Neşe Düzel
“Sosyalist sol bitti. Benim gibi barışçı sol demokrata dönüşenleriyle de bitti, Türk ve Kürk milliyetçiliğine katılanlarıyla da bitti sol. Bundan sonra müthiş bir özgürlük mücadelesi yapan bir sol var olabilir ancak.”
“Sol, dini düşman bellemekten kurtulmalı. Türkiye’ye AKP’nin vaat ettiğinden daha ileri bir vizyonu ve daha geniş demokrasiyi, ancak ‘Müslüman, sosyalist ve Kürt’ demokratların oluşturacağı yeni koalisyon getirir.”
“Sol, şiddete dayalı siyasetten kurtulmak zorunda. ‘Ezilen halkın, ezilen sınıfların şiddeti haklıdır. Onlar çok zulüm görüyorlar, onun için onlar ne yaparlarsa haklıdırlar’ diyen bir sol olamaz.”
***
NEDEN HALİL BERKTAY
Türkiye’de entelektüeller arasında “sol”, değeri yüksek bir kavram. Belki de bu yüzden “solcu” olma iddiasından vazgeçmek istemiyor kimse. Ulusalcılar, Kemalistler, Kürt milliyetçileri kendilerini “solcu” olarak değerlendiriyorlar. Acaba solculukla ulusalcılığın, Kemalistliğin, milliyetçiliğin nasıl bir ilişkisi var? Marksizm’le Kemalizm daha önce de biraraya geldi mi? Kemalizm’le Marksizm arasında bir benzerlik var mı? Neden Türk solcuları Marksizm’le Kemalizm’i evlendirdiler? Solculardaki bu milliyetçilik eğilimiyle antiemperyalizm arasındaki bağ nedir? Türk ve Kürt solcuların, Kemalizm’de benimsedikleri özellikler hangileri? Ulusalcı solcuların hayali nedir, nasıl bir toplum istiyorlar? Solla dinin ve dindarların ilişkisi nasıl olmalı? Solun bugün şiddete bakışı nedir? Sol şiddeti tümüyle ret mi etmeli? Türk soluyla PKK arasında zihinsel bir bağ var mı? PKK’yı sol bir örgüt mü? Eski sol hareketlerden yeni bir sol çıkar mı? Türkiye’de sol bir siyasi hareket oluşturmak mümkün mü? Bütün bunları, eski solun önde gelen isimlerinden Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Halil Berktay’a sorduk ve tarihî bir perspektife dayanan cevaplar aldık.
***
-2-
Halil Berktay’la yaptığımız konuşmanın birinci bölümünü dün yayımladık. Kaldığımız yerden bugün devam ediyoruz.
Bugünün dünyasında “antiemperyalist” olmak, neye karşı olmaktır. Antiemperyalist olunca, aslında neye karşı olunuyor?
Emperyalizm adı üstünde imparatorculuk demektir. Lenin’in zamanında yeryüzünde emperyalizm reel bir olguydu ve az sayıda büyük devlet vardı. Bunlar, büyük koloni imparatorlukları kurmuşlardı, sömürgeleri vardı. Bu sömürge ülkelerin de kurtuluş mücadeleleri vardı. Dolayısıyla Lenin’in zamanında antiemperyalist olmak, işte buna karşı olmak anlamına geliyordu. Ama zamanla yeryüzünde sömürge ülke kalmadı. Şimdi antiemperyalizm...
Şimdi antiemperyalizm ne anlama geliyor?
Antiemperyalizm, şimdi sömürgeler olmasa bile, yeryüzünde “dış” olan, yabancı olan her şeye karşı olmak anlamına geliyor. Biz böyle bitmek bilmeyen bir emperyalizm çağında yaşıyoruz adeta. Oysa benim böyle genel, ezeli, ebedi mutlakçı bir antiemperyalizmim yok. Benim, spesifik bir antiemperyalizmim var.
Anlamadım...
