Yasemin ÇONGAR
Rengine bakmazsan, renklerini görürsün
15.09.2012
2519
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYOR adlı köşede yayımlanmıştır.
***
Siyah-beyaz başlıyor roman. Karşıma çıktığı için nasıl müteşekkirim bilemezsiniz. “Vajinaya bir de buradan bakın” başlıklı bir yazı yazabilirdim oysa. Zor olmazdı. Vaktiyle, geçfeminizmin en taze ikonası sayılan kadının kendi içine kaçmasının hikâyesi. Kendine baka baka bîhal olmasının ve en sonunda “tanrıça” diye kutsayıp, arzın merkezi zannıyla çevresinde dört döndüğü o kuyuya bizzat düşerek kaybolmasının hikâyesi… İlginç mi? Emin değilim. Ama Vagina: A New Biography (Vajina: Yeni Bir Biyografi) adını taşıyan bir kitabı kim okumaz? Ben okudum. Hem de en başta, elektronik kitapçıya daha düştüğü saat alıp indirecek kadar ciddi bir merakla… İlk satırlarında, bir “feminist manifesto” ile karşı karşıya olmadığımı anlayınca hafiften rahatladım üstelik; “lotus çiçeği”nden tutun da, en sıradan argo sözlüğünde bile düzinesini bulabileceğiniz muhtelif namütenasip isimlerine kadar üzerine her tür kisve geçirilmiş bir organın biyolojik, nörolojik, psikolojik biyografisini okuyacağımı sanarak sevindim. Çok geçmeden, hevesimin yerini istihza dozu giderek artan “Hmmm… Vay canına… Öğrenmenin yaşı yokmuş”larım aldı ama. Derken “Bu kadın çıldırmış olmalı” diye mırıldanmaya başladım. En nihayetinde “Herkesin vajinası kendine” noktasına gelip, kitabı bıraktım. Üstelik bunların hepsi, Apple’ın iTunes dükkânı, kitabı “muzır” bulmadan, adını “V....a”ya dönüştürmeden önceydi.
Bir “tabuyu kıracağım” edasıyla yazarken kendi mahremiyetini unufak etmek dışında pek de bir şey kıramayan Naomi Wolf, bu tuhaf sansürden memnundur belki. Ama eserinden memnun olması için pek fazla neden yok, zira bu kitapta, yazarlığı Kafkaesk bir metamorfoza uğruyor sanki. “İkona” iken ikoncana dönüşüyor. Daha önce yazdıkları itibariyle, dünyada azbuçuk ciddiye alınırken, birdenbire “Türkiye Türklerindir” diyarından hepimizin tanıdığı başka bir kadına benzemeye başlıyor. Sahiden, bir şakanın içine düştüğümü sandım Vagina’nın bazı bölümlerini okurken. Şaka değilmiş.
Hüzün veren bir dekadans...
1962 San Francisco doğumlu Wolf, kendini “ikona” statüsüne taşıyan kitabı henüz yirmi sekiz yaşındayken yazmıştı: The Beauty Myth: How Images of Beauty are Used Against Women (Güzellik Mitosu: Güzellik İmgeleri Kadınlara Karşı Nasıl Kullanılıyor). 1990’da belki bir yönüyle “yeni” olan ama bugün artık klişe ile klasik arasında duran bir saptama yapıyordu kitap: Güzellik, objektif bir durumu anlatmaz; toplumsal olarak inşa edilmiş bir kavramdır. Ve “fotoşoplu” göstergelerin mutlak saltanatı altında yaşayan kadının mutsuzluğu, anoreksiya hastalığından plastik cerrahiye, kozmetiğe bir servet gömmekten eve kapanıp bütün gün uyumaya varan çeşitli tezahürleriyle, aslında bu “inşa edilmiş” kavrama kendini uydurma zorunluluğundan ve bunun zorluğundan kaynaklanır. “Bugün,” diyordu genç Wolf o ilk kitabında, “çok daha fazla sayıda kadının daha çok parası, iktidarı, erişimi ve daha önce hiç sahip olmadığımız düzeyde bir hukuki statüsü var ama iş, fiziksel açıdan kendimizi nasıl hissettiğimize gelince, esasen, özgürleşmemiş büyükannelerimizden daha kötü bir hâlde olmamız pekâlâ mümkün.”
