Murat Sevinç
Üniversitedeyken, her dönemin sonunda öğrencilere aynı kısa konuşmayı yapıyordum. Pek yaratıcı biri sayılmam, haliyle konuşma çok değişmiyordu. O içerikte bir son sözün gerekçesi, dönem boyunca öğrencilerin yönelttiği sorular ve dile getirdikleri endişelerdi, dolayısıyla tümüyle benim akıl verme hevesimden kaynaklanmıyordu.
Büyüdüğüm akademik ortamı yaratanlar, öğrencisiyle konuşur, dinlerdi, bu eğilimi teşvik eden bir yerdi Cebeci. Hocamın odasına bir lisans öğrencisi gidip de bir şey sorduğunda, öneri istediğinde ya da okuması için bir metin götürdüğünde, hoca, o odaya rektör girse hangi muameleyi yapacaksa öyle davranır, mesafeyi özenle koruyarak, hiç sıkılmadan açıklar, onu dinler, öğrencinin düşüncesinin değerli olduğunu kendisine hissettirirdi; insan ne görüyorsa öyle davranıyor nihayetinde ya da hiç olmazsa öyle davranan biri olmaya özeniyor, diyelim. Haliyle, öğrenci görüşü, niyeti, kaygısı her zaman ‘işin’ çok önemsenen parçasıydı benim, bizim için.
Tabii şimdiki gibi ‘muhbir vatandaş’ (tarihimize hiç yabancı olmayan!) pek yaygın değildi doğrusu çalıştığım yıllarda, oysa yalnızca altı-yedi yıl öncesiydi, şu sıralar böyle şeyler yaşayanları duyunca çok üzülüyorum, gencecik insanların muhbir yapılması, buna özenmeleri ne feci, ne utanç verici bir durum. İhbar edilen için değil, o genç insan, onun sonraki yaşamı ve toplum açısından hüzün veriyor. 20’li yaşlarda alçaklığı meslek edinmek, yazık ki ne yazık.
Son dersin son dakikalarında; yurt dışına gitmenin iyi bir şey olduğunu, görmeleri gerektiğini, yüksek lisans-doktora fırsatlarını değerlendirmelerini, hiç olmazsa gidip başka bir yerlerde bir süre ‘sürünmelerini’, herhangi bir işte çalışmalarını, gezip dolaşmalarını, farklı deneyimler yaşamalarını, ama sonunda ülkelerine dönmelerinin iyi olacağını söylüyordum. Evet, ülkesine dönüp toprağında bir işe yaramalıydı insan. Dışarıyla teması hep canlı tutup eninde sonunda burada bir şeyler yapmaya çalışmalıydık.
Yıllar geçti, şimdi bazen, bir kısmı yurt dışında yaşayan eski öğrencilerden e-postalar geliyor. Neredeyse istisnasız tümü, ‘dönmek’ konusunda aynı kanıda olup olmadığımı soruyor, biraz da iğneleyerek, “Öyle diyordunuz ama…” sorgulamasıyla. Ne diyebilirim… Eskisi kadar kolay mı “Dönün” demek, öneri nedir, vaat nedir, ne yapmalı, ne söylemeli? Duygusal sözcükler sarf etmeden, konunun özünden sapmadan “Gidin” ya da “Dönün” diyebilmek mümkün mü? Peki, memleket söz konusu olduğunda insan ne kadar ‘akılcı’ ne kadar ‘pragmatik’ ne kadar ‘soğukkanlı’ olabilir, mümkün mü böyle bir şey? Hadi mümkün diyelim, kolay mı?
Dünyanın, insana asgari refah ve özgürlük sunan herhangi bir yerinde ömür tüketebilirim, çok mutsuz olacağımı, sabah akşam kahredeceğimi sanmıyorum. Eğer bir başka ülkede doğup büyüseydim, herhalde yaşamımı “Neden Fatih’te doğmadım!” serzenişiyle heba etmezdim. Ancak gitmek ve dönmek üzerine, o gün öğrenciye ne söylüyorduysam bugün de aynı kanıdayım, ülkeye dönmekte yarar var; belki, şimdi yapsam o ‘son konuşmalar’ biraz daha uzun olurdu!
Bunu inattan, geri adım atmama saplantısından söylemiyorum. Çok mu mutluyum, hayır. İşim gücüm var mı, hayır, o da yok. Çoluk çocuğun kısa vadede iyi koşullara kavuşacağını mı düşünüyorum, pek değil doğrusu. Kendi çocuğumu gelecekte burada yaşamak için ikna etmeye çalışır mıyım, sanmıyorum. “Eh ne halt etmeye burada kalmaktan, ‘dönmekten’ yanasın o zaman” sorusu gelecektir ki, sorana külliyen “Haksızsın” diyemem.
Okuduğunuz dertleşme yazısının nedeni de bu zaten; gidenleri eleştirmek değil kesinlikle, ne haddime, konuyu biraz açmak, biraz birlikte düşünmek, o mübarek mabatların tavandan bir türlü inemediği zamanımızda biraz küçük harflerle sohbet etmek, biraz da iç dökmek… Yurt dışına gitmek, orada yaşamak isteyenlere “Cehenneme kadar yolun var” demek ile ‘havasına suyuna, taşına toprağına’ hamaseti arasında; düşünecek, soracak, yanıtını arayacak, söyleyecek çok şey var gibi. O şeyler, aynı zamanda bu ülkenin geleceğine ilişkin.
