Sezin ÖNEY
1930’ların savaş yorgunu Avrupa’sında, düşlerin, sihrin, umudun henüz yaşabildiği korunaklı bir dünya... Anne-babasını kaybedip bir başına kalmış, tutunduğu tek dalı, sığındığı tren garının saatleri, o saatlerin mekanik dünyası olan 12 yaşındaki Hugo Cabret.
Hugo, Taksi Şoförü,/ New York, New York,/ New York Çeteleri gibi efsanevi filmlere imza atmış, yakın dostu Robert de Niro’yu yıldızlaştırmış büyük sinemacı Martin Scorsese’nin, kısaca “C’est Moi”; yani “Bu benim” diyerek anlattığı bir film. Gerçekten de, Hugo sadece Scorsese’nin kendisi değil, hayal kuran, ister mekanik, ister sinema, ister yazı, ister fotoğraf, bir tutkusu olan tüm çocuklar aslında.
Aşırı muhafazakâr bir ailenin, hastalıklı bir çocuğu olarak pek de renkli bir hayatı olmayan Scorsese, daha küçücükken kurtuluşunu sinemada buluyor. Aslında Hugo, bir yandan da, sinema tarihinin kısa bir hikâyesini sunan bir belgesel gibi. Filmin baş karakterlerinden biri, 20. yüzyılın başında yaşamış, filmlere ‘özel efektler’ kavramını tanıştıran kişi sayılabilecek sihirbaz Georges Méliès.
Hugo’nun, parlak ve canlı bir ay ışığının ve soluk, altın bir kış güneşinin aydınlattığı, hayalî, hayalet kent Paris’te, aslında var olmayan bir garı mekân alıyor. Hugo’nun kendisi de, tren garında, kimseye görünmeden, bir hayalet gibi gizli ve gizemli yaşamak zorunda.
Biraz Gare de Lyon, Gare du Nord, Gare Saint-Lazare, Gare d’Austerlitz; biraz Paris’in altı garının hepsi... Bu garlardan, bugün Gare Montparnasse olarak bilinen eskinin Gare de l’Ouest’i.
Bu garda, 1895’te, tıpkı filmde yansıtıldığı gibi bir kaza olmuş ve buharlı dev bir tren, garın çelik camlı penceresinden sokağa uçmuştu.
Paris, mekân olarak başka açılardan da, hikâyeye çok uygun; çünkü bugün gördüğümüz kent aslında, bir şehircilik harikası olsun diye 3. Napolyon ve kent planlamacısı Baron Haussmann’ın ‘çılgın projesi’ olan bir sentetik yapı. Bütün dünyanın hayal kenti, aslında 19. yüzyılda Batı’nın rayından çıkan bir tren gibi çılgınca ‘modernleşmesinin’ bir manifestosu.
Böyle düşününce, özellikle Japonlar arasında yaygın bir psikolojik rahatsızlığın varlığına şaşmamak lazım. Paris Sendromu, Japonya’da efsaneleştirilen Paris’i ziyaret eden turistlerin, hayal kentin aslında sorunları olan herhangi bir yer, Fransızların da süper modellerle alakası olmayan sıradan insanlar olduğunu görüp, içine düştükleri bunalım sonucu halüsinasyonlarla boğuşup, panikatak benzeri semptomlar yaşamasına verilen ad.
Bir de, ‘gizli Paris’ var. Bugün, sokaklarında yürünen şehrin altına, şehrin metro durakları, tren istasyonları gibi bazı yerlerine saklı merdivenlerle, bugünkü Paris’in yaklaşık 40 metre aşağısındaki asıl Paris’e iniliyor.
Şimdi bulvar olan yollar, eski Paris’te, yerin yedi kat dibinde aynı isimle, daracık sokaklar olarak duruyor. Paris Operası’nın bulunduğu Palais Garnier’nin altında, bir yeraltı gölü olduğunu biliyor muydunuz mesela; operanın oyuncularının göldeki balıkları beslediğini? Veya, bu gizli dünyanın, girilmesi yasak olmasına rağmen, bazı Parislilerin kaçış mekânı olduğunu?
1771’de, kentin altındaki labirentleri, tünelleri ve dolayısıyla yeraltı şehrini ayakta tutan duvarlardan bazıları çökmüş ve eski şehir, yeni kentin bir koskoca mahallesini yutuvermişti. 1964’ten beri, mezarlıklar bölümü dışında, şehrin labirentlerine ancak özel izinle girilebiliyor; tabii yasalara göre...
Filme ilham kaynağı olan Hugo Cabret’nin Buluşu kitabını yazan, Brian Selznick hep çocuklara yönelik eserler veriyor. 526 sayfalık bu kitabının da, 300 sayfası çizimler. Selznick’in resimlerini, filmin karelerinde ‘canlanmış’ olarak görmek mümkün. Tıpkı, ‘sinema gibi yazabilen’, sayfalarındaki kelimelerin canlanıp sahneler, resimler oluşturduğu bir yazı yeteneği olan biri Selznick.
Çocuk kahramanımız Hugo, “Dünyayı kocaman bir makine gibi düşünürsek, hepimiz de bir parçasıysak, makinelerin ekstra parçaları olmaz” diyor. Makinelerin her parçasının bir işlevi, kendine özgü anlamı var, bütünün işlemesi, ancak her parçanın çalışabilmesiyle mümkün...
Bir insan da, anlamını, işlevini yitirince ‘bozuluyor’, mutsuz oluyor bu ‘felsefeye’ göre.
19. yüzyıldan beri bağdaştıramadığımız iki dünyanın, mekanik/teknik ve ulvi/manevi dünyaların uzlaşmazlığının getirdiği, hem ‘Doğu’ hem de ‘Batı’nın takılıp kaldığı konular bunlar.
Hugo’nun düşündürdüğü bir konu daha var ki, o da 19. yüzyıldan beri sorun olmaya devam ediyor.
Kahramanımız Hugo’nun en büyük korkusu, devletin eline düşmek, yetimhanelere yollanmak.
Charles Dickens’ın Oliver Twist, David Copperfield gibi romanlarını çocukluğumda okurken, “yetimhane” fobisinin nasıl bir şey olduğunu anımsıyorum.
Oliver Twist’te, 19. yüzyılda baş döndürücü bir hızla endüstrileşen Londra’nın ‘gecekondu mahallelerinin’, cehennemî, karanlık dünyası ve yoksulluğun, adaletsizliğin, eşitsizliğin zalimliği, estirdiği terör de sayfalardan taşar.
İngiltere, 1300’lerden 1948’e kadar, seçkinlerin ‘baş belası’, ‘kötülük kaynağı’ olarak gördüğü fakirlerle, dışlanmışlarla yönelik kanuni düzenlemeler getiren düzinelerce ‘fakir kanunu’ çıkardı. Çocuk, devlet ve devlet himayesindeki çocuklar da, o zamanlardan bu yana tartışma yarattı. Bu konunun günümüzde ve Türkiye’deki boyutu da yarına...
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTrump Nobel'i alıp barıştan kaçarsa 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÇözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaYPG silah bırakır mı? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Kim bu Devlet Büyükleri?” 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAGerçek sanık sandalyesinde 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKaan’ın motorları ve bir soru: Türkiye’nin F-35 alması şart mıdır? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANFotoğraflar tarafsız değil 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMeşruiyet ve toplumsal cinsiyet: Eşbaşkanla tokalaşılmadı 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçMemleketin geleceği hangi fotoğrafta? 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024