Neşe Düzel
“Türkiye’nin dış politikasında acelecilik, hesapsızlık ve
gidişatı doğru okuyamamak var. Davutoğlu koşullar
değişti diyor. Tamam değişti. O zaman sizin bu farklı
koşullarda yeni politikanız ne? Türkiye’ye yeni reçete lazım“
“Türkiye büyük yanlış yaptı. Suriye’nin Libya gibi hızla
düşeceğini düşündü. Ak Parti, Müslüman Kardeşler’in
Suriye’de iktidara gelmesini, böylece kendisine adeta
akraba bir hükümetin Suriye’de başa geçmesini hedefledi“
“Türkiye, Suriye’de hızlı çözüm için ABD’yi peşinden
sürüklemek istedi, olmadı. Dünyada bugün Türkiye’nin
gücü sorgulanıyor. Türkiye dün yükseliyordu. Bugün
ise kırılgan, zayıf, hesapsız bir ülke görüntüsü veriyor”
NEDEN GÜLDEN AYMAN
Suriye ile savaşın eşiğine geldik. Biz bu kadar kısa bir sürede bu noktaya nasıl geldik? Suriye bizim uçağımızı düşürüyor, iki taraf da sınıra asker ve silah diziyor. Suriye bizden hiç mi hiç çekinmiyor. Geri adım atmıyor aksine sürekli meydan okuyor. Biz bu hale nasıl dönüştük? Biz, kısa zaman öncesine kadar herkesin model aldığı, gıptayla baktığı bir ülkeydik. Şimdi herkesin kuşkuyla baktığı bir ülkeye döndük. Herkese dostken, herkese düşman olan bir Türkiye imajına nasıl ulaştık? Suriye Türkiye’nin uçağını niye ve nasıl vurabildi? Suriye’nin asıl amacı neydi? Dünyaya ve Türkiye’ye hangi mesajı verdi? Uçağı vurulan Türkiye yapması gerekenleri yaptı mı? Türkiye bugün Ortadoğu’da nasıl bir politika izliyor? Türkiye dünyada nasıl algılanıyor? Suriye-Türkiye-İran-Rusya ve Amerika denkleminde bu kriz nereye oturuyor? "Komşularla sıfır sorun politikası" nasıl uygulanıyor? Bundan sonra Türkiye açısından hangi gelişmeler bekleniyor? Bütün bu soruları, Ortadoğu bölgesinde siyaseti, güvenlik meselelerini, devletler arasındaki ilişkileri, krizleri ve egemenlik konularını yakından izleyen ve bu konuda araştırmalar yapan, makaleler ve kitaplar yayımlayan Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Gülden Ayman’a sorduk. Gülden Ayman’ın yakında teritoryal bağlamda Türkiye’nin Ermenistan, Suriye ve Yunanistan’la ilişkilerini karşılaştıran bir kitabı çıkacak.
Suriye, Türk uçağını niye vurdu sizce?
Suriye, kendi arkasındaki güçleri bölgesel bir çatışmaya çekmek istiyor olabilir. Aslında tarihe baktığımızda ilginç bir şey var. Elimizde son 200 yılı içeren zaman diliminde bütün savaşların nasıl çıktığını inceleyen bir veritabanı var. 200 yıl içinde yapılan savaşların yüzde 30’unu küçük devletler kazanmış. Yani savaşı büyük kazanır diye bir şey yok. Ayrıca veritabanına göre, küçük devletler de savaş çıkarıyor. Yani hem savaş çıkarabiliyorlar hem de savaşı kazanabiliyorlar.
Bunu nasıl başarıyorlar?
İşte burada kilit nokta; küçük devletlerin arkasındaki destek. Arkalarında başka devletler devreye girdiğinde daha cesur davranabiliyorlar. Kısacası, küçük devletin savaş için başlatıcı adımı atmasında müttefikler önemli. Bir de tabii toprak bütünlüğü, rejimin devamı gibi küçük devlet açısından en önemli değerler tehlikede mi değil mi, bu da çok önemli. Bu tehlikeyi gördüğünde, daha atak davranabiliyor küçük devlet. Bu açıdan Suriye, tarihi hatırlatıyor.
Tarih, Suriye’yle ilgili başka hangi ipuçlarını veriyor?
