Murat Sevinç
Türkiye riya tarihinin en can yakıcı sayfalarından birinde yer alır, ‘unutmak’ara başlığı. Ana başlıklardan ve değerlerimizden biri olan ‘Yalan’ın, hemen altında.
Hangi ifadeyi tercih etmeli bilmiyorum. Unutmak mı, umursamamak mı, hatırlamamak mı, ciddiye almamak mı… Hepsi mi? Sözlük, ‘aklında kalmamak’ olarak tanımlıyor ‘unutmak’ sözcüğünü. Demek ki hiç olmazsa bir kez akla yerleşmiş olması gerekiyor, sonradan çıkıp giden her neyse.
Atatürk Havaalanı’nda terör eyleminde insanlar katledilmişti. Hangi yıldı? Kaç kişi öldürüldü? Soruşturma hakkında bir bilgi? Bu yıl anma vs. yapıldı mı? Geçen yıl? Bir çırpıda hatırlayan var mı her bir sorunun yanıtını? Muhtemelen yok. Katliamı unuttuk mu, yoksa baştan beri hiç umursamadık mı?
Şu meşhur lokantayı basıp onlarca insanı vahşice öldüren, ne oldu? Hangi yılbaşıydı o?
AKP’nin nasıl bir parti olduğunun ve yönetim anlayışlarının ilk ciddi göstergelerinden biri Pamukova’daki tren kazasıydı.‘Hızlandırılmış’ tren kazası. Treni hızlandırdılar. Kaza oldu. İnsanlar öldü. Sorumlu? Hangi yıldı? Ölenlerin sayısı? Neden hemen hiç bir şey yok belleğimizde?
Bir AVM inşaatı çadırında işçiler yanarak ölmüştü hani. Ne zamandı? Sorumlular yargılandı mı? Madenlerde ölenler… Her gün kaç işçi ölüyor Türkiye’de biliyor musunuz? Neden bilmiyorsunuz peki? Hepsi birlikte ölmediği için haberiniz, haberimiz olmuyor muhtemelen. Bilenler ve takip edenler var kuşkusuz; onları kaç kişi duyuyor?
Sayısız örnek vermek mümkün.
17 Ağustos depreminin yıldönümünde yazılıp çizilenler, partililerin attıkları twitler ve sosyal medyadaki heştegler bir kez daha hatırlattı geçmiş acıları. Unutmayacağız, diyorlar. Neyi? On dokuz yıl önceki depremi mi? Nasıl bir yalan bu? Herkes, canı yananlar dışında kalan herkesin unuttuğunu biliyor. Hiç kimsenin o depremi umursadığı filan yok artık. Yalnızca canı yananlar. Yakınlarını kaybedenler. Yaşadığı korkuyu, endişeyi henüz atlatamayanlar. Başka…
Türkiye ortalaması, acı duyamıyor ve hiç bir kötülüğü, unutacak kadar olsun zihnine buyur etmiyor. ‘Can ucuzluğuyla’ ilgili belki de. İnsanın bir kıymeti yok buralarda. Hakkında bir kaç kütüphane dolusu çalışma olan bir konuyu iki üç satıra sıkıştırmak mümkün değil kuşkusuz; ancak gerekçeleri uzun ve karmaşık da olsa sonucu görmek güç değil: Değersiziz.
Eşitlik duygusu/ilkesi olmadığında, yurttaşlık bilinci gelişmiyor. O gelişmediğinde yönetim ile yurttaş arasındaki ilişki ağı demokratik ilkelerle kurulamıyor. Haliyle hesap vermeyen yönetimler, hesap sormayan ve hatta sorabileceğini akıl dahi edemeyen yığınlar… Doğal sonucu, hafızasızlık. Unutmak değil, hiç bir zaman akılda yer bulmaması, söz konusu olan.
Bellekte yer edinememenin en çarpıcı örneklerinden biriydi havaalanı katliamı. Ne kaldı belleğimizde? Fırsattan istifade yüz dolara yolcu taşıyan taksiler değil mi! Onlarca insanın yaşamını yitirdiği bir felaketten akılda kalanlardan birinin bu oluşu, ‘unutmayacağız’ iddiasını hak ediyor mu? Neyi unutmayacağız? Yayın yasaklarını mı, kimsenin bilgilendirilmemesini mi, o insanların hakkıyla anılmamasını mı yoksa fırsatçı taksileri mi? Hatta o utanmazları unutsak daha iyi olmaz mı!
