Serdar KAYA
686 yılı itibariyle, sahada dört büyük aktör vardır:
(1) Mekke, Medine ve Basra da dahil olmak olmak üzere Arabistan yarımadasının en önemli şehirlerine hâkim olan Mekke halifesi Abdullah bin Zübeyr,
(2) Suriye, Filistin ve Mısır’a hakim olan Şam/Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan,
(3) Hz. Ali’nin oğullarından, açıktan halifelik mücadelesine girmeyen, şiddetten uzak duran ve (Muhtar bin Ebi Ubeyd aracılığyla) Irak’ın önemli bir kısmı üzerinde nüfuz sahibi olan Muhammed bin Hanefiyye, ve
(4) Arabistan Yarımadasının farklı bölgelerinde, Yukarı Mezopotamya’da (Cezire) ve kimi doğu eyaletlerinde etkili olan iki müstakil Harici grup.
Irak, 685 ila 691 yılları arasında, bu dört aktörün karşı karşıya geldiği başlıca bölge olur. [1] Taraflar, bu karşılaşmalar neticesinde kimi zaman birbirlerine karşı mevzi kazanır, kimi zaman ise birbirlerini elimine ederler. Bu süreç sonunda ayakta kalan son güçlü aktör, müslümanların tek lideri (ya da, tek halife) olur.
Kufe ve Mekke arasındaki rekabet
Irak’taki ilk büyük çatışma, Muhtar bin Ebi Ubeyd ile Mekke halifesi Abdullah bin Zübeyr arasında gerçekleşir. Taraflar arasındaki ilişki, başlangıçta bir parça ölçülüdür. Ancak, çok geçmeden gerginlik (ve ardından da şiddet) tırmanır. Şöyle ki, 18 Ekim 685 tarihinde Kufe’yi ele geçiren Muhtar, Abdullah bin Zübeyr’in valisini makamından etmiş ve böylelikle şehrin Mekke ile idari bağlantısını kesmiş olur. [2] Ancak, bu gelişme, Abdullah bin Zübeyr’e karşı genel bir tavır değil, yerel bir kalkışma olarak da yorumlanmaya müsaittir. Dolayısıyla, Muhtar ile Abdullah bin Zübeyr arasındaki ilişkinin niteliği belirsizliğini korumaya devam eder.
Bu noktada, Abdullah bin Zübeyr, (Muhtar’ın reaksiyonunu test etme amacıyla) Kufe’ye yeni bir vali tayin eder. Muhtar’ın Mekke’den atanan yeni valinin otoritesini kabul etmesi, Mekke idaresine bağlı kaldığı anlamına gelecektir. Ancak, Muhtar, Mekke’den yola çıkan yeni valinin Kufe’ye girmesini engeller. Muhtar’ın adamları, Kufe yakınlarında yeni valiyi karşılarlar. Valiye nezaketle davranılır ve masrafları nedeniyle kendisine bir miktar para verilir. Valiye şehre girmesinin istenmediği ima edilir; ancak o bu konuda bir parça kararlı olunca, uzaktan atlılar belirir. Bunun üzerine Kufe’ye giremeyeceğini anlayan vali, Basra’ya yönelir.
Bu olayın ardından, Muhtar, (muhtemelen Emevilere karşı ittifak kurabilme düşüncesiyle) Abdullah bin Zübeyr’e bir mektup yazarak, Şamlıların Medine üzerine yürüdüklerini haber aldığını bildirir ve Medine’ye göndereceği bir birlik ile ona destek olmayı teklif eder. [4] Abdullah bin Zübeyr, cevaben, şayet halen kendisine biatlı ise, kendisine destek olmak adına birliklerini Medine’ye gönderebileceğini söyler. Muhtar’ın ve askerlerinin biat haberlerini alması durumunda, Irak’taki askerlerini geri çekeceğini de belirtir. Ancak, Muhtar’ın gerçek niyetinden ve dolayısıyla da, onun göndereceği ordunun Medine’de tam olarak ne yapacağından emin değildir. Bu nedenle de, her ihtimale karşı, Medine’ye Abbas bin Sehl komutasında bir birlik gönderir.