Suriye, bölgeye yayacağı bir savaş istiyor olabilir. Çünkü Suriye kendi varlığını çok ciddi bir tehdit altında görüyor. Böyle bir durumda devletler çok büyük riskler alabilirler. İnsan tabiatında bu vardır. Çok büyük tehdit algıladığında insanın göze aldığı risk de o kadar artar. Gerginlik düşünmeyi kilitler. Suriye çok gergin. Üstelik otoriter liderler kriz anlarında “Ben yanacağım, başkaları da yansın, ben gideceğim, başkaları da gitsin. Bu krizi yayayım” diyebilirler.
Peki normalde bir devlet, kendi sınırları içine giren bir uçağa ne yapar?
Normalde bu uçağı uyarır. Hemen vurmaz. Ama karşı ülkenin her hamlesini büyük tehdit olarak yorumlarsanız durum değişir.
Bizim uçak Suriye hava sahasında ne yapıyordu?
Çok detay bilmiyoruz, tartışılıyor bu. Suriye ile ilişkilerimiz kötü. Üstelik bölgede sadece Suriye yok. İran ve Irak da var. Bunlarla ilgili tedbirler alınıyor, bilgi toplanıyor olabilir. Bölgede birçok sorun var. Aynı bölgede Kürecik radarı da var. Zaten Suriye-Türkiye karşılaşmasının gerisinde çok büyük bir İran-Amerika çekişmesi var. Olaylar sadece Suriye ile Türkiye arasındaki krizle yorumlanamaz. Esas mesele İran. Müttefikimiz ABD ile İran arasında çok ciddi bir mücadele var. Malatya Kürecik’e yerleştirilen bu radar sistemi, İran’ın hamlelerinin önünü kesti. İran’dan gelen tehditleri görmek için yerleştirilen bir savunma sistemi bu ama… Doğrusu dünyada savunma sistemi diye de bir şey yok.
Kürecik’e yerleştirilen radar sistemi tam olarak nedir o zaman?
Bakın… Her sistem, o savaş senaryosu içinde bir anlam kazanıyor. Bir savaş ânında, radar sistemi, karşı ülkenin uçaklarının, füzelerinin geleceğini bildirdiği anda, o ülkenin savunmasını kırıyor. Savunmasını kırmak demek de, o ülkeye daha kolay saldırabilmek demektir. Yani siz, o ülkeye saldırın ama o size saldırdığı anda onu görüp havada patlatın demektir bu. Kürecik’teki radar sistemi, İran’ın kendini koruyucu hamlelerinin önünü kesen bir şey. Şunu söylemek istiyorum. Suriye meselesinde Suriye, İran, Amerika ve Türkiye denklemi iç içe.
Eğer her şey bu kadar iç içeyse, Suriye, Türkiye’nin uçağını İran’dan habersiz düşürebilir mi?
İran buna mutlaka dahildir diyemem ama bir ihtimal, İran’ın da haberi olabilir. İran şu anda çok dikkatli, temkinli ve üstü örtük bir politika izliyor ama o da Suriye gibi varoluşuna bir tehdit algılıyor. Çünkü Suriye’den sonra sıra otomatikman İran’a gelecek. Bir süre önce bir İranlı diplomat bir toplantıda, “Bizi vuracaklar, biz bunu biliyoruz. Bu durumda biz ne yaparız? Uçağın vurulmasını mı bekleriz? Yoksa düşman gördüğümüz tarafa bombayla atlayıp ona da zarar mı veririz” dedi.
İran, canlı bomba olmayı yeğliyor, öyle mi?
Evet. Bir de Suriye’nin Rusya’yla ilişkileri var. Rusya bu krize nasıl ve ne kadar dahil oldu zamanla ortaya çıkacak.
Suriye’de Rus füzeleri var. Bu füzeler vurmuş olabilir mi uçağı?
Sanmıyorum. Şu ana kadar hep geriden oynayan Rusya, krizde baş aktör olarak ortaya dökülmez. Çünkü Suriye, Rusya açısından ABD üzerinde bir baskı aracı ve ABD ile pazarlıkta bir koz. Niye Rusya ana aktörlerden biri olsun ki? Rusya, işin birçok yönden içinde olsa da bu mantıklı değil.
Rusya, hangi yönden olayların içinde?
