Mümtazer TÜRKÖNE
“Paralel devlet yapılanması” lafı, 28 Şubat’ın “irticaî yapılanma” yaftasının bugünkü versiyonuna dönüştü. “Paralelci”yi, 27 Mayıs’ın “kuyrukçu”suna, sonrasında “gerici”ye, “komünist”e ve “bölücü”ye denk tuttuğunuz zaman, değişen iktidarların varlıklarına meşruiyet kazandırmak için düşman üretme çabasını fasılasız takip edebilirsiniz.
Bu yaftalamalar dönemin ruhuna uygun “resmî söylem”e dönüşüyor ve iktidar sahipleri muhalefeti ellerindeki gücün yanında bu söylemlerle ezmeye çalışıyor.
Bugün söylediklerine yarın sahip çıkması beklenenler dikkatli olmalı. İftira suçunda kul hakkı var; insanı hayatı boyunca bir gölge gibi takip eder. İçini dolduramadığınız iddialar adamın ayağını yerden keser. “Paralel devlet” başka âlemlerden ödünç alınma, köpürtülmüş bir iddia. Gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkmak gibi, kötü bir huyu var. Sabun köpüğü sonunda söner, avucunuzun içinde sakladıklarınız meydana çıkar. Bakın Hükümet üyelerine! Kaçı bu iddiaya sahip çıkıyor?
“Dicle Üniversitesi’nde paralel yapılanma” iddialarını araştıran Diyarbakır Başsavcılığı’na dair, Hükümet medyasında yer alan haber, durumun özeti gibi. Müphem iddialar, üniversite içindeki kişisel rekabete biraz “paralel” çeşnisi katıldığını gösteriyor. Kural hep böyle işler: İktidarın düşman edebiyatı, bürokrasideki çıkar çatışmalarına malzeme oluşturur. Savcılığın gerçekten böyle bir iddianamesi var mı, bilmiyoruz. Haberde Üniversite’nin mevcut yönetiminin “Paralel devlet yapılanması” içinde olduğu iddia ediliyor. Palavranın da bir mantığı olmalı. Kullandığı yetkileri anayasadan ve yasalardan alan bir yönetim, üstelik özerkliği olan bir üniversitede zaten “devlet”in kendisidir, devlete ait yetkileri kullanır. Neden meşrû yetkilerin bütün avantajlarını bir kenara bırakıp “paralel yapı” oluştursun ki?
Yargı, normal şartlarda somut deliller olmadan hareket etmez. Etti diyelim, mahkeme somut delillerin yer almadığı bir iddianameyi kabul etmez.
“Paralel devlet” iddiası, iktidarın yolsuzluk soruşturmalarına karşı geliştirdiği bir savunma stratejisi içinde geliştirildi. O kadar somut delile ve bir türlü yürütülemeyen soruşturmalara karşı, hiç yolsuzluk yapılmadığına ikna olmamız için Hükümet’ten bile güçlü teşkilatlı bir yapının kumpaslarına ihtiyacımız vardı. Nasreddin Hoca’nın fıkrasını herkes bildiğine göre, kedinin kaybolan ciğerden daha ağır olması lâzım. Hükümete sorsak, “Ne kedisi? Kaplandı.” diyecek. Paralel yapı, ciğeri yemiş olması iktiza eden kediden başkası değil. Kedi değil, kaplan, kaplan...
“Paralel devlet yapılanması” ile özgürce iş gören, siyasete müdahil olan ve gerektiğinde hükümet politikalarına muhalefet eden sivil toplumu birbirinden nasıl ayıracağınızı sorduğunuz zaman, sahtekârlık ortaya çıkıyor.
Bir yapılanmanın, yani teşkilatın devlete paralel olması için, devlete ait yetkilere göz dikmesi lâzım. Devletin biricik, benzersiz yetkileri ise egemenliği şahsında ve kurumlarında temsil etmesinden kaynaklanıyor. Kanun çıkartmak, çıkarttığı kanunu uygulamak ve uymayanları cezalandırmak ve bunun için zor kullanmak hak ve yetkisi sadece devlete ait. Bu yetkileri kullanmaya niyetli birileri çıkarsa ona paralel devlet adını verebiliriz. Bugünlerde Diyarbakır-Bingöl karayolunda böyle bir gücün ortaya çıktığı anlaşılıyor. Yol kesip kimlik kontrolü yapmak, vergi ve asker toplamak, yargılama yapmak, kararını silah zoruyla icra etmek gibi devlete has işlerle meşgul olanlara “paralel devlet” diyebilirsiniz. “Paralel devlet”, “bütün iktidar Sovyetlere” tezi ile tarihe geçmiş Marksist-Leninist bir teori. PKK yıllardır bu teorinin pratiğini yaptı. Nitekim, Hükümet yolsuzluk soruşturmaları ile boğuşurken bu tabiri İmralı’dan ödünç alıp bir savunma silahı olarak kullanmaya başladı.
Dicle Üniversitesi Rektörü Profesör Ayşegül Jale Saraç’ı, birkaç kere umuma açık toplantılarda nazik, makul ve empati kurabilen bir üniversite yöneticisi olarak tanıdım. “Paralel devlet” zırvalarına çok mesaî harcayanlara ev ödevi olarak basit bir soru: İki dönemdir üniversiteyi yöneten bir rektör, neden devlete paralel bir yapı oluşturup, devlete ait yetkileri bu yolla kullanmaya kalksın? Zaten kullanmıyor mu?
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
10.07.2025
4.07.2025
1.07.2025
24.06.2025
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025