Medine’ye ilk önce Abdullah bin Zübeyr’in ordusu varır. Muhtar’ın ordusu da şehre vardığında, Mekke’den gelen ordunun komutanı Abbas bin Sehl, Irak ordusunun komutanı Şurahbil bin Vers’in ağzını arar. Şurahbil’e, öncelikle, Abdullah bin Zübeyr’e bağlı olup olmadığını sorar. Şurahbil’in olumlu yanıt vermesi üzerine de, o halde birlikte Emevi ordusu üzerine yürümeleri gerektiğini söyler. Ancak, Şurahbil, cevaben, kendisinden emir almayacağı, sadece Muhtar’dan gelen direktifler doğrultusunda hareket edeceği yönünde şüphe uyandırıcı sözler sarf eder. Bunun üzerine, Abbas ona güvenemeyeceğini anlar; fakat durumu ona belli etmez. Hatta, (takriben 1500 kilometrelik yoldan gelen) Kufelilere karınlarını doyurmaları için develer ve koyunlar hediye eder; kendilerini rahat ve emniyette hissetmelerini sağlar. Bir yandan da, adamlarıyla birlikte Kufelilerin konakladıkları yeri gözetlemeye başlar. Kufeliler silahlarını bırakıp, kendilerine hediye edilen hayvanlarla meşgul olmaya başlayınca, Abbas saldırı emri verir. Hazırlıksız yakalanan Şurahbil öldürülür. Eman dileyen Kufelilere ise dokunulmaz.
Bu gelişmeler üzerine, Abdullah bin Zübeyr’in Muhtar’a güvenmesi zorlaşır. Dahası, gerek Irak’ı büyük ölçüde kontrolüne alması, gerekse Muhammed bin Hanefiyye ve Ehl-i Beyt üzerinden meşruiyet bulması, Muhtar’ı daha ciddi bir rakip haline getirmiştir. Bu noktada, Abdullah bin Zübeyr, tavrını sertleştirir. 686 yılının Temmuz ayına denk gelen Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Muhammed bin Hanefiyye’ye biat teklifini yineler. [5] Muhammed’in bu teklifi yeniden reddetmesi üzerine de, onu ve adamlarını tutuklayıp, Zemzem kuyusu yakınlarındaki bir binaya hapseder. Dahası, binanın girişine odunlar yığdırır ve biat etmeyi reddetmesi durumunda hepsini canlı canlı yakacağını söyler. Çaresiz kalan Muhammed bin Hanefiyye, Muhtar’a haber ulaştırarak yardım ister. Haberi alan Muhtar, derhal Mekke’ye özel bir birlik gönderir ve Muhammed’i kurtarır. İlgili birlik, Muhammed’in isteği üzerine Kabe civarında kan dökmez ve görevini tamamlar tamamlamaz Mekke’den ayrılır.
Muhtar’ın sonu
Mekke tarafının Kufe üzerine yürümesi, 686 yılının sonlarında olur. Abdullah bin Zübeyr’in Basra’ya vali atadığı kardeşi Mus’ab bin Zübeyr’in kara ve su üzerinden ilerleyen ordusu, farklı noktalarda yaşanan farklı çatışmalar sonrasında Muhtar’ın ordusunu yener ve Kufe’yi ele geçirir. [6] Mus’ab’ın ordusu içinde, Temmuz ayında Muhtar’a isyan eden ve ardından da Basra’ya kaçan Kufe’nin Arap eşrafı da vardır. [7]
Basra ordusuna karşı koyamayan ve giderek geri çekilmek zorunda kalan Muhtar, adamlarıyla birlikte sarayına sığınır. Bunun üzerine, Basra ordusu, onları kuşatma altına alır. Takriben dört ay süren kuşatma esnasında, (özellikle açlık nedeniyle) Muhtar’ın adamlarının önemli bir kısmı kaleden ayrılır. Muhtar, bir noktada, karşı tarafa, teslim olmaları durumunda kendilerine eman verip vermeyeceklerini sorar ve ancak Abdullah bin Zübeyr’e biat etmeleri durumunda kendilerine eman verilebileceği cevabını alır. Bunun üzerine, onların hükmünde yaşamaktansa, ölmeyi tercih edeceğini söyler. Yanındakilere de tavsiyesi aynı yöndedir. Onlara, kuşatma altında giderek daha da bitkin düşeceklerini, bu şekilde giderek daha da küçük düşmektense, dışarıya çıkıp onurlu insanlar olarak ölmenin evla olduğunu söyler. Kendilerine eman dahi verilse bunun çok mana ifade etmeyeceğini, zira Basra’dan dönen Kufe eşrafının intikam almak isteyeceğini hatırlatır. Bu nedenle de, kendisiyle birlikte gelmemeleri durumunda, ertesi gün dünyanın en sefil insanları durumuna düşeceklerini ve dışarıya çıkmaya cesaret edemedikleri için pişman olacaklarını söyler. Ardından, karısı Ümmü Sabit’ten kendisine güzel kokular getirmesini ister. Mezara hazırlanırcasına, elbiselerini, sakallarını bu kokuya bular. Dışarıya çıktığında, yanında sadece 19 kişi vardır.