Rusya hem bölgedeki çıkarlarının zedelenmesini istemiyor hem de Suriye’de olan biteni, kendi toprak bütünlüğü bakımından ve kendi Çeçenistan sorunu açısından bir tehdit olarak görüyor. Çeçenistan sorununun da Suriye örnek alınarak uluslararasılaşmasından kaygılanıyor. Rusya’nın Çeçenistan’ı nasıl bastırdığı unutulmamalı. Suriye gibi Rusya da şiddeti ölçüsüz kullanabilen bir ülke. Dolayısıyla Rusya, Batı müdahalesi yolunun Suriye’de açılmasını istemiyor. Açılan bu yolun, bir gün kendisine de dokunacağını düşünüyor. Anlayacağınız Suriye konusu hem bölgesel hem küresel bir mücadele. NATO şu anda Suriye olayına müdahil olmadı ama…
NATO’nun Suriye’ye karışması olasılığı var mı?
Böyle bir olasılık var ve Rusya, NATO ülkelerinin Libya gibi Suriye’yi de kontrol etme çabasının önünü kesmek istiyor. İran ve Suriye, Rusya için çok önemli! Rusya bu iki ülkeyi tamamen yitirmeyi göze alamaz. Çünkü ABD-Rusya mücadelesi de söz konusu burada. Biliyorsunuz, büyükler doğrudan karşı karşıya gelmeden başka ülkeler yoluyla bu güç gösterisini yürütebiliyorlar. Üstelik Doğu Akdeniz’de petrol aramaları da var.
Suriye’nin bizim uçağı görmesi ile vurması arasında on beş dakika geçiyor. Uçağı gördükleri anda değil de on beş dakika sonra vuruyorlar. O on beş dakikada sizce neler oldu? Suriye, sizce Türk uçağını vurmadan önce Rusya’ya haber verdi mi?
Haber vermiş olabileceğini kolaylıkla var sayabiliriz. Ama olay böyle gelişmemiş de olabilir. Bunlar zamanla anlaşılacak.
Suriye ordusu, Beşşar Esed’e sormadan bir Türk uçağını vurabilir mi?
Esad’a haber vermeden uçağın vurulabileceğini düşünmek mümkün değil. Normalde aradaki o 15 dakikayı serinkanlı kullanıp Türkiye’yi uyarmaları gerekirdi ama, Suriye, Türkiye’nin her çabasını kendisine bir tehdit gibi algılıyor.
Uçağı vurmaktaki amacı ne Suriye’nin?
Muhalefete verdiği destek ve bundan sonra olabilecekler konusunda Türkiye’ye gözdağı vermek ve Türkiye’nin içine girdiği oyunun bu kadar basit olmayacağını, bu yolda ilerlerse, Türkiye’nin tahmininden daha büyük risklerle karşılaşacağını hissettirmek istemiş olabilir Suriye. “Ben yanarken, seni de girdiğin bu yolda yakarım. Olayların kontrolü sende değil” diyerek Türkiye’nin tehditlerinin önünü kesmeyi planlamış olabilir.
Daha başka ne amaçlamış olabilir?
Ayrıca Suriye… Türkiye’nin kolaylıkla savaşa girmeyi göze alamayacağını göstermek istemiş de olabilir. Çünkü burada Türkiye-Suriye ile sınırlı olmayan çok oyunculu bir durum var ve Türkiye bütün hesaplarını bu karmaşık tabloyu dikkate alarak yapmalı. Yoksa güç durumda kalır.
Suriye’de rejim, Türkiye’nin her yaptığını bir tehdit olarak algılamakta haksız mı?
Suriye kendi vatandaşlarına yaptığı zulüm konusunda yüzde yüz haksız ama Türkiye’den tehdit algılamakta haklı. Çünkü Türkiye, bütün denklemini Suriye’deki iktidarın mutlaka gitmesi üzerinde kurdu. Türkiye çok büyük yanlış yaptı. Müttefiklerin, Libya’daki gibi hamleler yapacağını öngördü. Suriye’nin Libya gibi çok süratle düşeceğini düşündü. “O halde Suriye’de Türkiye’ye dost bir rejimin gelmesi için her şey yapılmalı” dedi. Bugün bu politika pek çok soruyu beraberinde getiriyor. Çünkü Müslüman Kardeşler’in Suriye’de iktidara gelmesini, böylece kendisine adeta akraba bir hükümetin Suriye’nin başına geçmesini hedefledi Ak Parti.
Suriye’de muhalefet Müslüman Kardeşler’den ibaret mi?