Ben, ülkeler, milletler arasında spesifik istila, işgal ve zorbalıklara, iç işlerine müdahale eylemlerine karşıyım. Ben Amerika’nın Irak müdahalesine karşıyım. Ama solcular, ilginç bir biçimde genelleştirilmiş bir antiemperyalizm içindeler ve dünyadaki spesifik haksızlıklara karşı çıkma olanaklarını yitirdiler.
Peki, bizdeki ulusalcı solcuların hayali nedir? Nasıl bir toplum istiyor ulusalcı solcular?
Bunu bildiklerine hiç kani değilim. Bana, Türkiye’de generaller, 2007’deki çöküntüden önce nasıl bir toplum istiyordu diye sorarsanız... Zira 2007’den bu yana Türkiye’de militarizm büyük bir bozguna uğradı. Askerî vesayet rejiminin asıl sahipleri, 2007’den önce, askerî vesayet rejiminin sürdüğü bir Türkiye istiyorlardı. Yani daha fazla bir şey istemiyorlardı. Ordunun hesap verirliğinin olmamasını, istediği konularda konuşabilmelerini, sivil siyasete müdahale edebilmesini istiyorlardı. Dolayısıyla buna halel getirecek bir çerçeveyi, mesela...
Evet...
Mesela AB’yi istemiyorlardı. Nasıl bir zamanlar yeniçerilerin “istemezükleri” var idiyse, onların da istemezükleri vardı. Kendilerini ulusalcı diye tanımlamış veya Cumhuriyet mitinglerine katılmış veya CHP’ye oy veren insanlara, tahsilli orta sınıf Atatürkçülerine, “Siz nasıl bir Türkiye istiyorsunuz” diye sorarsanız...
Cevap, nasıl bir Türkiye olur?
Bakın... Bunlar, kapitalist olmayan bir Türkiye istiyorlar mı? Asla... Batı’yla bütün ilişkilerini koparmış bir Türkiye istiyorlar mı? Asla. Buna tahammül edemezler. Milliyetçilik yapıyorlar, bayraklar sallıyorlar ama gerçekten öyle bir Türkiye istiyorlar mı? Asla. Bunlar, kendilerini, yıpranan, aşınan ve imtiyazlarını kaybeden bir elit olarak gördükleri için, kendi güvenilir limanlarına, kamusal alandaki hâkimiyetlerine ve yüksek profillerine dokunulmamasını istiyorlar. Bunlar, herhangi bir hayat tarzı tehlikesi algılamaya tahammül edemiyorlar. Cumhuriyet ve laiklik diyorlar.
Peki sol, neden demokrasiye uzak ve Ergenekon’a yakın bir pozisyona sahip?
Öyleler çünkü Kemalist devrime karşı, bir “karşı devrim” oluyor diye düşünüyorlar. Bu karşı devrim de bir türlü olamadı ya... Solun tarihinde bu karşı devrim teması çok vardır. 1946-50 seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle mi, Kemalizm’in devrimci mirasına karşı bir karşı devrim oldu? Ya da Adalet Partisi’yle mi bir karşı devrim oldu? Ya da Özal’la mı oldu? Ya da AKP’yle mi bir karşı devrim oldu? Atatürkçülüğün ve komünist Atatürkçülüğün bitmeyen öyküsü işte bu karşı devrim temasıdır. Sanki öyle yaşayan ve ileriye götürülebilecek bir Kemalist devrim var da, ona karşı bir karşı devrim yapılıyor ve meselemiz de o karşı devrimi önlemek oluyor. Doğu Perinçek de, yeni TKP de, ÖDP de böyle düşünüyor.
Niye ulusalcılıkla, faşizmle ve darbeyle kaynaşmış bir ideolojinin sahipleri, kendilerini sol olarak tanımlamak istiyorlar peki?
