Halil BERKTAY
[18-19 Ekim 2016] Hurşit Külter’in 27 Mayıs 2016’da kaybolması ve -- gözaltına alındığı, işkence gördüğü, nihayet infaz edildiği iddialarının ayyuka çıkmasının, hattâ dış basına taşınmasının ardından -- dört küsur ay sonra Irak’ta sahneye çıkmasını, Cengiz Alğan (Halkların Demokratik Tiyatrosu, 8 Ekim) ve Yıldıray Oğur (Rezil olan Hurşit Külter mi 1-2, 12-14 Ekim) etraflı olarak yazdılar. Öncesindeki Aysel Malkaç olayını da hatırlattılar.Özgür Gündem gazetesi çalışanlarından Aysel Malkaç da 7 Ağustos 1993’te benzer bir şekilde kaybolmuş; hakkındaki aynı tür gözaltı-işkence-infaz suçlamalarına herkes inanmış-inandırılmış, ama 11 yıl sonra Aysel Malkaç’ın sağ salim İsveç’te yaşadığı ve aslında örgütten, PKK’dan kaçmış olduğu kendi mektuplarıyla kesinlik kazanmıştı. Bu bağlamda Cengiz Alğan, 2015’in “Er Osman Karadeniz Nerede?”sine de değindi. Bu erin askerden firar edip PKK’ya katılmış olduğu, bir süre sonra Mardin’de bir çatışmada öldürülmesiyle anlaşılmıştı. Hepsinde, adı geçen kişiler hükümete ve güvenlik güçlerine yönelik kampanyalara malzeme olmuş; basın, insan hakları kuruluşları, diğer STK’lar ve Cumartesi Anneleri’ne kadar uzanan geniş bir yelpaze konuyu sahiplenmiş; örneğin Malkaç İHD’nin “Basın Şehitleri” listesinin en başında yer almış, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin de “kayıp gazeteciler” listesine girmişti. Hattâ (8 Ekim 2016 tarihi itibariyle)Cumhuriyet Kitap’ın “öldürülen gazeteciler” listesindeki yerini hâlâ koruyordu.
Aşikâr ki burada sistematik bir dezenformasyon söz konusu. Birileri çok kolay yalan söylüyor. Başka bazıları da bunlara çok kolay inanıyor. Hükümete itimadı sıfır. Buna karşılık “ezilen” saydığı kanattan çıkan her şeyi derhal ve hiç sorgulamaksızın, dört dörtlük doğru kabul ediyor. Tabii bu, başlı başına bir skandal. PKK ve HDP’nin (kaldığı kadarıyla) “güvenilir”liğini de, hâlâ bu “güvenilir”liğin peşinden gidenleri de yıpratmaya, aşındırmaya, itibarsızlaştırmaya devam ediyor. Ama aynı zamanda, ardında daha derin bir dizi soru bırakıyor. Neden? Nasıl olabiliyor? Nasıl bir mantık ve ruh hali söz konusu ki, yalan hem bu kadar sıradanlaşabiliyor, hem bu kadar hoş görülebiliyor?
Öncelikle şunu belirteyim: Gelinen nokta kendi açımdan şaşırtıcı değil. Çoğu solcu ve sol aydın, PKK’yı öncelikle bir Kürt örgütü olarak gördü ve tanımladı. Varlığını “ezilen millet”in haklı taleplerinden aldığı kabul edildi. Lenin’de, “ezen millet”e karşı ve “ezilen millet” lehine pozitif ayırımcılık gütmenin ipuçları vardır ya (bkz SSCB kurulurken Orconikidze’nin azınlık hassasiyetlerine karşı gösterdiği hoyratlık üzerinden, Orconokidze’yi himaye eden Stalin’le tartışması). İşte, henüz taslak halindeki bu fikri aldılar; spesifik tarihsel sınırlarının dışına taşırdılar; Kürtlerin mağduriyeti ve mazlumiyeti üzerinden, belirli bir Kürt hareketinin her şeyini aklamaya ve hiçbir şeyini eleştirmemeye razı oldular. Tıpkı, bir zamanlar işçi sınıfının tarihsel mağduriyetinden, dolayısıyla nihaî haklılığından hareketle “parti”ye ve Sovyetler Birliği’ne toz kondurmayan komünistler gibi davrandılar (ve davranıyorlar).
