha yumuşamışa benziyor..Anlaşılan o ki, tarafların biribirlerini altedemeyecekleri görüldüğü için Suriye’de bugün olmazsa yarın Esadsız bir Baas yönetimine doğru gidiliyor-gidilecek..
Burada, “Batı’lı müttefiklerinin bütün itirazlarına rağmen” füze siparişiyle ilgili ihaleyi Çin’in kazandığına , “Türkiye’nin, El Kaide ve bütün diğer radikal unsurlara olan yardımı kestiğine” dair haberleri falan bir yana bırakıyorum. Puzzelin yukarda altını çizmeye çalıştığımız parçalarınının altını çizmek yetiyor bize şu an..Ama, bütün bunları büyük tablo içindeki yerlerine oturtmadan önce sanırım bir kaç noktaya daha açıklık getirmek gerekiyor.
Şurası kesin: Bölgede büyük bir viraj dönülüyor. Küreselleşme süreciyle birlikte esmeye başlayan yeni rüzgarlar güç kaymalarını ve yeni duruma uygun yeni dengelerin oluşumunu da birlikte getiriyor. Evet, bir yanda küreselleşme sürecinin-21.yy’ın dinamikleri var ve bütün süreçleri etkileyen asıl unsur bu- bunlar; ama diğer yanda da, 20.yy dan kalma ulus devletler gerçeği, bunların kendi aralarındaki ilişkiler hala etkili ve bunlar da ipin diğer ucundan çekiyorlar..Şöyle diyelim: 21.yy paradigmasının gelişmesi sürecinde 20.yy kalıntısı antika ilişkiler, eskiden kalma denge politikaları-hesapları hala geçerliğini koruyarak varlıklarını hisssettiriyorlar. Yeni, kelimenin tam anlamıyla yara yara eskinin içinden çıkıp geliyor!.
Birkere, özellikle kayagazı olayından sonra ABD için-Obama ABD’si için- Ortadoğu eski Ortadoğu değil artık!. Savaşa ve petro kimya endüstrisine dayalı güç odaklarının ağırlıkları bu bölgede Amerikan politikasının oluşumunda eskisi kadar belirleyici değil. Bu nedenle, Amerika bir an önce bölgede “barışa” dayalı yeni bir dengenin kurulmasından yana. Onlar, bir an önce bütün enerjilerini Uzakdoğu üzerinde toplamaya çalışıyorlar. Bu yüzden de zaten, İsrail’deki Neocon müttefiki şahinlerle araları iyi değil şu sıralar. Ama tabi bütün bunlar Amerika’nın İsrail’i yalnız bırakacağı anlamına da gelmiyor. Onlar, “İran sorununu barışçı bir şekilde çözümleyebilirsek bu İsrail için de iyi olur” diye düşünüyorlar. Evet, Amerika Mısır’da darbeye darbe diyemeyerek Mürsi’nin alaşağı edilmesine göz yumdu, ama sanırım burada da en önemli faktör gene İsrail oldu. Mursi’nin izlediği politikanın-Erdoğan faktörüyle de birleşince- bölge ve İsrail için kontrolü güç-hatta “tehlikeli” olacağını düşündüler!.
Avrupa Biliği mi dediniz? AB’nin ABD politikasının ötesinde pek fazla bir ağırlığı yok aslında bölgede. Evet onlar Türkiye’yi rakip olarak görüyorlar, Türkiye’nin bölgeye açılmasından, eski Osmanlı hinterlandını kontrol altına almasından rahatsızlar; ama öte yandan, Kürtler ve Türkiye üzerinden oluşacak yeni bir işbirliği politikasına da karşı çıkmıyorlar. İran’la barış ve kontrol altına alınabilir bir Türkiye yetiyor onlar için. Bu bağlamda, daha çok Erdoğan’ın ehlileştirilmesiyle ilgileniyorlar onlar!..Hem sonra kim bilir, şu an pek öyle görünmüyor ama, belki ilerde Türkiye’yi de içlerine alarak işleri daha da bir yoluna koyabiliriz diye düşünüyorlardır!! ”Ucu açık” politikanın anlamı ne ola ki!..