İtibarlı da ondan. İnsanlar, giysilerini, derilerini değiştiremiyorlar. Devrimcilikten, sosyalizm mirasından vazgeçmek kolay değil. 1960’lardan, 70’lerden, öğrenci mücadelelerinin içinden geliyorsunuz. Yıllarca Dev-Yol, Dev-Sol, Dev-Genç demişsiniz. Faşizme karşı mücadele ettiğinizi söylemişsiniz. Antiemperyalizm, demişsiniz. Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların yolundan gidiyoruz, demişsiniz. Ama aslında bütün bu anma günlerini anmak dışında da yapacak hiçbir şeyiniz kalmamış. Ortada muazzam bir devrimcilik iddiası var ama en ufak bir devrimci faaliyet yok! Bu solculara, “devrimci olarak ne yapıyorsunuz” diye soralım. Hiç bir şey yapmıyorlar.
Sizce bugün solculuk nasıl tanımlanmalı?
Aslında çok genel anlamıyla, solculuk, göreli bir kavramdır. Mesela “bugünün Türkiye’sinde solcu kimdir” diye soracak olursak... Bana göre, bugünün Türkiye’sinin siyasi yelpazesinde AKP, CHP’ye göre daha solda olan bir partidir. Çünkü CHP aslında çok daha tutucu ve gerici. Bakın... Bence tarihsel olarak, sosyalizm düşüncesi kökeninden gelen sol bitti! Finitas! Marksizm, sosyalizm, Leninizm, komünizm düşünsel sol kütüğünden gelen solu ıslah etmek, orasını burasını değiştirip canlandırmak artık bugün mümkün değil.
Niye mümkün değil?
Zülfü Dicleli, “Kendimizi sosyalizm düşüncesinden kurtarmak zorundayız. İleride hâlâ bir sosyalizm ideali bekleyerek ve ondan birtakım şeyler türeterek varolamayız” diye yazdı. Çok doğru! Sol, Türk milliyetçiliğine iltihak edenleriyle de bitti. Kürt milliyetçiliğine iltihak edenleriyle de bitti. Benim gibi barışçı sol demokratlara dönüşenleriyle de bitti. Sosyalist sol bir şeyler yaşadı ve çöktü, unsurlarına ayrıştı. Bu canlandırılamaz artık.
Bundan sonra nasıl bir sol olabilir sizce? Mesela... Günümüzde demokrasiye karşı çıkarak solcu olmak mümkün mü?
Artık mümkün değil. Bir tarihsel dönem kapandı. Bundan sonra ancak ve ancak müthiş bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi yapan bir sol varolabilir. Bu da sadece veya öncelikle sosyalizm soy kütüğünden gelenlerle olamaz.
Nasıl olur peki?
Bu ancak üç ayrı gelenekten, üç ayrı soy kütüğünden gelen insanların birleşmesiyle olur. Türkiye’de ancak böyle bir oluşum gelecek vaat eder. Müslüman demokratların, Kürt demokratların ve eski sosyalist demokratların birleşmesiyle Türkiye’de yeni, anlamlı örgütsel bir sol olabilir! Müslüman demokratlar derken AKP’yi kastetmiyorum, bu aşikâr. AKP’ye muhalefet eden, ciddi olarak gelişen bir Müslüman demokratlık var Türkiye’de.
Sizce niye bizde solculukla din ya da dindar düşmanlığı eşdeğer sözcüklere dönüştü hep?
Bunun da çok uzun bir geçmişi var. Bu da gökten zembille inmedi. Avrupa’da da, Türkiye’de de 19. yüzyıla dayanıyor bu iş. Özellikle Katolik ülkelerde her türlü liberal gelişmenin, demokratikleşmenin karşısına en muhafazakâr ideolojinin taşıyıcısı olarak, orduyla ve büyük toprak sahipleriyle ittifak halinde olan kilise çıkıyor. Anlayacağınız, 19. yüzyıl liberallerinin giderek kilise düşmanı kesilmeleri tesadüf değil. Osmanlı’da da muhafazakârlık, çeşitli reform girişimlerinin karşısına çıkmak için hep gerekçe olarak dini kullanıyor. Modernist Türk milliyetçiliği, Jönleriyle, İttihatçılarıyla, Kemalistleriyle dinle çarpışmaya başlıyor. İslam dininde muhafazakârlık tabii ki var, bu bir realite.