Hayır değil ama, Türkiye Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesini ve muhalefetin birleşmesini istiyor. Rus kaynakları ise muhalefetin ancak yüzde 30 olduğunu söylüyor. Ayrıca bu aktif muhalefetten de kuşku duyanlar var. Çünkü dışarıdan gelen silahlarla Suriye’de çatışmalar kontrolden çıktı. Aslında Fransa’nın Libya’da atak davranması, Türkiye’yi Suriye’de benzer bir ataklığa sürükledi. Ama bu hesapsız bir ataklıktı. Çünkü Türkiye, ABD’nin desteğini alacağını düşündü.
ABD’nin desteğini aldı mı?
Seçimlerden sonra durum değişebilir.
Amerika’da seçimler var. ABD’nin seçim öncesinde bir dış müdahale için harekete geçmeyeceğini bilmek için dış politika uzmanı olmak gerekmiyor. Amerikan seçimlerini hesaba katmamış olmak, dış politika açısından büyük bir öngörüsüzlük değil mi?
Evet öyle, öngörüsüzlük. “Ne kadar süratle hareket edersem, Suriye’de kendi çıkarlarımı o kadar koruyabilirim” düşüncesi hâkim oldu ve Türkiye, daha hızlı bir çözüm bulma konusunda ABD’yi peşinden sürüklemek istedi. Çünkü Türkiye, Avrupalı müttefiklerinin gelecekte Suriye’ye yönelik politikalarından da endişe ediyor. Ayrıca İsrail’in Suriye’nin iç işlerine karışır şekilde güçlenmesini istemedi. Dolayısıyla İsrail’i ekarte etmek ve kendisinin ABD’nin güçlü bir ortağı olduğunu ona kanıtlayıp, bölgede kendi gücünü istikrara kavuşturmak istedi ama başaramadı. Bir de Türkiye’de iç ve dış politika iç içe geçti.
İç ve dış politikanın iç içe geçmesi nasıl bir sonuç veriyor?
Türk kamuoyu gücü ve güçlü devleti seviyor. Türkiye’nin bölgesinde sözü dinlenen bir ülke olmasından çok hoşlanıyor. Ama bu güç kendisini güç gösterileri şeklinde ifade etmeye başlayınca, güç olmaktan çıkıyor, bir zaaf haline geliyor. Hep güçten bahsetmek, hep gücünü göstermeyi de beraberinde getiriyor Ak Parti, Türkiye’nin bölgede gücünü vakur adımlarla, sessiz, sakin diplomatik hamlelerle sağlamlaştıracağına, aşırı güç gösterisinde, güç şovunda bulundu ve riskler aldı. Oysa güçlü bir devletin bu kadar tezahürat yapmasına, güç gösterilerinde bulunmasına gerek yok.
Türkiye, iddia ettiği kadar güçlü mü peki?
Güç, güçlüyüm dedikçe elde edilen bir şey değildir. Güç gösterisi yapmakla güçlü olunmuyor. Güçlü ülke yapar ve olayları kontrol eder. Türkiye’nin ise dış politikada adımlarının ve hesaplarının incelikli ve derinlikli olmadığı anlaşıldı. Olayları kontrol edebilen değil, olayların kontrolünü yitirebilen ve olayların peşinden giden bir Türkiye ortaya çıktı. Dış politikada bir hesapsızlık olduğu görüldü. Zaten sürekli güçlüyüm demek, bir güçsüzlük işaretidir. Çünkü gerçek güç, olaylarla sınanır. Güç, sorgulanan bir şeydir.
Bugün Türkiye’nin gücü mü sorgulanıyor?
Evet, bugün Türkiye’nin gücü sorgulanıyor. Türkiye dün yükseliyordu bugün ise gücü sorgulanıyor. Türkiye dünyaya; kırılgan, zayıf, hesapsız bir ülke görüntüsü verdi. Ve, Türkiye dış politikada bir açmaza girdi. Aslında Türkiye başta Esad’ı demokratikleşmeye ikna etmeye çalıştı, olmadı. Sonra, “Libya’dakine benzer bir şey olacak, ben bunun önünü keseyim” diye paniğe kapıldı ve politikasını değiştirdi. Artık bu hamleden sonra Türkiye’nin Esad’la birlikte iş yapmasına imkân yok. Oysa Esad’la iş yapması çok önemli.
Niye?
