Serdar KAYA
Üniter devlet, federasyon ve konfederasyon kavramları arasındaki temel fark, egemenliğin paylaşılması noktasındadır. Şöyle ki, üniter devlette, egemenlik sadece merkezî idareye aittir. Yerel yönetimler ancak merkezî idarenin izin verdiği ölçüde yetki sahibi olabilirler. Federasyonda, böyle bir merkeziyetçi yapı bulunmaz. Egemenlik, yerel yönetimler ile merkezî idare arasında paylaşılır.Konfederasyonda ise, (üniter devlettekinin tam tersine) egemenlik sadece yerel idareye aittir. Merkezî idare ancak yerel idarenin onayı dâhilinde yetki sahibi olabilir.
Bu üç yapı arasındaki farkı, bir örnek ekseninde incelemek gerekirse: Üniter bir devlet olan Türkiye’de vatandaşlar sadece Ankara’ya vergi verirler. Bir Teksaslı ise, hem Teksas hükümetine, hem de Washington’a vergi verir. (Günümüzde geldiği nokta itibariyle bir konfederasyonu andıran) Avrupa Birliği sınırları içinde yaşayanlar ise, sadece kendi ülkelerine vergi öderler.
Tarihî süreç ve Teksas örneği
Bu gibi farklı siyasi yapılar, farklı tarihî süreçler neticesinde ortaya çıkar. Bu nedenle, içlerinden birinin diğerine üstünlüğünden ziyade, farklı siyasi tecrübelerin doğurduğu farklı işleyişlerden söz etmek daha doğru olur. Örneğin, 17. yüzyılda önce Fransa, ardından da İspanya tarafından sömürgeleştirilen Teksas, daha sonra Meksika’nın bir eyaleti durumuna geldi. Sonrasında bir süre bağımsız bir Teksas Cumhuriyeti olarak varolduktan sonra nihayet 1845 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne katıldı. Aradan geçen 166 yıldan sonra, Teksas’ta “Amerikalı” kimliğinin yanı sıra “Teksaslı” kimliği de halen güçlü.
Teksas, kendi yasama, yürütme ve yargı organlarına, polis teşkilatına ve hatta bayrağına sahip olmaya devam etmesine imkân tanıyan bu federal yapıya kendi rızasıyla dâhil oldu. Ama bunun yerine Teksas merkeziyetçi bir sisteme dâhil olmaya zorlansaydı, daha farklı tecrübelerin yaşanması herhalde şaşırtıcı olmazdı.
Yeni Kürtler
Günümüz Türkiye’sinde federasyon dendiğinde ise, ilk akla gelen ülkenin doğusu ve Kürtler. Zira federasyon talebi, epey zamandır Kürt siyasetinin en belirgin gündem maddelerinden biri durumunda. Hatta bazı Kürtlerin federasyonu tam bağımsızlık yolunda bir aşama olarak gördükleri de bir gerçek.
Bu talepler, Kürt siyasetinin Ankara’nın bölge üzerindeki egemenliğinden rahatsızlık duyduğu ve daha fazla otonomi arayışı içerisinde olduğu anlamına geliyor. Diyarbakır Büyükşehir Belediye BaşkanıOsman Baydemir’in, TBMM ve Türkiye bayrağına ek olarak bir de bölgeye özgü bir Kürt parlamentosu ve bayrağı talep eden sözleri de, böyle bir arayışın ifadesiydi.
Kürt siyasetinin bu arayışları karşısında, Ankara, (pek çok devletten beklenecek tavrı sergileyerek) ne egemenliğini paylaşmak, ne de bölünmeye kapı açmak istiyor. Onyıllar süren asimilasyon politikasının ve bu doğrultuda işlenen insanlık suçlarının ardından devletin bugün geldiği nokta, üniter yapı içersinde Kürtlerin kimliklerini tanımak ve sivil haklarını (tamamen olmasa da) vermek suretiyle çözüm üretmeyi öngörüyor.
Ancak böyle bir çözüm, dünyanın pek çok yerinde olumlu sonuçlar vermiş olsa da, Türkiye’de benzeri bir başarının elde edilmesi bu noktadan sonra çok zor. Zira, bundan 20 yıl önce yapılsa belki çok etkili olacak olan bu açılımlar, artık Kürtler için çok fazla anlam ifade etmiyor. Bunun nedenleri arasında, (1) yaşanan korkunç tecrübeler, (2) Kürtlerin yükselen kimlik bilinci, (3) bu yeni milliyetçi kimliğin fazlasıyla reaksiyoner olması, (4) yeni bir Kürt entelijansiyasının doğmuş olması, (5) Kürt kimliğinin müzikten edebiyata her alanda ifade bulması ve bu kimlik inşasının Kürt kitlelerde büyük bir heyecan uyandırması, ve (6) Kürtlerin, haklarının tanınmasını artık bir lütuf olarak görmüyor olmaları sayılabilir.
Bütün bunlar, herşeyden önce, Türkiye’de Kürt kimlik siyasetinin artık hak ihlalinden korunma kaygısının çok ötesinde dinamiklerle şekillendiği anlamına geliyor. Dolayısıyla, anadilde eğitim gibi dünyada çoktan genel kabul görmüş hakları tanımak artık bir marifet olmadığı gibi, çözüm adına yeterli de değil. Bu durum, federasyon ya da başka bir sistemin sorunlara çözüm olmasının artık mümkün olmadığı anlamına da geliyor. Zira Türk tarafı henüz farkında olmasa da, günümüz Kürt siyaseti, Kanada ve Belçika gibi federal ülkelerde görülen türden bir sürece girmiş durumda.
Sonsöz
Bugün gelinen noktada, Kürtleri Türk üniter devletinin kadim kalıplarına sokmak artık epey zor. Yapılması gereken, kalıbı değiştirmek –ki bu da, ülkenin adı dâhil herşeyinin radikal bir değişime tabi tutulması demek.
Türkiye’de böyle bir değişimin er geç yaşanması kaçınılmaz olsa da, mevcut milliyetçi zihniyetin kendisini hızla değişmekte olan Kürtlerin dinamizmine ayak uydurabilecek denli hızlı dönüştürebilmesi pek muhtemel değil. Yani tren çoktan kaçtı. Ama Türkler henüz bunun farkında değiller.
***
PKK ve BDP Notu: Bu yazı uzun bir süreci ele alıyor ve mevcut gündem ile ilgili değil. PKK’nın eylemlerinin ve BDP’nin son dönem siyasetinin hem Türklere hem Kürtlere hem de barışa büyük zarar verdiğini düşünüyorum.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014