Sanırım bunu görmek (veya bunu da görmek) benim farklı tavrımın oluşmasında etkili oldu. Kimlerin nasıl, hangi söylemlerle, ne gibi teorik-psikolojik yıldırma ve susturma yöntemleriyle PKK’ya (ve legal uzantılarına) kol kanat gerdiğini izlemek, bana uluslararası komünist hareketin bütün kirli geçmişini çağrıştırdı. Bu çerçevede dönüp PKK’ya tekrar baktığımda, ideoloji açısından, örgütlenme açısından, hiyerarşi ve “önder” kültü açısından, disiplin ve cezalandırma gösterileri açısından, demokrasiyle ilişkisinin sahte ve göstermelik niteliği açısından, sol siyasî kültürle olan örtüşme ve devamlılıkları belirginlik kazandı. Tekrar tekrar, hep aynı davranış kalıpları duruyordu karşımda! Bir dönem Öcalan’ı, ve/ya diğer Kandil liderlerini, ve/ya Aysel Tuğluk’ları, Pervin Buldan’ları, Gültan Kışanak’ları, Sebahat Tuncel’leri ve benzerlerini izlediğimde, hangi durumlarda ne yapacaklarını, ne diyeceklerini, herhangi bir köşeye sıkışmışlarsa oradan nasıl çıkmaya kalkışacaklarını bir Kürt davranış modeli değil solcu-komünist-Stalinist bir davranış modeli temelinde öngörebildiğimi; geldikleri noktada siyasî çizgi ve manevralarının artık Kürtçülükle değil Stalinizmle açıklanabilir olduğunu farkettim. Bu da beni, PKK’yı aslen bir Kürt örgütü değil (iç yaşantısı, iktidar modeli ve politik pratikleri bakımından) maalesef hayli tanıdık bir sol örgüt olarak anlamaya götürdü. Ya da şöyle diyeyim; ideolojik motivasyonunu ve çıkış noktasını Kürt milliyetçiliğinden alan, Kürtlere seslenen ve Kürtler arasında benzersiz bir taban edinen, bunun üzerine tam bir şef ve örgüt diktatörlüğünü oturtan, kısmen milliyetçi kısmen solcu bir örgüt olarak anlamaya götürdü. Bu ikisinin yanyana gelmesinin neden olabilecek en zehirli bileşimi temsil ettiğine ayrıca değineceğim. Ama özetle, sathî ve kalıplaşmış siyasî faydacılık reflekslerini de, “ezilen millet hep haklıdır” şablonunu da, Türk solunun gidip Kürt hareketine yamanmaya kalkışmasını da bu algı ve sezgiler sayesinde reddedebildim; ahlâki bir tavır olarak ahlâksızlıktan uzak durabildim; Kürt halkı ve hakları ayrı, PKK ve bütün diğer Kürt örgütleri ayrı diyebildim.
Yukarıda da söylediğim gibi, bu yüzden şaşırmıyorum olan bitene; PKK ve HDP’nin bu kadar afişe olmasına, bütün yaldızlarının dökülmesine. Kızıyorum ama şaşırmıyorum, çünkü biliyorum, biliyordum bunun böyle olacağını. Hayatının yarısını Leninizm, Stalinizm, Maoizm içinde geçirmiş biri olarak, bazen bana (Harry Potter’ın alnındaki yara üzerinden o yarayı açan Voldemort’la ilişki kurabilmesi misali) içini okuyormuşum gibi geliyor PKK ve HDP’nin.
Fakat çok daha önemlisi, ikinci paragrafın sonunda zikrettiğim bir dizi ontolojik (varoluşsal) ve epistemolojik (bilişsel) problem duruyor önümüzde. Biraz açalım isterseniz. Sol/cular neden yalan söyler? Daha genel olarak, siyasette kim, hangi durumlarda, ne ölçüde yalan söyler, veya ne tür yalanlara daha yatkındır? Bu tamamen bireysel ve tesadüfi bir şey midir, yoksa ideo-politik belirleyicileri mi vardır; dolayısıyla ister sağ ve sol diye ayıralım, ister şu veya bu ideoloji mensupları (faraza Liberaller, Nasyonalistler ve Sosyalistler) diye sıralayalım, ister bu iki tasnifin kesişmelerinden daha karmaşık bir matris kuralım, herhangi bir yalana yatkınlık/uzaklık ıskalası kurabilir miyiz, 19. ve 20. yüzyıllardan günümüze, çeşitli politik vektör ve aktörler arasında? Özel olarak solun ahlâkı nedir, nereye kadardır? Dürüstlük ve doğruluk iddiamızın neresindeyiz? Bir süre dürüsttük de sonra mı raydan çıktık? Ne oldu da, giderek küçülüp daralan bir solun tuzlu bataklıklarında, en çok da PKK, HDP ve onlara hâlâ sempatiyle bakan kesimlerde, yalan kronik ve endemik bir hal aldı?
İster sağda, ister solda, sonuç olarak bütün Türkiye’de, yeni bir siyaset ahlâkının, yeni bir toplumsal ahlâkın inşası bakımından çok önemsiyorum bu soru ve sorunları. Daha birkaç yazı boyunca kurcalamaya çalışacağım.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYADevlet, Komün ve Demokratik Sosyalizmin İnşası; Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu... 14.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları

























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024