Öncelikle, sanırım kuşak farkı ve yaş aralıkları hesaba katılmadan anlaşılabilecek bir sorun değil bu. Ben, olduğum yaştan bakıyorum her şeye ve şu anki yaşımda, yirmili yaşlarda sahip olmadığım çok sayıda iyi ve kötü ‘hatıram’ var. Her ne düşünüyorsam onların bende bıraktığı izle düşünüyorum. Yarım yüzyılın sonunda oluşan, muhtemelen bir süre sonra belli ölçüde değişecek zihniyetimin tutunduğu çoğu değer, öğrenciyken hemen çok şey ifade etmiyordu.
Tüm bu tortu, yıllar içinde edinilen sayısız bağ demek, bir kısmı güçlü bir kısmı zayıf bağlar bunlar. Artık bir yere gitmek istediğimde eskisinden daha ağır bir valiz taşımak zorundayım. Örneğin, her şey bir yana, anne babamın mezarı burada; oysa yıllar önce hiç aklıma gelmezdi, insanı toprağa bağlayan şeylerden birinin de o toprağın altında yatan sevdiklerinin olabileceği.
Bugün bir genç, yıllar önceki bir gençten her anlamda farklı bir dünya ve ülkede yetişiyor. Kültür/gelenek her ne kadar çok yavaş evrilen olgular olsa da, ‘bilişim devrimi’ tek başına her şeyi altüst etti. Ben çocukken özenilen mesleklerin bir kısmı artık hiç popüler değil. Bir kısmı, birkaç on yıl içinde kaybolacak. Örneğin, çocuğumun ‘tarım’ öğrenmesini çok isterim, dünyanın gittiği yerde ekip biçmek, yetiştirmek, bu ‘bilgi’ye sahip olmak, onlarca yıl öncesinden çok daha önemli olacak. Üstelik bu bilgi, ‘bilişim’ bilgisiyle el ele tutuşmak zorunda. Demek ki değişti, değişiyor hayat.
Üretim biçimi, ilişkileri, kaçınılmaz biçimde insan ilişkileri değişirken, genç bir insanın ülke ve dünyaya ‘eskisi’ gibi bakması, aynı duyarlılıklara, hatta aynı duygusallıklara sahip olması beklenemez tabii. 1970’lerde sıradan, pek şanslı olmayan bir genç için ‘yurt dışı,’ fabrikatör Hulusi Kentmen’in çocuğunu Yeşilköy Havaalanı’ndan uğurladığı bir yerdi. 1990’ların başında Londra’ya giderken dahi özellikle mekân bakımından hayli bilinmez bir yere gidiyordum aslında. Şimdi her yer ‘yakın,’ ABD’ye hiç gitmeyen meraklı bir genç, New York’taki bir adresi tarif edecek kadar hâkim olabilir ülkeye ve şehre. Gelişmişliğin, belli bir eğitim ve gelir seviyesindeki genç insanın diğer ülkelerle kurduğu bağın sıkılığını etkilememesi, zihinsel bariyerleri yıkmaması, hiç olmazsa gevşetmemesi mümkün mü?
Burada eğitim ve gelir düzeyi gündeme geliyor, ezcümle, konunun püf noktası. Gençlerin neredeyse yüzde 70’i yurt dışına gitmek istiyor olabilir, ancak gitmek ve gidince iyi kötü ortalama bir yaşam kurabilmek, ancak iyi eğitimli gençlerin ulaşabileceği bir hedef. Üstelik o ortalama yaşamın bir garantisi de yok. Son yıllarda konuya ilişkin tüm araştırma ve haberler, iyi liselerden mezun gençlerin büyük çoğunluğunun yurt dışına gitmek, orada yerleşmek istediğini söylüyor. Nitelikli eğitim alan belli meslek erbabı ise İngilizce ve Almaca çalışmakla meşgul. Sonuçları önümüzdeki yıllarda açıkça görülecek bir felaketten söz ediyorum. Adını doğru koymak gerekiyor, hele ki bizimki gibi bir ülke için, gerçek/somut bir felaket bu.
Genç insanlar neden gitmek istiyor? Kaçtıkları nedir? Nitelikli eğitime sahip bir avuç yurttaş bakımından dünyanın artık çok daha küçük oluşu, nedenlerden biri mi? Salt siyasi/yönetime yönelik bir tepki mi? Güncel siyasetin saçmalıklarını aşan, nedenleri daha karmaşık bir huzursuzluk ve umutsuzluktan mı? İktidarın hali malum, peki muhalefetinki de malum mu? Siz fırsat bulsanız gider misiniz? Burada yaşıyor oluşunuzun, oluşumuzun nedeni, çaresizlik mi?
Konuya devam edeceğim…
Giden, bir gün dönmeli; iyi güzel de şekerim, dönülecek toprak da insanını güler yüzle buyur etmeli, sırtına koyacağı bir yastığı çok görmemeli. Bizden öncekiler ve bizim kuşak civarı, kendisini en kötü ve yorgun hissettiği anda, Ege’nin köyünde lif satan yaşlı köylü kadın ile beş dakika konuşunca duygulanıp “Ne güzel bir yer burası, ne güzel insanlar” motivasyonuyla kış aylarını geçirebiliyordu. Herkesten, her kuşaktan aynı coşkuyu beklemek ne mümkün ne gerekli. Üstelik o lifler, her zaman olması gerekenden pahalıydı!
İklim krizi notu: Brezilya’da şiddetli yağışların neden olduğu felakete ilişkin bir yazı, Açık Radyo’da.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.12.2025
23.11.2025
21.11.2025
14.11.2025
30.10.2025
26.10.2025
12.10.2025
3.10.2025
14.09.2025
11.09.2025