Şimdi, tam bu noktada iki yol çıkıyor ortaya. Birincisi açık: ABD ve AB’nin de onay verdikleri, şu an biraz nazlanıyor görünse de sonunda Rusya’nın da onayını alacakmış gibi görünen, İran’la barışa, Suriye’de Esadsız bir Baas yönetimine dayanan, Türkiye’nin de hayır demeyeceği yeni bir denge durumu. İkincisi ise, şu anki durumun devamı! Yani, Esad’ın yönetimde kaldığı, iç savaşın artık mezhep savaşları şekline dönüşerek kronikleştiği bir Suriye, Nuh deyip peygamber demeyen bir İran, ve El Kaide’ye kol kanat geren bir Suudi Arabistan’la birlikte eski statüko!..İran’ın devre dışı kalmasıyla birlikte şu an bu politika büyük bir darbe yemiş görünüyor!..
Evet, birinci yol açık demiştik: Bu tablo içinde Türkiye, bir yandan, ilkeli ama esnek dış politikasıyla bölge halklarına yönelik olarak geleceğe ilişkin paradigmal bir duruş sergilerken, diğer yandan da, Kuzey Irak’la-Barzani’yle-birlikte izlenen işbirliği politikasıyla (şimdi artık Irak’ı da işin içine katarak) kurulmakta olan yeni dengenin olmazsa olmaz bir oyuncusu olduğunu ortaya koyuyor. Düşünebiliyor musunuz, Kürt-Türk ittifakına dayalı böylesine kalıcı ve üretken bir zemin olmadan hangi denge uzun ömürlü olabilir ki bölgede?. Marmaray’ı da işin içine kattığınız zaman, Yumurtalığa ilaveten döşenecek yeni doğalgaz-petrol boru hattıyla birlikte (ki, bunun ilerde Güney Irak’a kadar uzanabileceği konuşuluyor) eski Güney ticaret yolu ile İpek Yolu denilen Orta yolun daha da zenginleşerek birleşmesi demektir bu. Müthiş! Çin’den Hint’ten, Japonya ve Güney Kore’den-bütün bir Asya’dan gelen ticaret yollarının Mezepotamya’yı da içine alarak Anadolu üzerinden en kestirme ve ucuz bir şekilde Batı’ya bağlanması demektir bu!.Tek kelimeyle müthiş!..
Şimdi, son Diyarbakır mesajıyla birlikte, Barzani Türkiye’li Kürtlere diyor ki (aslında benzer bir mesajı geçen Newruz’da Öcalan da dile getirmişti), “bakın, gelecek buradadır; yani Türkiye ile olan ittifaktadır”!. Aslında Türkiye de, hem kendi Kürtlerine, hem de bölgedeki-Suriye dahil-diğer Kürtlere aynı şeyi söylüyor, ve “gelin geleceği birlikte kuralım” diyor!. Dikkat ederseniz, Diyarbakır’da sadece “Kürdistan” kelimesini kullanmakla kalmadı Erdoğan; bunu, daha önce Davutoğlu’nun “biz, ucu bize, bizim güvenliğimize dokunmadığı taktirde Suriye’de Kürtlerin ne yapacağına karışmayız; örneğin, biz Suriye’li Kürtlerin oradaki özerkliğine falan karşı değiliz” sözüyle birlikte düşünürseniz ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Bir yanda, Türk Kürt ittifakına dayanan, sonuçları itibariyle bütün Ortadoğuyu etkileyebilecek, Arap devrimleriyle dayanışma içinde, 21.yy’ın küreselleşme rüzgarlarını da arkasına alarak geleceği birlikte inşaya yönelik bir politika; diğer yanda ise, bunun tam tersine, geleceğini-kaderini hala çağdışı bir çizgide tutmaya çalışan İsrail’e, bugün var yarın yok bir Esed’e ve de bunların ABD ve AB deki, mevcut durumun devamından yana olan Neocon bozuntusu gerici müttefiklerine bağlayan 20.yy kalıntısı bir politika!..
