Cafer Solgun
Suriye, Irak, Libya ve her zaman Filistin meseleleri nedeniyle Ortadoğu sorunu en sıcak haliyle gündemimizde. AKP politikalarından dolayı bu sorunların her birinde “atak olmak” adına (bunu “Osmanlı rüyaları görmek adına” olarak da okursanız itiraz etmem) “taraf” haline geldiğimiz için “Ne oluyor” ve “Ne olacak” merakı içerisinde olmamız gayet doğal.
Önceki yazımın devamı olan bu yazıda da Ortadoğu meselelerinin “güncel” boyutlarından ziyade, bu güncel sorunların kaynaklarına dikkat çekmeye çalıştım. Çünkü mevzunun özünü bilmeden sorunun güncel boyutlarını, bölgede kimin ne olduğunu ve ne yapmaya çalıştığını doğru anlamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Televizyonların tartışma programlarının daimi konuklarının çoğu, haritalar önünde sözüm ona “analizler” döktürüyorlar. Döktürdükleri sallamaymış değilmiş, umurlarında değil. Söylediklerinin fos çıkması da, mesnetsiz oluşu da yüzlerini kızartmıyor çünkü. Neyse, mevzu o değil.
Öncelikle; Ortadoğu adının neden adeta kaos ve istikrarsızlıkla anıldığına ilişkin bazı tespitler yapmak gerekiyor.
* Alternatif arayışlara rağmen enerji kaynakları bakımından petrol ve doğal gaz dünyada hala “stratejik” bir öneme sahip ve Ortadoğu bu özelliği nedeniyle küresel ve bölgesel aktörlerin egemenlik mücadelesinin başlıca alanlarından biri.
* Bugünkü Ortadoğu tablosunun temelleri, malum, 1. Dünya Savaşı yıllarında atıldı. Sykes-Picot anlaşmasıyla İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı’nın enkazı üzerinde bölgeyi yeniden şekillendirdiler, nüfuz alanlarına böldüler. Anlaşmaya ortak ettikleri Rusya Ekim Devrimi’nin ardından anlaşmadan çekildi ve bu gizli emperyalist paylaşımın belgelerini yayınladı. Fakat izleyen yıllarda “devrim”i içeride “devletleştiren” Sovyetler Birliği, bölgede Baasçılık tarzında gelişen Arap milliyetçiliği üzerinden “Ben de varım!” tutumunu benimsedi, etkili de oldu (Nasır döneminde Mısır, Saddam döneminde Irak, Kaddafi döneminde Libya “anti Amerikan” politikalar ekseninde Sovyetler Birliği’nin bölgesel ittifakları idiler).
* 1. Dünya Savaşında şekillendirilen statüko, 2. Dünya Savaşı ardından 1948’de Filistin’de kurulan İsrail devleti ile yeni bir nitelik kazandı. İsrail, “Batı”nın bölgedeki çıkarlarını doğrudan temsil eden bir devlet olarak ABD ve İngiltere başta, Batı aleminin sınırsız desteğiyle Arap devletlerine kafa tuttu. Bu “yeni” durum, ABD uydusu Arap devletleri de dahil bölgede İsrail ve giderek ABD karşıtı bir iklimin temellerini attı. Sorun, 1990’lı yıllarda Filistin halkının devlet kurma hakkının uluslararası planda tanınmasıyla bir “çözüm” mecrasına girmiş göründü; ne var ki, İsrail’in Siyonist iktidarları işlerine gelmediğinde BM kararlarını da hiçe saydılar ve Filistinlilerin iç sorun ve çekişmelerini de istismar ederek, ABD desteğinde Kudüs’ü başkent ilan ettiler, kalıcı barış ve çözüm olasılığını daha da zora soktular…
* Bölgenin hassas dengelerini alt üst eden diğer sarsıcı olay, 1979 İran İslam Devrimi oldu. İran, oluşturduğu yeni rejimi, devrimin dinamik güçlerinden İran Komünist Partisi-TUDEH ve Halkın Mücahitleri’ni, Halkın Fedaileri’ni, ardından örgütlü Kürt güçlerini kanlı bir şekilde tasfiye ederek “sağlamlaştırdı.” O yıllarda “Sovyet yayılmacılığına karşı yeşil kuşak oluşturma” stratejisini hayata geçiren ABD’nin bu “derin” planı, aynı zamanda yeni bir “düşman” konseptinin de temellerini atıyordu. İran, daha o yıllarda bu stratejinin geleceği olamayacağının kanıtı gibiydi.
