Mehmet ALTAN
AKP’nin, etrafı tehlikelerle, tehditlerle, darbeci generallerle, darbe planlarıyla, onu kapatmak isteyen taraflı bir yargıyla kuşatılmışken neden ve nasıl güçlendiğini… Etrafında hiç bir tehdit kalmadığında, bütün devlet mekanizmasını ele geçirdiğinde ise neden ve nasıl ‘hayali düşmanlar’ uydurmak zorunda kalarak çöküşe geçtiğini anlamadan Türkiye’yi anlamak mümkün olamaz.
Bugün, ‘onlar zaten hiç bir zaman demokrasiyle uyuşamayacak hoyrat Müslümanlardı, biz onların Türkiye’yi felakete götüreceğini baştan söylemiştik’ diyerek ‘siyasi analiz’ yapan Kemalistlerin ve onların nispi etkisindeki CHP’nin bir türlü siyasette ciddi bir ümide dönüşememesinin altında sanırım bu ‘kolaycı’ analiz yatıyor.
AKP’nin yükselişini ve çöküşünü iyi analiz edemeyen hiç bir siyasi partinin Türkiye’nin geleceğinde kalıcı bir yeri olamaz çünkü bu gelişmeyi anlamadan Türkiye’nin gerçek sorunlarını görmek mümkün değil.
xxxxxxxxxxxxxxx
AKP, Türkiye’nin ihtiyacı olan bir parti olarak siyaset sahnesinde belirdi… Sadece dindarların ihtiyacı olan bir parti olarak değil.
Kemalist ideoloji, devleti ve siyaseti ele geçirmişti ama iki hayati hamleyi yapamıyordu.
Büyük değişimlerden geçen toplumun ihtiyaçlarına cevap veremiyor, bu nedenle de toplum içinde örgütlenemiyordu ve milli geliri üç bin dolardan öteye taşıyacak ekonomik bir atılım geliştiremiyordu.
Siyasette ve ekonomide duvara dayanmıştı, gideceği yer kalmamıştı ve toplumun önünü tıkıyordu.
xxxxxxxxxxxxxxx
AKP, sadece ‘dindar’ kimliğiyle değil ‘iş bilen müteahhit’ anlayışıyla da Türkiye’nin dertlerine çare olabilecek bir parti olarak siyasette yerini aldı.
Bir yandan toplumun ‘hukuk reformları’, ‘inanç ve ifade özgürlüğü’, ezilenlerin toplum ve devlet içinde varlıklarını gösterme hakları gibi ihtiyaçlarını karşılayan atılımları yaparak toplum içinde örgütlendi… Bunun için AB kriterlerini benimsedi.
Bir yandan da Kemal Derviş’in reçetelerini uygulayarak ekonomide ciddi bir disiplin sağladı.
Küresel parasal bolluk da bu dönemde elini rahatlattı.
Bunlara ilave olarak da ülkenin toprağını ve betonunu büyük müteahhitlik faaliyetleriyle gelire ve zenginliğe çevirdi... Yollar, hastaneler, havaalanları, metrolar, binalar yaptı.
Siyasette askeri vesayet gerileterek topluma geniş bir alan açıldı, ekonomide ise topluma yayılan bir zenginlik sağlandı.
Toplumun ve devletin ihtiyaç duyduğu dönüşümü AKP sağladı.
Tarihi misyonu da buydu.
AKP’nin yükselmesinin ana nedeni, siyasette ve ekonomide toplumun o günkü ihtiyaçlarına cevap verecek bir yapıda olmasıydı… Toplum aleyhine olan ‘devlet-toplum dengesini’ düzeltirken ülkeyi de zenginleştiriyordu.
xxxxxxxxxxxxxxx
Tarihin garip bir cilvesi olarak AKP’nin ulaştığı zirveyi ve çökmeye başladığı noktayı aynı tarihte, 2011 seçimlerinde görüyoruz.
2011, Türkiye’nin 2002’de ihtiyaç duyduğu ekonomik değişimlerin sona erdiği yıl oldu…
Milli gelir 10 bin doları biraz geçti ve daha ileriye gidemez hale geldi… Ekonominin patinaj yapmaya başladığını gördük.
Topraktan ve betondan ‘gelir’ yaratma imkânlarının sonuna gelmişti Türkiye.