Muhtar, orada çarpışarak ölür. (3 Nisan 687) Öldüğünde 67 yaşındadır. Cesedi teşhir edilir. Dahası, eli, ölü bedeninden kesilerek alınır ve Kufe Camisi’nin duvarına çiviyle çakılır. Bu el, yedi seneden fazla bir süre boyunca, caminin duvarında o şekilde çakılı duracaktır. (694 yılında Abdülmelik bin Mervan tarafından Irak’a vali atanan Haccac bin Yusuf, Kufe’ye geldiğinde duvara çakılı olan bu eli görüp, “Bu nedir?” diye soracak ve onun Muhtar’ın eli olduğunu öğrendikten sonra kaldırılmasını isteyecektir.)
Ertesi gün
Saraydan dışarı çıkmayanların ertesi gün başlarına gelenler, tıpkı Muhtar’ın tahmin ettiği gibi olur. Bu kişilerin bir kısmı, yakınları öldürülen eşrafça tanınır ve derhal intikam amacıyla öldürülür. Geriye kalanlar, tutuklanıp Mus’ab’ın önüne çıkarıldıklarında, içlerinden Buceyr bin Abdullah, Mus’ab’a, aynı kıbleye dönüp namaz kılan insanlar oldukları, tıpkı Suriyeliler ve Basralılar gibi kendilerinin de birbirlerine düşüp savaştıklarını, ve tıpkı zamanında onların yaptığı gibi şimdi de kendilerinin barışabileceklerini söyler ve merhamet diler.
Zincirler içindeki bu insanların halinden etkilenen Mus’ab onları affedecek gibi olunca, bu sefer Basra’dan dönen Kufe eşrafı isyan eder. Mus’ab’a, onları serbest bırakamayacağını, onların, ölen yakınlarının kanlarına girdiklerini, ya onları ya da kendilerini seçmesini söyleyerek tepki gösterirler. Bunun üzerine Mus’ab öldürülmeleri yönünde karar alınca, esirlerin hepsi birden vaveyla etmeye başlar: “İbn-i Zübeyr, bizi öldürme! Yarın Suriyelilere karşı bizi öncü kıtan yap. Vallahi ne sen ne de askerlerin yarın düşmanla karşı karşıya geldiğinizde biz olmadan yapamazsınız. Eğer biz [öncü kuvvet olarak] öldürülürsek, öldürülmeden önce onları sizin için zayıflatmış olacağız. Eğer onları yenersek, bu hem senin hem de beraberindekilerin faydasına olacak.”
Esirlerin bu yakınmaları fayda vermez. Hepsi öldürülür. Sayıları 6.000′in üzerindedir.
Amra binti Numan’ın öldürülmesi
Muhtar’ın öldürülmesinin ardından yaşanan bir diğer trajedi ise, karısı Amra binti Numan’ın katlidir. Şöyle ki, Mus’ab, Muhtar’ın iki karısı Ümmü Sabit ve Amra binti Numan’ı yanına çağırtır ve onlara Muhtar hakkındaki fikirlerini sorar. Ümmü Sabit, Muhtar hakkında Mus’ab ve beraberindekiler ile aynı fikirde olduğunu söyler. Bunun üzerine, onu serbest bırakırlar.