Türkiye kararını çoktan vermiş durumda. Üstelik de, hem içerdeki hem de dışardaki “barış sürecinin” itici gücü konumunu muhafaza ederek bu yolda ilerliyor.. Barzani önderliğindeki Irak’lı Kürtler de kararlılar. Sürecin bu her iki unsuru da adımlarını biribirleriyle uyumlu bir şekilde atıyorlar. Şimdi, karar verme sırası Türkiye’li ve Suriye’li Kürtlerde. Bunlar da, ya Türkiye ve Irak’lı Kürtlerle birlikte hareket ederek geleceği birlikte kurmaya yönelecekler, ya da Esed’in ve İsrail’deki militarist kliğin peşine takılarak bir kumar oynayıp sonunda da çıkmaza sürüklenecekler!.
Suriye’li ve Türkiye’li bir kısım Kürtleri düşündüren ve onları karar vermekte zorlayan durum şu aslında. Diyorlar ki onlar, hem Türkiye’de, hem de Suriye’de senelerdir ezildik, horlandık, insan yerine konmadık. Şimdi önümüze bir fırsat çıktı; hangi gerekçeyle olursa olsun “alın size özerklik” diyor Esed; biz önce bunu bir alalım, bir kazanım olarak şöyle bir yana koyalım, ondan sonra bakarız ve yolumuza devam ederiz!.
Ama o kadar basit değil işte sorun!.Yani bu noktada verilecek karar geleceği de belirleyecek. Çünkü, Esed’in bağışlayacağı “özerklik”, siz istediğiniz kadar “bileğimizin hakkıyla kazandık” deyin her an geri alınabilecek, geleceği olmayan geçici bir statü olacaktır!. Düşünebiliyor musunuz, yarın Esedsiz bir Suriye ortaya çıkıverince ne olacak o zaman? Belirli dengelere bağlı olarak kurulacak yeni bir Suriye yönetiminin ne diyeceğini şimdiden kim garanti edebilir!. Hem sonra unutmayalım ki, Türkiye ve Barzani de olacak o “yeni dengenin” içinde!. Halbuki, beri yanda, Türkiye-Barzani ittifakının, büyük ölçüde bölgede sözü geçen diğer unsurları da dikkate alan geleceğe yönelik ilkeli ve kalıcı bir zemini var. Türkiye ile Kuzey Irak arasında oluşabilecek sınırların fiilen ortadan kalktığı bir durumu- böyle bir Mezepotamya paradigmasını düşününüz. Böyle bir paradigmanın içinde yer alan, Türkiye’nin de desteğine sahip özerk bir Rojawa mı daha istikrarlı ve kalıcı olur sizce, yoksa, daha şimdiden Türkiye’yle didişmeye çalışarak enerjisini tüketen bir Rojawa mı?.
Hem sonra, hani petrolden falan da bahsediliyor ya, Türkiye’yle işbirliği yapmadan nasıl işletecek Rojawa o petrolleri acaba? Yoksa, PYD başkanının dediği gibi, yol üzerinde bulunan köylerdeki Arap ve Türkmenler uzaklaştırılarak (ya tehcir, ya da yok edilerek) Akdenize doğru bir kapı açılabileceği falan mı düşünülüyor! Türkiye bir yana, yeni dengeler üzerine oturan Esedsiz bir Suriye müsade edecek mi buna dersiniz? Ayrıca, Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmayı da düşünmek lazım bence! Böyle bir durumda, sırtınızı dayayacağınız bir güç olmadan, şu an çantada keklik gibi görülen o petrol bölgelerini size kaptırırlar mı dersiniz? Kısacası, Türkiye’yi, Suriye’yi ve de Barzani’yi karşısına alan bir Rojawa’nın ne kadar şansı olur? Bu işler öyle hayal kurmayla olmuyor. Hem sonra, hadi diyelim ki, şu an Kemalistlerle işbirliği yaparak Erdoğan’ı indirdiniz iktidardan; yerine gelecek Devletçi-Kemalist bir Türkiye’ye nasıl kabul ettireceksiniz bu hayallerinizi!!