AKP, gerçekleştirdiği başarının ‘ödülünü’ 2011’de aldı ama sanırım toplumdan o ölçüde alacağı son ödül de o oldu.
xxxxxxxxxxxxxxx
2002 ile 2011 arasında zenginliği ‘toprak ve beton’ üzerinden artırırken birkaç büyük hata yaptı AKP.
Türkiye’yi değiştirip yenilerken kendisini yenileyip geliştiremedi.
Toprak ve betondan para kazanmanın bir sınırı olduğunu düşünemedi.
Zenginleşmenin kendisine sağladığı siyasi gücü, Türkiye’nin üretim yapısını bir sonraki aşamaya uygun biçimde değiştirmek için kullanamadı.
Hukuki ve siyasi gelişmeleri, ekonomiyle paralel götüremedi.
Bir noktada, müteahhitlikle sağlanan zenginliğin kendilerine ömür boyu bir siyasi gelir sağlayacağına inandılar.
xxxxxxxxxxxxxxx
Üç bin dolarlık milli gelirden 10 bin dolarlık milli gelire, örgütlü ve iyi planlanmış müteahhitlik faaliyetleriyle çıkabilirsiniz, AKP bunun gerçekleşebileceğini kanıtladı zaten.
Ama ‘müteahhitlik’ sizi 10 bin doların üstüne taşıyamaz.
Toplumun nüfusu ve talepleri artarken, siz bu büyüme modeliyle o talepleri karşılayacak yeni zenginlikler yaratamazsınız.
Bunun için yeni bir atılıma, yeni teknolojik gelişmeleri ülkeye getirmenize, müteahhitliğin yerine ‘yaratıcılığı’ koymanıza ihtiyaç var. Yaratıcılığı besleyemeyen, yaratıcı kadrolar yetiştiremeyen, bu yaratıcılığın hayata katacağı yeniliklerle üretim tarzını değiştiremeyen bir toplum 10 bin doların ötesine geçemez.
AKP’liler rakamları iyi okuyor, onlar da muhtemelen bu gerçeği gördüler.
Ama gerekeni yapacak zihinsel hazırlıkları, kadroları, birikimleri yoktu.
Panik başladı.
xxxxxxxxxxxxxxx
Bu paniğin, AKP’yi büyük çöküşe götüren iki büyük yansımasını gördük.
Toplumu daha fazla zenginleştiremeyen, bu nedenle iktidarı kaybedeceklerinden korkanlar, toplum yerine kendilerini zenginleştirme ve kendi kişisel geleceklerini güvence altına alma yoluna gittiler…
İktidarın ellerinden gitmesinden ve bu hırsızlıklarının ortaya çıkmasından korktukları için de hukuku kenara ittiler, yargı bağımsızlığını yok ettiler ve bir baskı rejimi kurdular.
xxxxxxxxxxxxxxx
Bugün Türkiye, yeni bir dönüm noktasında, zenginleşmek için yaratıcılığa, yaratıcılığı besleyebilmek için de özgürlüğe muhtaç.
AKP, bu iki ihtiyacı da karşılayabilecek durumda değil, gerçeği görse bile zihinsel birikimi ve kadroları buna el vermiyor.
Doğal bir şekilde yönetimden tasfiye edileceği, muhalefete geçeceği bir evreye ulaştı.
Demokratik ülkelerde AKP türü bir parti iktidardan düşer, muhalefete geçer, orada kendini yeniler ve yeniden iktidar olmak için mücadele eder.
Ama bu AKP için mümkün değil.
AKP, bugünkü kadrolarıyla muhalefete geçemez, kendini muhalefette tazelemeyi göze alamaz.
Çünkü gayrimeşru yöntemlerden güçlendirmeye çalıştığı iktidarını bıraktığı anda muhalefete değil doğrudan yargıya gitmek, sanık sandalyesine oturmak zorunda kalacak.
xxxxxxxxxxxxxxx
Bu da AKP’yi herkes için çok ürkütücü olan bir çıkmazda bırakıyor.
Ülkeyi zenginleştiremiyor, toplumun taleplerini karşılayamıyor, bir anlamda apandisit gibi işlevsiz bir organa dönüşüyor ama iktidarı bırakamıyor.
Bugün AKP iktidarının şaşırtıcı biçimde ‘askeri vesayet’ döneminin muktedirlerine benzemesinin ana nedeni, askeri vesayetin son dönemindeki çıkmazının aynısını kendisinin yaşaması.
