Tayfun Atay
Şener Şen’i sinemamızda en unutulmazlaştıracak nokta bana sorulacak olsa, onun ister komedi ister dram performansıyla, erkeğin içerisine kapatıldığı “erkeklik kabuğu”nun kırılmasına yaptığı katkıdır derim.
Şener Şen filmografisini kendi mütevazı seyir maceram içerisinden değerlendirdiğimde, Hababam Sınıfı Uyanıyor’daki “Badi Ekrem” tiplemesinden itibaren hayatımızda ve bu toprakların tarihinde kalıcı iz bırakmasına neden olacak en önemli motiflerden biri budur diye düşünüyorum.

Badi Ekrem
Hababam’da “Badi Ekrem”, Çiçek Abbas’da dolmuşçu “Şakir”; sonrasında hep baş rolde yer aldığı Namuslu, Züğürt Ağa, Muhsin Bey, Eşkıya gibi filmler…
Gönül Yarası’nda “Nazım Öğretmen”, Kabadayı’da “Ali Osman”, Av Mevsimi’nde “Komiser Ferman” ve Yol Ayrımı’nda kapitalizmin ete-kemiğe bürünmüş hali “Mazhar”…

Av Mevsimi
Bu filmlerde Şener Şen bizi kâh kahkahaya kâh hüzne boğacak mahiyette “erkeklik kabuğu”yla yaralı karakterleri canlandırarak; veya yan rollerde onun etrafında yer alan bir dizi böylesi “kabuklu erkek” karakterlerle titreşim ve etkileşim içinde bir oyunculukla açılış yapar... Ve filmler içerisinde biz, onun muhteşem oyunculuğu eşliğinde bu “erkeklik kabukları”nın çatır çatır kırılışına tanık oluruz!..
Dolayısıyla Şener Şen, “erkeklik boyunduruğu” altında sessiz iniltilerle ezim ezim ezilen erkeğin bu “boyunduruk”tan kurtulup “insanlaşma"sına dair mutlu ya da hüzünlü sonları seyrimize sunan filmlerin kahramanıdır.
Şener Şen, erkekler olarak hepimizde mevcut, “erkekliğin en çok erkeği ezdiği” hissini dışa vuran, ete-kemiğe bürüyen aktördür.
Şener Şen, erkeğin içindeki ve onu içten içe kemiren, tüketen, bitiren “erkeklik kurdu”nu kurutmaya kurgusal/sanatsal mahiyette adanmış bir ömürdür.
***
Elbette onun tiyatrodan sinemaya ve “İkinci Bahar” gibi az, öz, eşsiz ve şahika dizilere açılan yelpazedeki oyunculuk performansına işin uzmanları farklı açılardan bakıp, yaklaşıp, değerlendirerek önemli çözümlemelerde bulunacaklardır.
Ama bir sosyal bilimci, toplumsal-cinsiyet ve onun içerisinde erkeklik kimliği ve “sorunu” üzerine kafa yoran bir sosyal antropolog olarak benim için Şener Şen filmografisinin en ayırt edici karakteristiği, onun bir “erkeklik hesaplaşması” olmasıdır.
“Badi Ekrem”, sınıfınızda toplumsal-cinsiyet ve kültür ilişkisi üzerine tartışma açmak istiyorsanız, bir ders malzemesidir.

Kabadayı
Eşkiya’nın “Baran”ı, Kabadayı’nın “Ali Osman”ı, Yol Ayrımı’nın “Mazhar”ı; erkekliğin nasıl en çok erkeği ezdiği tezini öğrencilerinize aktarmak, bu zor anlaşılır, ancak içten içe hissedilebilir veriyi onlara duyumsatmak istiyorsanız, bir ders malzemesidir.
Ve erkekliğin herkesi kendine “av” kılıp hiç kimseye “av” olmamak sanatı olduğunu düşündüren acımasız, merhametsiz, vicdansız bir iş adamını ölümüne dize getiren, o Av Mevsimi’nin unutulmaz “Komiser Ferman”ı;
Eğer öğrencilerinize insan insanın kurdudur” diye işleyen bir ekonomi-politik sistemde avcının en büyük avının da kendisi olduğunu anlatmak derdindeyseniz;
Evet, o bir ders malzemesidir!..

Eşkiya
***
Bu doğrultuda Şener Şen filmografisi, bu topraklarda erkekliğin halini, aslında hali pürmelalini anlama yolunda bir “kültür biyografisi”, yani kültürümüzün tarihsel aynasıdır.
O yüzden geçtiğimiz cuma gecesi Aydın Doğan Vakfı tarafından kendisine layık görülen 2019 Aydın Doğan Ödülü’nü almak için sahneye çıktığında Şener Şen’i dinlerken onun yumuşacık, müşfik ve mütevazı dilindeki, üslubundaki, havasındaki “androjen”liği yerli yerine oturtmakta hiç mi hiç zorluk çekmedim ben!..
Bir erkeğin doğumdan itibaren kendisine şırınga edilen erkeklik zehrine panzehir üretme, böylece daha tam bir insanlık durumuna ulaşma yolunda tek yapabileceği, böylesi bir “androjen”liğin özgürleştirici sularına yelken açmaktır.
Böylesi bir duygu-düşünce sarmaşması içinde Şener Şen’i ödül töreninde dinlerken, George Orwell’in Burma anılarında aktardığı ve bize iktidarın, “muktedir” olarak kendi temsiline soyunmuş insanı da ezen bir “makine” olduğuna çarpıcı şekilde açıklık getiren satırları döndü dolaştı zihnimde…
Çok yerde paylaştım, o yüzden burada özetle geçmeye çalışayım:
1920’lerde (şimdi Myanmar olan) Burma’da İngiliz sömürge yönetiminin polis müfettiş yardımcısı olarak görev yaparken, kızışmış bir erkek filin bir köye dalarak ortalığın altını üstüne getirip bir kişiyi de öldürdüğü haberi kendisine ulaşan Orwell, elinde tüfek arkasında da bir dolu “iktidarına tâbi” insanla filin peşine düşer. Fili bulduğunda da korkunç bir ikilemle karşı karşıya kalır. Fil, kızışması geçmiş, sakin sakin otlamaktadır ve yapılması gereken de sadece onu kontrol altına alıp böyle bir zararı bir daha vermesini önlemektir.
Züğürt Ağa
Ama arkasındaki ona tâbi iki binden fazla insan da bir “muktedir” olarak ondan “gereken”i yapmasını beklemektedir!..
O kadar yolu elde tüfek ve peşinde onca insanla gelip, sonra da zayıflık, güçsüzlük, “iktidarsızlık” ima edecek şekilde hiçbir şey olmamış gibi arkasını dönüp oradan uzaklaşmak imkansızdır.
Orwell, bir “muktedir” olarak mahkumu olduğu iktidarın gereğini yapar ve fili öldürür.
İşte erkeğin ömrü de erkeklik uğruna ha bire “fili öldürmek”le geçer!..
Bir sanatçı olarak Şener Şen’in ömrü ise bizi, hepimizi, bütün erkekleri “fili öldürmek”ten vazgeçmeye çağırmakla, ikna etmeye çalışmakla geçti ve geçmeye de devam edecek gibi görünüyor.
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
27.01.2020
23.01.2020
9.01.2020
7.01.2020
5.01.2020
31.12.2019
26.12.2019
22.12.2019
12.12.2019