Çünkü Türk dış politikasının çok önemli bir ayağı ve Türkiye’nin güç söyleminin motoru ekonomik ilişkilerdir! Suriye ile ekonomik ilişkiler kapandı. Irak’taki Maliki yönetimi de Suriye’ye destek verdi. Irak’la da ekonomik ilişkiler kapandı. İran’ın da bundan sonra ne yapacağı şüpheli. Ekonomik açıdan güzel güzel ilerlerken Türkiye şimdi bölgede açmaza girdi. Çünkü Arap isyanlarından sonra konjonktür de değişti. Arap Baharı’ndan önce Türkiye, Ortadoğu ülkelerinde çok olumlu bir imaja sahipti. Türkiye’nin gücünden, yükselmesinden bir rahatsızlık yoktu.
Niye rahatsızlık yoktu?
Çünkü ekonomik entegrasyondan herkesin kazancı, çıkarı vardı. Ayrıca İsrail gibi ortak bir düşmana karşı da birleşilmişti ve Türkiye daha da güçlensin istenildi. Anlayacağınız, “komşularla sıfır sorun politikası” uygun bir zamanlamada gerçekleşti. Mesela Suriye o dönemde ABD’nin baskısı altındaydı ve kapılarını kendi lehine olmayacak bir biçimde Türkiye’nin ticaretine açtı. Ama sonra Arap isyanları başladı ve konjonktür değişti. “Sıfır sorun politikasının” yerine artık Türkiye’ye başka bir reçete gerekiyor!
Türkiye Ortadoğu’da “Sünni temelli” bir politika izliyor deniliyor. Sizce bu saptama doğru mu?
Şu anda evet doğru. Türkiye, Sünni temelli bir politikadan medet uman bir hale geldi. Suudi Arabistan ve Katar da bu oyunun içindeler ve Müslüman Kardeşler’e oynuyorlar. Belki Türkiye, İran nedeniyle böyle bir tercihte bulundu ama biz Türkiye’nin dış politikasında bugüne dek mezhepsel bir yön hiç görmemiştik.
Uçağı vurulan Türkiye’nin reaksiyon biçimini nasıl değerlendiriyorsunuz peki?
Uçak krizinde Suriye’ye karşılık vermesi daha maliyetli olduğu için Türkiye karşılık vermemekle, savaş kararı almamakla doğru davrandı ama karşılık vermemenin de bir maliyeti var. Savaşın bir adım ötede olduğu durumlarda demek ki Türkiye savaşa girmeyecek.
Savaşmamak, barışı tercih etmek elbette daima daha akıllıca ama, “savaşamamak” bir güçsüzlük ve eksiklik göstergesi. Türkiye savaşamaz inancı dünyada genel bir inanç mı?
Hayır ama… Savaşamamak, bir güçsüzlük ve eksiklik göstergesi olarak kullanabilecek bir imkân yarattı. Türkiye, Suriye’yi tamamen dağıtabilir ama sadece güce de bakmamak lazım. Gücü düşünürken konjonktür de önemli.
Şu anki konjonktürde Türkiye Suriye’yi dağıtabilir mi?
Hayır, mümkün değil. Çok büyük kayba uğrar. Hiç kimse karışmazsa, askerî anlamda dağıtabilir ama hiç kimsenin karışmayacağı da bayağı bir soru işareti. Arap isyanından önce Türkiye, gücüyle rahatsızlık yaratan bir ülke değildi. Arap halklarının lehine işleyebilecek bir güç olarak düşünüldüğü ölçüde bel bağlanılan, yaslanılan, takdir edilen bir güçtü. Ama şimdi Türkiye güç söylemiyle rahatsız ediyor! Türkiye, kendi gücünü arttırmak için her şeyi yapabilecek bir ülke olarak düşünülmeye başlandı. Türkiye’nin Ortadoğu’daki imajı bir değim süreci içinde ve Türkiye’ye yönelik ciddi soru işaretleri ve kuşkular var.
İran Türkiye’ye karşı nasıl bir politika izliyor?
İran, Türkiye’ye karşı örtülü bir politika izliyor. Bürokrasinin ikinci kademesindeki İranlılar açık açık Türkiye’yi eleştiriyorlar ama İran en tepede Türkiye ile hasım durumunu deklare etmiyor. Çünkü Türkiye ile ilişkisini sürdürmesi yalnız olan İran’a bir güç sağlıyor. Bu yüzden Türkiye ile ilişkileri koparmamaya çalışıyor. Bunun için de Türkiye’nin önem verdiği bazı şeyleri ona sağlıyor. Mesela İran altınlarının bir kısmının Türkiye’de olması. “Türkiye hiçbir şeye önem vermiyor. Yeter ki para gelsin” diye bir algı var İran’da. Bu yüzden Türkiye’nin kazanacağı ortam bir şekilde devam ediyor. Bunun dışında ise İran, Türkiye’nin önünü kesecek her şeyi yapıyor.