*Sadece bölgenin değil dünyanın gidişatını da sarsıcı bir şekilde etkileyen en önemli olay, kuşkusuz Sovyet Blokunun çökmesiydi. İçerisine girilen yeni sürece “Yeni Dünya Düzeni” dediler, ama bu “yeni” düzen, Ortadoğu için “yeni” hiçbir sonuca yol açmadı. Çift kutuplu dünya düzeni çöktü ama kısa zamanda eski kutuplaşma yeni bir kamplaşmayla kendisini üretti ve en sıcak “çarpışma” alanı da Ortadoğu oldu.
* Suriye sorunu, ancak bu kapsamda değerlendirilirse doğru anlaşılabilir. Suriye, “eski” nüfuz ve paylaşım planlarında Sovyetler Birliği’nin etkisi altındayken bugün Rusya faktörü devrededir ve Rusya bölgede yeni mevziler kaybetmeye tahammülü olmayan bir güçtür. Aynı şekilde, bölgesel ve konjonktürel şartlar nedeniyle Rusya ile birlikte hareket eden İran da Suriye konusunda “üst düzeyde” bir hassasiyet sahibidir ve bu, dünyadaki yegâne Şia devleti olmasıyla yakından ilgilidir. Suriye ile “müttefik” konumunu kaybeden İran’ın Lübnan’da da mevzi kaybedeceği herhalde kimse için sır değildi. Suriye karıştığında üç beş ay içinde Şam’daki Emevi Camii’nde namaz kılacaklarını ilan edenler bu gerçeklerin ayrımında olmadıkları gibi uyarıcı eleştirilere de kulaklarını tıkamışlardı…
Çok uzatıp dikkatinizi dağıtmayayım.
Ortadoğu’da geçtiğimiz yüzyılın başında oluşturulan statükoyu sarsan gelişmeler, “kartlar yeniden karılıyor” tezlerine yol açtı, herkesi bir şekilde harekete geçirdi ama temeldeki problem olduğu yerde durdukça Ortadoğu’da barış ve istikrar üzerine konuşmaya daha çok devam ederiz.
“Öyle oldu böyle oldu, oraya girdik şurayı aldık, bölgesel hatta küresel güç ha olduk ha olacağız” analizleri yapanların laflarına kanmayın derim. Haydi yalan söylüyorlar demeyeyim ama gerçeği sizden gizliyorlar.
Çünkü eğer Ortadoğu bir “mesele” ise, yukarıda özetlemeye çalıştığım çerçeveyi de dikkate alarak, bunun çözümü iki ana sorunda düğümlenmiştir. Bunlardan biri Filistin ve diğeri de Kürt sorunudur… Bu sorunlarla ilgili güncel ve uzun erimli, öngörülü ve tabii ki kalıcı barış ve çözümü amaç edinmiş politikalarınız yoksa “yeni” hiçbir şey söylemiyorsunuz demektir.
Her iki sorun da şiddetle bastırılsa dahi daha da ağırlaşarak çözüm istemeye, dayatmaya, dolayısıyla “kriz” üretmeye devam edecektir.
Peki Filistin sorununun kalıcı çözümü Filistin halkının bağımsız devlet kurma hakkının tanınmasından geçiyor ise Kürtlere referandum yapma hakkını bile çok görmek nedir?
Biri “barış” sorunu ama diğeri “beka” sorunu mudur?
Bu “beka” söylemi ve bölgedeki mezhep sorunları üzerinde ayrıca durmak gerek…
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTAlbayrak’ın Gelgitleri.. 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYoksa bu gelen hukuk ve demokrasi mi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBen Şüheda Sena Öğütalan; masumiyetim tek teminatımdı, kâbusum oldu… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezWashington Uzlaşısı, Beijing Uzlaşısı, Londra Uzlaşısı 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset arenasında birileri hesabını yanlış yapıyor 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolErdoğan ve Trump 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveci‘Orta Sınıf’ bu kez kazanıyor… 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEller Bağlı Duruş: Barışın ve Özgürlüğün Ahlâkî Politik Çığlığı... 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanÖzgür Özel sol medyanın gazına gelmedi 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSumud tecrübesi bize neler söylüyor? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUBir fotoğrafın bana düşündürdükleri… 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAYM “vatandaşı koru” dedi… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.09.2025
14.09.2025
5.09.2025
29.08.2025
22.08.2025
17.08.2025
10.08.2025
1.08.2025
25.07.2025
19.07.2025