17 Ağustos’u unutmadığını dile getiren ve etkili/yetkili konumdaki yalancılar, unutmadı da ne yaptı? Bir sonraki deprem için hangi önlemler alındı? Toplanma alanlarının çoğu TOKİ ve AVM oldu. İstanbul’un durumu perişan. Bilim insanlarının mutlaka deprem olacağını söylediği İstanbul. Ne önemi var ki söylediklerinin. Bilim insanlarının hipotezleri varsa bizim Allah’ımız var, nihayetinde…
Memlekette canın ucuzluğu, değersizliği, geride kalanı sağaltacak fırsatı imkansızlaştırıyor. Gar’da yüz kişi parçalandı. Doğru dürüst anmaya izin vermiyorlar. Konya stadyumundaki bir grup itin, parçalanmış insanların anısını yuhalaması, sanırım etkisinden hâlâ kurtulamadığım bir şey. Nasıl ‘unutulmayacak’peki ölen insanlar. Parçalanan gençler. Cenazeleri yuhalandı. Neyi unutmayacağız? Ölenlerin yakınları ve az sayıda duyarlı yurttaş dışında, ağız alışkanlığından ‘toplum’ ismiyle andığımız bu ‘kalabalık,’ hiç umursamadı ki vefat edenleri.
Yalnız değilsiniz… Unutmayacağız… Acınız acımız…
Yo, hiç öyle değil; yalnızlar, acı onların acısı ve tabii ki unuttuk. Ya da, unutacak kadar dahi tutmadık hafızamızda…
Tahir Elçi, canlı yayında katledildi. Hangi yıldı? Soruşturma? Sonuç? Faili meçhul mü? Nasıl meçhul olur ki, ekranda seyretmedik mi cinayeti… Neyse, ‘kimlikçilik’ yapmayayım şimdi!
Tarihi boyunca hiç bir kötülüğüyle yüzleşmemiş, yüzleşmemesiyle gurur duyan bir devletin uyruğu, koskoca bir kalabalık. Gayrimüslimlerin malına mülküne, toprağına çökerek büyüyen yerli ve milli sermaye. O sermayenin sırtını sıvazlayarak yerli burjuvazi yaratmaya çalışan bir devlet. Devletin iyi ve eşitlikçi yurttaşları olmak yerine, kendisi sayesinde var olan devlete ‘tapınan’ milyonlarca insan.
Tarihimiz, teflon yüz gerektiriyor. Hiç bir şey durmamalı o yüzde. Olmadı ki öyle bir şey… Yok ki öyle bir şey… Yalan hepsi… Görmedik ki… Duymadık ki…
Geçen yıl yerli ve milli bir yakınıma ‘yolsuzluk iddialarından’ söz ettiğimde, “Kim gözüyle görmüş ki?” dedi. Bunu söylerken sırıtıyordu! Sırıtan milyonlarla birlikte.
‘Gerçekle’ hiç bir alışverişi olmayan Türkiye ortalamasının umurunda değil o ölümler. Herhangi bir acı. Ta ki bir gün kendi yaşayana dek. Memleketin yarısına her gün işkence etseler, kalan yarısı rahatlıkla görmezden gelir. Bu davranış öğretiliyor, doğumdan ölüme dek. Umursamamak, tepki vermemek, başını derde sokmamak, kendi işine bakmak. Ve sırıtmak… Olmadı ki… Görmedim ki…
On binlerce insan, çoğu sorgusuz sualsiz, işini kaybedip açlığa mahkum oldu son iki yılda. Aileleriyle birlikte bir kaç milyon insan. Olmadı ki… Onlar terörist ama… Geriye kalan milyonların umurunda değil. Yok ki böyle bir şey… Atılanların yerine, başkaları atılsaydı, onların, yani halihazırda açlık çekenlerin umurunda olur muydu? Yo, neden olsun, olmadı ki öyle bir şey… Kim ki bu atılanlar… Terörist diyorlar… E hak etmişler o zaman… Kim karar vermiş öyle olduklarına peki? Yok hayır olmadı böyle bir şey… Duymadık ki…
Unutmayacağız, demeyin ne olur. Yalan çünkü. Canı yananlar ve çok azınlıktaki birileri dışında hiç kimsenin umurunda değil olup biten. #acınızacımızdır… Değil. #yalnızdeğildir… Yalnızdır.