Biz, daha yakın bir zamana kadar Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk rolüne adaydık. Şimdi ikisiyle de düşmanız. Neden böyle oldu?
Dedim ya biz güç gösterilerini seviyoruz. Mavi Marmara, uluslararası dikkatin ve yardımların Filistin sorununa çekilmesinde fayda doğurdu ama bu fayda çözüm getirici, kalıcı bir fayda olmadı. İsrail’in politikasını değişime zorlayıcı bir faydaya dönüşmedi. Orada vatandaşlarımız öldü ve bir şey yapamadık. Hem Filistin sorunu konusunda arabuluculuk rolü oynama fırsatını ve İsrail üzerinde baskı kurabilme imkânını yitirdik… Hem de siyasi hedeflerimizle ekonomik hedeflerimizin çok farklılaştığı bir noktaya geldik... Bir yanda İsrail’le siyasi söylemde çok ciddi sorunumuz var… Bir yanda da İsrail’le ekonomik ilişkilerimize halel gelmesin diye çırpınıyoruz… Bu durum, Türkiye’nin ilkeselliğiyle ilgili ciddi soru işaretleri doğuruyor. İlke hangisi?
Sizce hangisi?
İlke ticaret mi, insani mi? Ticaret önemli ama Türkiye’nin en çok korumak istediği şey ticaret gibi gözüküyor. Ama bu dış politikayla, ticarete de halel geliyor. Suriye, İran ve Irak kapıları Türkiye’ye kapanıyor.
Türkiye’nin Ortadoğu politikası nedir?
Türkiye’nin bugün netleşmiş, kamuoyuna mal olan bir Ortadoğu politikası yok. Türkiye’nin sadece istekleri var, ama politikası yok. Oysa Arap Baharı’ndan önce bir politikası vardı ve “komşularla sıfır sorun politikası”, yapılan stratejik ve işbirliği anlaşmalarıyla çok iyiydi. Ama artık Ortadoğu’da konjonktür değişti. Türkiye’nin yeni ve farklı bir reçetesi olması lazım. Dışişleri Bakanı Davutoğlu da “Koşullar değişti” diyor. Tamam, koşullar değişti. O zaman sizin bu farklı koşullarda yeni politikanız ne? İşte bu hâlâ netlik kazanmadı. Türkiye’nin dış politika olarak bugün sadece ticarete, dine ve güce yaslanmak gibi bazı eğilimleri var. “Ben büyük bir gücüm ve Amerika’nın bölgede bana ihtiyacı var. Amerika’nın yanında görünmekten eskisi gibi çekinmem. Ben bu konjonktürü lehime kullanmalıyım. Amerika ile birlikte hareket edersem bana da buradan pay düşer“ diye düşünüyor ve Amerika’yı her durumda Türkiye’nin yanına çekebileceğini varsayıyor.
Bu gerçekçi mi peki?
Değil. Amerikan dış politikası İsrail konusunda biraz değişmiş olabilir, İsrail’e sınırlarını biraz göstermek isteyebilir ama İsrail’den tamamen vazgeçmiş bir politika uygulamıyor Amerika. Türkiye, İsrail’in yerine geçip Amerika’nın en önemli stratejik ortağı olmak isteyebilir ama bu olabilir mi? O da ayrı bir soru!
Bu isteklerle ve arzularla, bundan sonra hep böyle savaşın eşiğinde mi yaşayacağız biz?
Bu bir kader değil ama böyle gidersek risklerimiz artıyor. Savaş riski bile ortaya çıkıyor. Türkiye’nin dış politikasında bir acelecilik, gidişatı tam doğru okuyamamak ve hesapsızlık var. Türkiye, iç politika ile dış politikanın arasını biraz açmak ve dış politikayı iç politika malzemesi olmaktan uzaklaştırmak zorunda.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları


































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.12.2013
15.09.2013
23.04.2013
22.04.2013
15.04.2013
25.03.2013
18.03.2013
11.03.2013
10.12.2012
4.12.2012