Bugün solla dinin ve dindarların ilişkisi nasıl olmalı?
İlk adım olarak, solun, dini otomatik olarak düşman bellemekten kendisini kurtarması gerekiyor. Türkiye’ye AKP’nin vaat ettiğinden ve temsil ettiğinden daha ileri bir vizyonu, daha geniş bir demokrasiyi, daha ferah bir toplumu ancak yeni bir “demokratik koalisyon veya yeni bir demokratik blok” getirebilir. Bu da Müslüman demokratların, sosyalist demokratların ve Kürt demokratların bir bileşimi olmak zorunda.
Solla devletin ilişkisini nasıl tarif edersiniz?
Solun devletle her zaman ikili bir ilişkisi oldu. Bir yandan kendisini devletle aynı mahalle içinde gördü. Bir yandan da devletin sillesini yedi. Sol, için kötü devlet Atatürkçü devlet değil de, kötü devlet, Demokrat Parti’nin, Adalet Partisi’nin devletiydi. Bugün de öyle. Sol, Kemalist devlete, modernitenin itici gücü, laikliğin ve Cumhuriyet’in koruyucusu olarak baktı. Kemalist devrimin kazanımlarını korumak ve mümkünse daha ileriye götürmek diye bir mesele var ya...
Evet...
İşte o mesele, her zaman sol ile devlet arasında bir köprüyü ayakta tuttu. Sol, milli dava gibi görülen meselelerde popülist bir tavırla, dışarıya karşı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuyruğuna takılmakta tereddüt etmedi. Bunun tipik örneği, Kıbrıs meselesidir.
Solun bugün şiddete bakışı nedir? Sol şiddeti tümüyle ret mi etmeli?
Kesinlikle reddetmeli. Yeni bir sol nasıl kendisini Leninizm, sosyalizm, komünizm geleneğinden ve o kavramlarla düşünmekten kurtarmak zorundaysa, sol, şiddete dayalı siyaseti ve iktidarı düşünmekten de kesinlikle kendisini kurtarmak zorunda. Bugün ve gelecekte artık, “Ezilen halkın, ezilen sınıfların şiddeti haklıdır. Onlar çok zulüm görüyorlar, onun için ne yaparlarsa onlar haklıdır” diyen bir sol olamaz.
Sol, ne demeli?
İktidar odaklarının ve şiddete dayalı iktidar biçimlerinin ciddi bir eleştirisini yapmamak kabul edilemez. Bugün ortada, Türk milliyetçiliğinin aynadaki aksi gibi bir Kürt milliyetçiliği var. Atatürk kültünün aynadaki aksi gibi bir Apo kültü var. Biri kötü, diğeri iyi denemez. Sol için önemli olan, bütün bu tür şiddete dayalı veya şiddetten nasiplenen iktidar ve tahakküm biçimlerine karşı genel bir eleştiri geliştirebilmektir.
PKK’yı sol bir örgüt olarak görüyor musunuz?
Hayır. PKK’nın sosyalistlikle hiçbir ilgisi yok. Bir dönem söylem olarak bir miktar ilgisi vardı. Türk komünizmi nasıl Kemalizm ile komünizmin bir bileşimi olarak doğduysa, PKK da Kürt milliyetçiliği ile Stalinizm’in ve Maocu halk savaşı yöntemlerinin bir bileşimi olarak doğdu. PKK, halk savaşı vs. söylemlerini kullandı ama PKK’nın sosyalist toplum özlemi taşıdığına, öyle bir model kurmaya kalkıştığına dair ortada hiç bir şey görmüyorum ben.
PKK’yı nasıl tarif etmeli?
PKK, şiddete dayalı bir mücadele sürdüren radikal Kürt milliyetçisi bir akım ve örgüttür. Silahlı mücadele temeli üzerinde kurulmuştur. Silahlı mücadele, içlerine işlemiş bir alışkanlık haline gelmiştir. Nitekim bugün barış ihtimali karşısında çok problemli olan konumları da bundan kaynaklanıyor.