Cumartesi Anneleri, 700’üncü haftada. Çocuklarının, yakınlarının hiç olmazsa kemiklerini istiyorlar, yedi yüz haftadır. Üç değil, beş değil. Geçenlerde, hayli prestijli hukuk fakültesinde çalışan bir arkadaşım, derste, örnek olarak Cumartesi Anneleri’nin adını andığını ve hiç bir öğrencinin bilmediğini fark ettiğini söyledi. Duymamışlar bile… Hukuk fakültesi…
Unutkanlığa karşı, inatla direnenler var elbet. Kişiler, kurumlar, azınlıktaki yurttaş kümeleri, namuslu gazete ve gazeteciler, onurundan vazgeçmeye tenezzül etmemiş sanatçılar, edebiyatçılar… Örneğin, gazeteci Elif Ilgaz her gün Berkin Elvan ile ilgili twit atıyor. İnatla. “Berkin vurulalı 1889 gün oldu…”Müthiş bir direnç, inat bu. Çiğdem Toker, inatla ve inatla ihaleleri ve halkın yediği kazıkları yazıyor, iğneyle kuyu kazar gibi. Bilelim, unutmayalım, not düşülsün inadıyla. Ünsal Ünlü her sabah geçiyor evindeki kameranın karşısına ve aynı inatla bir şeyler anlatmaya çalışıyor, ‘hatırlatıyor,’ seyredenine. Birgün, Cumhuriyet, Evrensel gibi üç beş gazete hâlâ soluk aldırıyor. Diken var, Duvar var, T24 var, Artı Gerçek var… Var işte böyle bir kaç ağaç gölgesi.
Bir de anne var, şans eseri dikkatimi çekti internette. Benim ilgisizliğimden, bilmezliğimden. Çok insan haberdardır. Çorlu’da bir tren kazası oldu malum. Ne zamandı? Hangi ay? Kaç kişi? Neden? Sorumlular? Neyse, biraz zorlayınca hatırlarsınız, çok taze… Hani, muhalefet partisi, siyasetin konusu yapmayacağız, demişti. Haklıydılar çünkü konu ortopedistlerin alanına giriyordu. Hödükler.
Kazada yaşamını yitirenlerden biri Arda adlı bir çocuktu. Annesi, Mısra Öz. Sosyal medya hesabından her gün oğluyla ilgili bir iki satır yazıyor. Acısını tahmin etmek… Satırlarından, yalnızca evladını kaybetmiş olmanın üzüntüsü değil, olup biteni ‘kabullenememek,’ ‘inanamamak’ seziliyor.
Anlamıyor muhtemelen, insanların günlerine hiç bir şey olmamış gibi devam etmelerini. Haklı. ‘Diğerlerinin’ yaşamlarında hiç bir şey değişmiyor çünkü. Ne oldu ki… Hangi kaza… Ha Çorlu’daki mi… Size önerim, Mısra Öz’ün satırlarını, aynı üzüntüyü yaşayıp bunu paylaş(a)mayan diğer kayıp yakınları adına da, takip etmeniz. Unutmamanın, hiç olmazsa unutmayan, unutturmamaya çalışan birilerinin varlığından haberdar olmanın bir yolu olur belki…
Her şeye rağmen, iyi bayramlar. İyi geçer gerçi, neden tatsız geçsin ki… Ne oldu ki…
Bir şarkı: Ceylan Ertem’in kayıp yakınlarıyla birlikte seslendirdiği Ahmet Kaya’nın ‘Beni Bul Anne!’ şarkısı.
Bir yazı: Yazımı göndermeden önce internette değerli Gökçer Tahincioğlu’nun aynı minvalde güzel makalesini fark ettim. Buraya bırakıyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025
20.03.2025
18.02.2025
13.02.2025
10.02.2025