Amra binti Numan ise, kocasının Allah’ın salih bir kulu olduğunu söyler ve ona Allah’tan rahmet diler. Amra’nın Muhtar’ı bu şekilde övmesi üzerine onu hapsederler. Mus’ab, Amra hakkında kardeşi Abdullah bin Zübeyr’e bir mektup yazar. Mektubunda, Amra’nın, merhum kocası Muhtar’ın bir peygamber olduğunu söylediğini iddia eder ve ona ne yapması gerektiğini sorar. Mekke’den gelen cevap üzerine de Amra’yı öldürtür.
Ölümünün duyulmasının ardından, Amra binti Numan hakkında ağıtlar yazılır.
Bir atlı inanılmaz bir haber getirdi
Dindar ve asil bir kadının, Numan’ın kızının, ölüm haberini.
Çehresiyle, alçakgönüllüğüyle hoşnut edici,
karakteriyle, seciyesiyle, nesebiyle seçkin,
bir genç kadının ölüm haberini.
Said bin Abdurrahman
Gözlerimdeki en inanılmaz şey,
hür, açık tenli ve zarif boyunlu bir kadının katledilmesidir.
Hiçbir suçu olmasa da, bu şekilde öldürüldü.
Ah, ne üstün bir insan öldürüldü!
Bizlere, ölmek ve savaşmak takdir edilmiş,
faziletli kadınlara ise eteklerinden sürüklenmek
Ömer bin Ebi Rabia
––––––
[SONRAKİ YAZI: Hariciler]
––––––
[1] O dönemdeki Irak, bugünkü Irak’ın siyasi sınırları ile örtüşmez ve (kabaca) güney Irak’a karşılık gelir. Basra, Kufe ve (Bağdat yakınlarındaki) Medain, ilgili bölgenin en önemli şehirleri durumundadır. Aynı şekilde, Suriye de, bugünkü Suriye’nin sadece batı kısmından ibarettir.
[2] İlgili vali, Abdullah bin Muti’dir ve olayın ardından Basra’ya gider. Muhtar’ın Kufe’deki Kerbela suçlularına ya da Ubeydullah bin Ziyad’a yönelik söylemi ya da tavrı ise, Mekke ile ilişkilerinde çok önemli olmaz. Zira, Abdullah bin Zübeyr bu noktada Muhtar ile aynı yaklaşıma sahiptir.
[3] Yeni valinin adı, Ömer bin Abdurrahman’dır.
[4] Muhtar’ın Abdullah bin Zübeyr’den Irak’ın umumi valiliğini istemiş olması da, (siyasi nedenlerle de olsa) ipleri koparmama ve yaşananların ardından yeni bir formal ilişki kurma çabası olarak değerlendirilebilir.
[5] Diğer yandan, Abdülmelik bin Mervan da Muhammed bin Hanefiyye’ye kendisine biat etmesi teklifinde bulunmaktadır. Ancak, Muhammed, (müslümanların çoğunun desteğini alamamış olduğu yönündeki aynı gerekçeyle) onun tekliflerini de reddeder.
[6] Mezar, Harura ve Kufe’de bir dizi çatışma yaşanır. Savaşın başlarında, Fırat’ın suyunun kontrolüne dair detaylar, ayrıca ilginçtir. Şöyle ki, Basra ordusunun su yolunu da kullanması üzerine, Muhtar, Fırat nehrinin suyunu kestirir. Bunu, nehrin kavşak noktalarında bariyerler kurarak suyun Fırat’ın kollarına akmasını sağlayarak yapar. Bu şekilde, Basralıların tekneleri nehrin zeminine oturur.
[7] Muhtar, Kerbela katliamına karışanlardan intikam almaya başlayınca Basra’ya kaçan Kufeliler için de aynı durum geçerlidir. Bu iki grup arasında birbirinden tamamen müstakil de değildir.
–––––-
Fotoğraf: İslam’ın ilk asrında inşa edilmiş olan Kufe Camii‘nin bugünkü hali
Yazı arşivi: İslam’ın İlk Asrı konulu diğer yazılar
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014