BDP-HDP yanlış ata oynuyor bence!. İçerde, “solcuların” koluna girmiş Sarıgül’lü Cemaatli bir Kemalist-Devletçi cepheyle, dışarda ise Esed’li, İsrail’li, Neocon’lu köhnemiş bir ittifakla nereye kadar gidebileceklerini düşünüyorlar bu arkadaşlar? Hem sonra, hepsi bir yana, arkanızda otuz küsür yılı bulan bir “Devletle kavga” geçmişiniz varken kendi tabanınıza nasıl izah edeceksiniz bu türden bir “kendi katiline aşık olma” politikasını? Yoksa, bazı AB ülkelerinin kıskançlığa dayalı anti Türkiye söylemlerine mi güveniyorsunuz!. Hani o, The Economist, ya da Time Dergilerinde çıkan haberler var ya onları kastediyorum!. Sakın bunlara bakarak Türkiye’nin geleceği hakkında hayaller kurmayın!. Rusya’nın şu anki geçici pozisyonu da heveslendirmesin sizleri!. Rusya’nın sırtında yumurta küfesi mi var sanıyorsunuz? Yarın bir de bakarsınız daha büyük çıkarları onu gerektirdiği için onlar da değiştiriverirler politikalarını!. Eli kulağında zaten, bakın söylemedi demeyin!. Burada belirleyici olan 21.yy’ın yeni trendleridir. Gelişen nedir ona bakacaksınız. Yoksa öyle 20.yy kalıntısı havalarla falan yürümüyor artık işler!.Bakın, kendi çıkarları söz konusu olunca cephenin en güvenilir elemanı olan İran bile el sıkışıverdi!.Esed dediğiniz ne ki, yarın İran’ın ve Rusya’nın çıkarlarını tatmin eden bir formül bulununca göreceksiniz onlar da dönüverecekler!. Çünkü, Ortadoğu’nun göbeğinde ila nihaye devam edecek, kazananı olmayan bir mezhep savaşından kimsenin çıkarı olamaz!.İçinde yaşadığımız dünyada politikaları belirleyen üretmek ve ürettiğini dünya pazarlarına satarak daha da zenginleşebilmektir, bunu unutmayalım..
E peki, siz ne yapacaksınız o zaman; eğer kaderinizi bugün var yarın yok bir Ortadoğu diktatörünün kaderine bağlamışsanız siz ne yapacaksınız?..
Türkiye’de daha yapılacak çok iş var mı diyorsunuz!. Demokratikleşme, yeni bir anayasa yapımı, hapisanelerin boşaltılması falan gibi!..Bakın, Kürtler karar verdikleri an bunların hepsi bir anda olur biter!. Ne MHP önleyebilir bunu, ne de CHP, ya da Cemaat!!. Olay Kürtlerde bitiyor, bunu kimse unutmasın!. Yok terörle mücadele kanununun kaldırılmasıymış, yok hapisanelerin boşaltılması-hatta, Öcalan’ın serbest kalmasıymış, bütün bunlar teferruattır!. Silahlı mücadele (“sözde değil özde”) bittiği an ertesi gün açılır bütün o kapılar!. Demek istediğim açık sanıyorum!. Türkiye çok kararlı ve bir şekilde yürüyecek bu süreç, ya öyle, ya böyle!..Görünen bu şimdilik!..
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023