Kemal CAN
Geçen hafta verilen mahkumiyet kararı sonrasında beklenen hamle geldi. Van Belediyesi’ne kayyum atandı. Günlerdir büyük ve hareketli bir kalabalığın sürdürdüğü “demokrasi nöbetine” saldırıldı, siyasetçiler ve gazetecilerin içinde olduğu pek çok sayıda insan gözaltına alındı. Kayyum ataması ilk değil, belki son da olmayacak. Hatta “kayyum aracının” başka alanlarda da keyfi biçimde yaygınlaştırılmasının hazırlıkları yapılıyor. Fakat, Van’da olup bitenler önemliydi. Çünkü yerel seçimin hemen sonrasında denenen “mazbata krizi”, güçlü bir dirençle karşılanmış ve bu hamleden vazgeçilmesi “önemli bir gelişme” olarak not edilmişti.
Van’daki mazbata krizinden geri adım atılmasını, hem güçlü direnişin etkisi hem de—o tarihte pek bahsedilmiyor olmakla birlikte—yeni bir sürecin ilk işareti olarak değerlendirenler olmuştu. Şimdi, önce verilen mahkumiyet kararı ve ardından kayyum atanmasıyla, bu iki değerlendirmenin “boşa düşürülmek” istendiği elbette söylenebilir. Birincisi, vaka bazında güçlü direnişlerle sonucu etkileyebilme umudunu öldürmek. İkincisi, İmamoğlu’nun sosyal medya paylaşımda söylendiği gibi, “süreç” konjonktürünü değiştirmek veya yönetmek.
Direnmek ne işe yarar?
Birinci konuyla ilgili söylenmesi gereken, her haksızlığın ve adaletsizliğin karşısında güçlü ve etkili direniş göstermenin kısa vadede alınabilecek sonuçlardan başka bir anlamı olduğu. Bir başka deyişle, “Putin’in Rusya’sı olup olmamakla” ilgisininin hatırlatılması. “Dirensek ne olacak ki?” sorusunun cevabını, “Direnmekten vazgeçersek ne olur?” ile değiştirmek lazım. Diğer meseleye gelince, bir taraftan “süreç” gündeminin kendi mecrasında—ve ağırlıklı olarak Kürt siyasi hareketi eliyle—sürmesine yol verip diğer taraftan kayyum ve baskı politikalarının Kürtleri de ihmal etmeden devamının bir çelişki olduğu zannından vazgeçmek gerekiyor.
İmamoğlu, “Kürt kökenli vatandaşlarımızın seçme hakkına ve iradesine yönelik bu kötü uygulamalar ile MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin başlattığı çözüm odaklı süreçleri aynı anda değerlendirmek zorlaşmıştır,” diyor. Bu çelişkide bazı yaklaşım farklarının etkisi olduğunu kabul etsek, “ikilik” ihtimalinden şüpheye düşsek bile “başka türlü bir rasyonelle” irtibatı ve uyumluluğu artık görmek gerek. Ayrıca bunun, basit havuç-sopa denklemiyle açıklanabilmesi hayli zor.
Zenginlerin yüzü gülmesin mi?
Geçtiğimiz haftanın diğer önemli gündem başlığı ise TÜSİAD sözcülerinden gelen açıklamalar, verilen tepkiler ve sonunda gelen “soruşturma” hamlesiydi. Adalet Bakanı, “Eleştiri sınırını aşıyor,” deyip “en güçlü karşılıktan” söz eder etmez, hemen yargı harekete geçti. “Kendini gerçekleştiren kehanet” de diyebiliriz. “TÜSİAD neden bu açıklamaları yapma gereği hissetti?”, “Zamanlamasında belirleyici faktörler nelerdi?”, “Egemen blok içi gerilimlerin payı nedir?”, “Bundan sonra nasıl gelişmeler beklenebilir?” gibi sorulara çeşitli cevaplar vermek mümkün. Hadisenin dikkat çekici olması da, bu soruların cevaplarıyla yakından ilgili. Bu konulara Ruşen Çakır’la yaptığımız Haftaya Bakış’ta kısmen değindik.
Muhtemelen önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın konuya yaklaşımının daha net hale gelmesiyle, bu sorular etrafındaki tartışma biraz daha derinleşebilir, çatallanabilir. Konunun “uçak soruları” kapsamına alınmayıp Erdoğan’ın erken tepki vermekten kaçınması, böyle devam edeceği anlamına gelmez; diğer yandan, çok köpürtülmemesi de ihtimal dışı sayılmaz. Ancak, yargı eliyle yürütülen siyasi faaliyetlerde artık rutin sistematik haline getirilen tarafına tekrar değinmek gerek.
Hukuksuzluk için kural imalatı
Hiç de kısa olmayan bir süredir yargının siyasi operasyonlar için en verimli enstrüman olarak kullanıldığı açık. Zaten bunu saklamaya çalışan da yok. Sayısını takip edemediğimiz kadar siyasi dava açıldı; bazılarından hüküm çıktı, bazıları sürüncemede tutularak siyasi sonuçlar üretmeye devam ediyor. Bir yandan da yenileri yolda. Diğerleriyse yedekte bekletiliyor. Soruşturma açılabilecek konu, insan veya kurumla ilgili herhangi bir kısıtlama yok, aksine yayılma var. Mevcut yasalar da engel oluşturmuyor; hatta yasal bir düzenleme olmaması, bir eylemin suç olarak tarif edilip edilmemiş olması dahi kimseyi durdurmuyor.
Çıkmamış yasada bahsedilen “etki ajanlığı”, “kent uzlaşısı yapmak” veya “istenen ifadeyi vermemek” gibi suç isnatlarıyla soruşturmalar açılabiliyor. Eleştiri ya da sadece durum tespiti bile, “yargıya müdahale” hatta “demokrasiye saldırı” olarak tarif edilebiliyor. Böyle olunca memlekette artık gölgesi bile kalmamış “hukuk”, en çok konuşulan başlık haline geliyor. Yetmezmiş gibi bu başlıktaki “istenmeyen her konuşma”, “yargıya müdahale” iddiasıyla yeni bir soruşturmanın konusu yapılıyor. Üstelik, Erdoğan’ın uçakta söylediği üzere, “Bizlik bir durum yok,” denilip tam göbeğinde yer alınan gelişmelerin seyirci koltuğuna çekilerek bu uygulamaya göz yumuluyor.
“Yargı eleştirisini” yargılamak
Bütün bunların altında imzası bulunan iktidarın hala yararlandığı tuhaf bir durum söz konusu. Açıkça—hatta ceza yasasını kaleme almış isimlerden birinin (Prof. Dr. Adem Sözüer) açık suç olduğunu ve meşru müdafaa hakkı doğurduğunu söylediği—hukuksuzluklar yapılıyor, yargı siyasi yönlendirmeyle bu hamlelerde aktif tutum alıyor. Bunun konuşulması ise konunun yine iktidarın kullandığı ve yargıyı devreye soktuğu hukuki bir mesele gibi sunulmasında tekrar kullanılıyor. Hukuksuzluğun eleştirilmesinin yargı eliyle tekrar hukukileştirilmesi gibi bir garabet karşısındayız.
Yazarlar
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025