Türk soluyla PKK arasında zihinsel bir bağ var mı?
Divan şiirinde asla ulaşılamayan ideal sevgililer vardır. Vuslat hiçbir zaman gerçekleşmez. Aşk ıstırabı, sevgiliye kavuşmaya yeğlenir ve sürekli olarak aşk ıstırabı terennüm edilir. Ortaya çıktığı 1985-86’dan beri, PKK, Türkiye solunun çeşitli kesimleri için böyle bir aşk ıstırabı oldu. Kendisine aşk duyulan, yaklaşılmaya çalışılan, hayal kırıklığına uğranan, geri dönülen ama bir türlü vazgeçilemeyen tuhaf bir ilişki oldu bu. Türk solcuları açısından bu ilişkinin çeşitli boyutları var.
Nedir bunlar?
Mesela biri şu. Bize on yıllardır dayak atmış birilerine nihayet başka bir güç haddini bildiriyor. Bizim yapamadığımızı birileri yapıyor düşüncesi... Silahlı mücadele hayranlığı... 80 ve 90’larda, PKK hayranlığı, PKK’nın kuyruğuna takılma eğilimi, Abdullah Öcalan hayranlığı çok daha ileri boyutlardaydı. Bugünün Ergenekoncularının bir bölümü, Doğu Perinçekler, Yalçın Küçükler vs, bahtlarını Ergenekonculukla, darbecilikle birleştirmeden önce, PKK’yla ittifak yapmayı denediler. Önce oraya iltihak etmeyi denediler. Bunlar, sosyalizmin ve eski solun çöküşünün ortaya bıraktığı yüzergezer serseri mayınlardı adeta. Kendilerine yeni bir yer, mecra arıyorlardı. Kürtler olmadı, gittiler kendilerini tam zıddına, Türk milliyetçiliğinin kucağına attılar. Ama sonra PKK yenildi. 1990’ların kirli savaşıyla ciddi askerî darbeler aldı. Öcalan yakalandı... PKK dip noktaya vardı.
Türk soluyla PKK arasındaki ilişki değişti mi sonra?
PKK, AKP iktidarının sağladığı demokratikleşmeyle birlikte yasal alandaki gücünü büyük ölçüde toparlamayı başardı. Ve, eski solun çeşitli kesimleri için PKK hayranlığı, en azından PKK’ya karşı çıkamama, onu eleştirmeme haletiruhiyesi geri geldi. Mesela PKK’yı, KCK’yı, BDP’yi kayıtsız şartsız, en şiddetli, en militan dille savunanlar arasında bazı eski Türk solcuları yer alıyor. Eskiden TKP’li olarak herkese yaptıkları hotzotu şimdi BDP’li olarak yapıyorlar. Aydın düşmanlığı ve insanlara manevi sopa sallamayı şimdi yeni rollerinde yapıyorlar. Bu arada bir de benim gibi diye tarif ettiğim, kendime çok yakın hissettiğim birçok sol aydının ve Türk solcusunun da, PKK’ya yönelttikleri bütün eleştirilere rağmen gene de bazı illüzyonlar, yanılsamalar ve bazı hayaller içinde oldukları kanısındayım ben.
Ne gibi hayaller bunlar?
Mesela, PKK’nın güçlenmesinin barışa gidecek esas yol olduğu kanısındalar. Kafalarında, PKK ve BDP ne kadar güçlenirse, o kadar iyi diye bir denklem var. Son seçimlerde, “BDP, Meclis’e ne kadar güçlü girerse o kadar iyi” dediler ve esasını BDP’nin oluşturduğu koalisyonu desteklediler. BDP’yi, iki nedenle kolay desteklediler. Bir, “Ezilen halktır, mazlumdur. Ezilen halkın milliyetçiliği haklıdır” diye düşündüler. İki, bunlar, içlerindeki devrimci şiddet romantizmini hâlâ atamadılar, şiddetle bağlarını koparamadılar. Dolayısıyla PKK veya BDP’nin seçim öncesinde girdiği patikayı doğru okuyamadılar. Oysa daha seçim öncesinde BDP ve PKK uzlaşmazlığı tırmandırıcı bir yaklaşım içindeydi. Gerilim politikasını, önce sivil itaatsizlik sonra demokratik özerklikle tırmandırarak sürdüreceği çok belliydi. Görünen köy kılavuz istemezdi.