Beauty Myth’ten bu yana Wolf’u hep gözucuyla izledim. Yarı hileli bir şekilde elinden alınacak başkanlık seçimlerine hazırlandığı dönemde, Al Gore’un imaj danışmanlığını üstlenmesi ve ona yaptığı en önemli tavsiyelerden birinin “Toprak tonlarında ceketler giymelisin” olması, Wolf’un kendi kitabının içinde ters yola girmiş bir yazar olduğunu düşündürmüştü bana. Daha sonra yazdığı “feministimsi” kitapları okumadım. Ama Bush döneminin sıkı muhalifleri arasına girdiği, Amerika’nın giderek faşizan bir yönetime doğru evrildiğini saptadığı ve nihayet The End of America ile Amerikan demokrasisinin sonunu ilan ettiği günlerde, Wolf’un sesini işitmemek ve ona –çoğunlukla— hak vermemek imkânsızdı. Sonra…Vagina çıktı meydane! Dört başı mamur bir yazıyı haketmiyor belki ama kısa bir özet vereceğim:
Wolf, kırk altı yaşında ve cinsel açıdan gayet tatminkâr bir ilişkinin ortasındayken birden paniğe kapılır. Klitoral orgazmları her zamanki gibi muhteşemdir, ancak “yarı vajinal-yarı klitoral” ya da “karışık” tâbir ettiği orgazmlar sönükleşmeye başlamıştır; seviştikten sonra eskiden olduğu kadar mutlu hissetmez kendini, renkler daha parlak görünmez gözüne, yatağından seyrettiği ağaçların tepeleri, rüzgârda salınan mahir dansçılara değil de, bildiğiniz ağaç tepelerine benzer. İyi yetişmiş ve hali vakti yerinde her Amerikalı gibi, hekimden hâkimden çekinmeyen bir kadındır Wolf; çareyi muayene odasına girmekte bulur. Meğer bel bölgesindeki omurlar birbirinin üzerine binmiş, bir nevî fıtık oluşmuştur, bel kasları yıllarca spor yapması sayesinde çok güçlü olduğundan ağrı ve hareket zorluğu çekmemekte ama bu deformasyon, kalça bölgesine giden sinirler üzerinde baskı oluşturmakta, bu da, vajinal bölgede bir hissizleşme hali olarak göstermektedir kendini. Uzmanların tavsiyesini dinler, ameliyat masasına yatar, beline kocaman platin çiviler taktırır, büyük ölçüde iyileşir ve zamanla tam kapasiteli orgazmik hazlarına yeniden kavuşur. Bu esnada da kitabının belkemiğini –kötü bir kelime seçimi, biliyorum— oluşturacak büyük hakikati keşfeder.
“New York’un bir numaralı kalça nörologu” Dr. Jeffrey Cole ona şöyle demiştir zira: “Her kadının devreleri farklı bağlanmıştır. Bazı kadınların sinirleri vajinada daha fazla dallanıp budaklanır, bazı kadınlarınki de klitoriste. Bazılarınınki anüsle vajina arasındaki bölgede ya da rahim ağzında çok dallanır. Bu durum, kadınların cinsel tepkileri arasındaki farkı kısmen açıklar.” Bu sözleri, eline erkek eli, gözüne biyoloji kitabı değmemiş saf ve temiz köylü kızı şaşkınlığı içinde karşılar Wolf. Abartmıyorum; aynen kelimesi kelimesine “Neredeyse sandalyemden düşecektim” diye anlatıyor: “Vajinal orgazmla klitoral orgazm arasındaki farkı açıklayan şey buydu demek! Sinirlerin bağlanma biçimi? Kültür değil, yetişme biçimi değil, pederşahî düzen değil, feminizm değil, Freud değil?” Bununla yetinmeyip, onun şaşkınlığına epeyce şaşırdığını tahmin ettiğim ama bunu kitaptan öğrenemediğim Dr. Cole’a şöyle haykırdığını da yazıyor: “Siz bana Freudyenlerin ve feministlerin ve seksologların on yıllardır tartıştığı bir sorunun cevabını verdiğinizin farkında mısınız?”
Devamı, esasen de kitabın tamamı, Wolf’un bu “evreka” ânı üzerine çeşitlemelerinden ibaret diyebilirim. Keşfinin en bariz sonucu olan, “bazı kadınların şu şekilde, bazılarının da bu şekilde daha fazla haz almasının demek ki fiziksel bir açıklaması var” çıkarımını haliyle benden daha grafik bir lisan kullanarak defalarca yapması, ve kendisi bunu yazıncaya dek kadınlar tarafından “keşfedilmediğini” varsayabildiği “vajina-beyin bağlantısı”nın bizim cinsin psikolojisindeki merkezî yerini yine defalarca vurgulaması, Wolf’un Vagina’sının en kalıcı iki mesajı bence.
Onun ötesi ise benmerkezciliğin, yapaylığın, kitsch’in, groteskin zirvesine bir tırmanıp bir inerek, “kalp gözü, vücut dili, tantrik karma vesaire…” diye diye ilerleyip, Kate Chopin, George Eliot, Christina Rosetti, Gertrude Stein gibi isimler üzerinden edebiyata da maalesef bulaşan, zekâ dozu oldukça düşük ve akademik âlemde bu konuda yapılmış çok daha derinlikli nice çalışmadan bîhabermiş gibi yapan terennümler…
Neyse ki haftamın tek kitabı olarak kalmadı Vagina; imdadıma Michael Chabon yetişti.