İktidardan gitmesi gerekiyor, bunu görüyor ve gitmemek için baskıyı, algı operasyonlarını, yasakları artırıyor, toplumu kutuplaştırarak düşmanlığı artırıyor.
xxxxxxxxxxxxxxx
Eğer, AKP’yi ‘bunlar zaten hep böyleydi’ diyerek sadece ‘dindarlık ya da yobazlık’ üzerinden analiz ederseniz, sonuçta ‘dindar ya da yobaz’ olmamanın her sorunu çözeceği gibi budalaca bir fikre saplanmak zorunda kalırsınız.
Bütün siyasetinizi ‘biz dindar değiliz, biz yobaz değiliz’ üstüne kurarsınız.
Toplumun taleplerini, bu taleplerin nasıl karşılanacağını, yeni zenginliğin nasıl yaratılacağını hiç düşünmez, topluma bu konuda tek kelime etmez ve tükenmiş bir iktidar karşısında bile iktidar olma şansını ele geçiremezsiniz.
Sanırım Kemalistlerin etkisindeki CHP’nin bir türlü yeterince hayatiyet kazanamaması, AKP’nin yükseliş ve çöküş nedenlerini iyi analiz edememesinden kaynaklanıyor.
xxxxxxxxxxxxxxx
AKP’nin tarihi misyonunu tamamladığı, daha öteye geçecek takatinin kalmadığı bu dönemde mevcut muhalefet partileri de gereken canlılığı gösteremez, yeni aşamaya geçecek siyaseti oluşturamazlarsa...
İki ihtimal çıkar karşımıza:
Ya yeni bir oluşum ortaya çıkar, ya toplum çok büyük bir kırılma yaşar.
Yeni bir oluşum ihtiyacının kuvvetle hissedildiği, yeni parti hazırlıklarının pıtrak gibi çoğalmasından belli.
Toplum o kokuyu alıyor ama ‘yeni’’ olarak karşımıza çıkan oluşumlar henüz ‘yeni’ şeyler söyleyemiyor, Türkiye’nin ihtiyaçlarını okuyamıyorlar.
xxxxxxxxxxxxxxx
Bu tıkanma noktasından siyasetle çıkamazsak, ülke her türlü olumsuzluğa açık hale gelir.
Darbe, iç savaş, hatta savaş ihtimalleri kuvvet kazanır.
Hiçbir toplum Türkiye’nin bugün sıkıştığı noktada uzun süre kalamaz, buradan geçilecek.
Hepimiz için cevabını henüz bulamadığımız hayati soru şu:
Türkiye, yeni bir yola girecek yeteneğe ve reflekse sahip mi yoksa ihtiyaç duyduğu yeniliğe cevap verecek bir gücü içinden çıkaramadığı için tehlikeli bir bunalıma mı girecek?
xxxxxxxxxxxxxxx
Böyle sıkışıklıkları siyasetle aşan toplumlar da gördük, bu sıkışıklıkları aşamadığı için çeşitli yollarla biçim değiştiren, parçalanan ülkeler de gördük.
Türkiye’nin hangi tür ülke olduğunun ilk işaretini herhalde 2015 seçimlerinde göreceğiz.
2015 seçimlerinin AKP’nin bir kitle partisi olarak gireceği son seçim olma ihtimali yüksek. Ondan ötesini ise bize hayat gösterecek.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘AK Parti+MHP+DEM’ yetmedi, muhalefet de cepheye çağrılıyor 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHükümet harcadıkça ülkenin refahı azalıyor 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluErdoğan, bir anda neden sürecin önüne geçti? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBizim Hayırlı Cumamız 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENTürk – Kürt – Arap söylemi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Palalı hukuk… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın silah bırakması ve feshi: Siyasetin gerekleri, toplumsal beklentiler 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Türkiyeli değil, Türk!” 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuVahim ama ciddi değil… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERDenizli teleferiğindeki kayıt dışı 25 milyon nerede? 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞErdoğan’ın büyük siyasi gafı: “CHP Ankara merkezli siyaset yapmalı” 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBir hegemonya diyarı olarak Türkiye… 6.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.07.2025
26.06.2025
20.06.2025
15.06.2025
29.05.2025
23.05.2025
10.05.2025
25.04.2025
4.04.2025
20.03.2025