PKK’nın amacı ne sizce?
Buna cevap veremem. İki mesele var. Bir, silahların susması meselesi var. İki, Kürt halkının bütün haklarını elde etme meselesi var. Yani Kürt sorununun kapsamlı ve derin çözümü meselesi var. Bu ikisi, aynı şey değil. Kürt halkının, giderek genişleyen demokratik haklarını elde etmesi, barış sağlandıktan sonra da siyaset alanında sürecek olan çok uzun süreli bir mücadelenin ürünü olabilir. Bakın... Barış isteyen bir siyasi hareket, hangi anlamlı talepleri ortaya atabilir?
Barış isteyen neler isteyebilir sizce?
Bir, kapsamlı bir genel af talep eder. İki, Öcalan’a şu veya bu şekilde özgürlük ister. En önde gelen iki talep budur. KCK tutuklularının serbest bırakılması, Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilmesi vs. çok kolaydır. Barışı sağlamak için şimdi böyle bir paket ortaya atmayıp, doğrudan özerklik ilan etme yoluna gidiyorlar. Yeni bir devrimci halk savaşıyla demokratik özerklik topraklarını savunmak için mücadeleye giriyorlar.
Mağdur bir kitle hakkını nasıl savunmalı?
Bunun, çok zengin tarihsel örnekleri var. Barışçı platformlar etrafında büyük kitle gösterileriyle hakları savunursunuz... Yerel seçimleri barışçı bir platformda kazanarak hakları savunursunuz... Kendine güvenen, 30 yıllık silahlı mücadele alışkanlığının dışına çıkmayı gerçekten arzulayan, gerçekten demokrasi ve barış isteyen, kendine, barışçı bir siyaset dünyasında yer gören bir siyasi hareketin, hakları savunmak için yapabileceği tonla şey var.
Neden Kürt kesimi, demokratik bir kitle hareketi yaratamıyor?
O kadar çok şeyi Türkiye’den ve Türklerden örnek alıyorlar ki.. Onlar da sonuç olarak bu ortamın içinde yetiştiler, yoğruldular. Türkiye toplumunda hiç bir zaman ciddi bir liberal demokratik düşünce ve siyaset akımı olmadı. Ne Türk’ünde oldu, ne Kürt’ünde oldu. Türkiye, Türk’üyle, Kürt’üyle, gerçekten demokrat ve gerçekten özgürlükçü bir düşünce ve siyaseti bundan sonra öğrenecek.
Demokratlık temelinde solculardan, Kürtlerden ve demokratlardan bir hareket oluşabilir mi?
Evet... Türkiye için bundan daha başka bir umut göremiyorum ben. Zaten yeni örgütsel sol, ne sadece İslam kökenlilerle, ne sadece Kürt kökenlilerle, ne de sadece sosyalist kökenlilerle oluşabilir. Bu üç paradigma, “özgürlük, demokrasi, adalet ve hakkaniyet” normlarında bir anlaşmaya varırlarsa ve mücadele verirlerse, bu yeni, anlamlı ve örgütsel sol oluşabilir. Yoksa, “Marksist paradigmayı attık, onun yerine İslami paradigmanın adalet nosyonunu benimseyelim” derseniz bu iş olmaz.
Eski sol hareketlerden yeni bir sol çıkar mı peki?
Çıkmaz... Sosyalist kökenli solun eski unsurlarının bileşiminden bir dernek, bir sol düşünce kulübü çıkar ama kitleselleşme şansı olan bir parti hiçbir şekilde çıkmaz. Kitlesel bir sol muhalefet yaratılamaz...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları




































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012