Bir parantezde iki hatıra
Amerika; Washington dolayları: Kızım küçüktü. Anaokuluna yeni gelen bir çocuktan bahsediyordu. Çok hızlı koşuyormuş. Güney Afrikalı’ymış. “Siyah mı” diye sormuştum gayrıihtiyari; bir çocukla düşünmeden konuşulmayacağını belli ki bilmeden. Kızım öylece durmuştu bir süre, boş boş bakmıştı. Çocuğun rengine aldırmadığını, onun rengini aslında görmediğini anlamış, utanmıştım. Sonra ciddi bir şey söyleyeceği zamanlarda hep yaptığı gibi pürüzsüz alnını kırıştırarak, “Hayır, anne” demişti, “siyah değil. Daha çok, koyu kahverengiye benziyor.”
Türkiye; Ankara dolayları: Başka bir hayatta, hafsalamda kızımın hayali bile yokken daha, sonradan evleneceğim bir adamla ev tutuyorduk. Bizi süzüp, “Memleket neresi” diye sormuştu potansiyel evsahibimiz. “Balkanlar… Makedon, Boşnak...” gibilerinden bir şeyler gevelemiştik galiba. “İyi” demişti, “akça pakça insanları severim. Sizden önce Kürtler baktı, vermedim.” Ev çok güzeldi ama henüz o kadar günahkâr değildik biz; “Daha farklı bir yer arıyoruz” deyip ayrıldık adamdan.
Roman da yaşıyor, metafor da, geçmiş de
Dedim ya siyah-beyaz başlıyor roman; siyahbeyaz ve rengârenk: “Beyaz bir oğlan, bir kaykayın üzerinde düztaban, ancak pedalı geriye çevrildiğinde duran frensiz bir bisikletin pedallarını çeviren siyah bir oğlanın omzuna ellerini atmış, onun tarafından çekilerek gidiyordu. Düzlüğün derinlerinde karanlık ağustos sabahı. Lastiklerin tıslaması. Kaykayın tekerleklerinin asfaltın üzerinde pütür pütür açılması. Yaz zamanı Berkeley’den yükselen ihtiyar hanımefendi kokusu; yaseminin dokuz farklı çeşidi ve erkek kedinin fışkırtması.”
1963Washington, D. C. doğumlu romancı Michael Chabon’un kitaplarını biliyorsanız, en azından 2001’de Pulitzer Ödülü kazanan ve Türkçesi Everest’ten Mehmet Harmancı’nın tercümesiyle çıkan, The Amazing Adventures of Kavalier & Clay (Kavalier ve Clay’in Akıl Almaz Maceraları) romanını okuduysanız böyle bir giriş şaşırtmayacaktır sizi. Chabon, yeni ve bence bugüne kadarki en iyi romanı Telegraph Avenue’da (Telgraf Caddesi), yine atmosfer yaratan güçlü imgelerle, bol ve bazen de aşırı miktarda metafor kullanarak, tarihle bağını ve sosyolojik perspektifini hiç yitirmeden, tabii, en önemlisi de “sahici” karakterler yaratıp, onların bireysel hikâyelerini sahici bir dille anlatarak capcanlı bir Amerika portresi çiziyor.
“Telegraph Avenue” gerçek bir caddenin adı. İki şehir arasında uzanıyor. Bunlardan biri, Kuzey Kaliforniya’da, körfezin karşı yakasından baktığı San Francisco’ya köprüyle bağlanan; Kara Panterler’in doğum yeri ve geleneksel olarak “siyahların, işçi sınıfının, göçmenlerin, şiddetin şehri” sayılan, klişeleşmiş ölçüde “harbî” Oakland. Diğeri, hemen kuzeyindeki, demokrat ve çevreci beyaz burjuvaların şehri; her şeyden ziyade, Amerikan solunun birkaç kâbesinden biri olarak namlanmış üniversitesiyle tanınan, yine klişeleşmiş şekilde “hippie” unvanlı Berkeley. “Telegraph Avenue”da işte, Oakland’ın merkezinde başlayıp Kaliforniya Üniversitesi—Berkeley’nin (UC Berkeley) kampus sınırlarında bitiyor.
Chabon’un bu caddenin adıyla vaftiz ettiği roman, 2004 yazının Oakland’ında geçiyor. Ama siyahlarla beyazların, işçilerle burjuvaların, babalarla oğulların, eskiyle yeninin ayrılığı ve birliği üzerine düşünen yazar, esas itibariyle bir “kavşak” rolü yüklemiş mekâna. Gerek caddeyi, gerekse caddedeki “Brokeland Records” adlı plakçı dükkanını kullanma biçimiyle Chabon, ondan daha “cılız” yazarların himayesindeyken bunu unutmaya meyyal duran okura, edebiyatta yerin, sadece olay örgüsü ve atmosfer değil, temel mesele ve duygu açısından da başat bir işlev taşıyabileceğini hatırlatıyor.
Kavşaklar, durduğumuz ve aktığımız, başkalarıyla karşılaştığımız ve onları teğet geçtiğimiz, birbirimizle buluştuğumuz ve ayrıldığımız yerlerdir. Kavşaklarda, tereddüt ederiz; kavşaklarda karar veririz. Chabon’da mekân bütün bu rolleri oynuyor. Zaman ise, takvimlerin kendine işlemeyeceğini, Faulkner’ın “Geçmiş asla ölü değildir, hatta geçmiş bile değildir” derken haklı olduğunu bilerek akıyor Chabon için. Telegraph Avenue’nun geriye doğru en az yarım asırlık bir nefesi var. Brokeland Records’ın “başka bir zamana ait” olan ama tuhaf biçimde “bu hayata ait” görünen ikinci el caz plaklarının alınıp satıldığı bir yer olmasıyla güçlenen bir nefes bu. John Coltrane, Charles Kynard, Miles Davis ne kadar eski olabilirler ki… Ve nostalji, geçmişten ziyade aslında hiç geçmemiş, çünkü zaten hiç olmamış bir mutluluğun hayalini kurmak değilse nedir?
Plakçı dükkânını, en iyi arkadaşı Nat Jaffe ile birlikte işleten “ay suratlı, dağ gibi, hafiften kafası iyi” Archy Stallings eski bir müzisyen; hem babası tarafından terkedilmiş bir oğlan hem de oğlunu terketmiş bir baba. Nat ve Archy’nin, “yok olmuş bir dünyanın kayıp ihtişamını ararken buluşan yalnız adamların ligine ait” olduklarını yazıyor Chabon. Archy’nin siyah, Nat’in beyaz olduğunu okudukça kavrıyorsunuz. İki arkadaşın karıları Aviva ve Gwen de, evlerde ebelik hizmeti veren bir ekip olarak birlikte çalışıyorlar: Eskiyi yaşatmaya uğraşan adamların, yeniyi doğurtan kadınları…
Roman, hem plakçı dükkânının hem ebelik işinin sürüp sürmeyeceğine ilişkin belirsizlik içinde, hayatlarını idame ettirmeye çalışan bu iki çiftin, onların geldikleri ve kurdukları ailelerin çevresinde dönüyor ama Chabon, Oakland ve etrafının, başlangıçta sadece Miwok yerlilerinin yurduyken, önce atlı–tüfekli “beyaz adam”ın varması, sonra Pullman’ın yataklı vagonlarında hamallık yapan siyah adamların bir gün trenlerden inmeye başlamasıyla “renklenen” beşerî tarihini de, motiflerle bezeli bir perde gibi sahne arkasında asılı tutuyor.
Yer yer Pulp Ficton’ı hatırlatan diyaloglar yazan Chabon, karakterlerine, yönetmenin filmlerini izlettirip tartıştırarak Quentin Tarantino’nun önünde doğrudan reverans yapmayı da ihmal etmemiş. Gerek caza, sinemaya, Marvel’ın çizgiromanlarına yaptığı atıflar, gerekse tek bir sahnede, artık ulusal düzeyde yarışmaya karar verince, siyah seçmenlerden kampanya parası toplamak için kente gelen genç senatör Barack Obama’yı bir “karakter” olarak kullanıp, bana çok inandırıcı gelen cümlelerle konuşturmak sûretiyle Telegraph Avenue’nun hakikatle bağlantısını pekiştiriyor Chabon.
Ama romanın kendi “hakikati” başka yerde, Nat’le Archy’nin, Aviva ile Gwen’in ve daha açılış sahnesinde karşılaştığımız ama Nat ile Archy’nin oğulları olduğunu henüz bilmediğimiz Titus ile Julius’un ilişkilerinde gizli. Sizin de “ırk” kelimesiyle kirletilmiş, “öteki” kavramıyla iğdiş edilmiş bir siyah-beyaz algınız varsa eğer, Telegraph Avenue’yu okurken bunun yavaş yavaş değiştiğini hissedeceğinizi sanıyorum. Renk körü olmak gerekmiyor bunun için, arkadaşının renginin adını ancak uzun uzun düşündükten sonra koyabilen bir çocuk gibi ezberden âzâde “görebilmek” yetiyor dünyayı. Chabon’un birbirinin rengine bakakalmadığı için, birbirinin renklerini gören sahici karakterleri, ırk-sonrası bir ilişkinin nihayet mümkün olduğunu hatırlatıyor bize. Rengârenk okunuyor roman. Müteşekkirim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları







































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012