Yıldıray OĞUR
ODTÜ’de her söyleşide, panelde ayağa kalkıp konuşmacının bu kampüste neden konuşturulmayacağı hakkındaki bildirisini okumaya başlayan bet sesli öğrencinin ilk lafı. Belki de resmi bir 19 Mayıs kutlamasında geçit törenini sunan kadın ve erkek spikerin ardına tonla hamaset sıkıştırdıkları ilk kelime, “aydın” ve “sanatçılar” tarafından imzalanan 100 bininci bildirinin ahlak, pozisyon bildiren cümlelerinin vazgeçilmezi…
Bizleer! Göründüğü kadar demokratik, kapsayıcı değil aksine “siz”lerle sınırları çizen, dışlayıcı, pozisyon bildiren, hatta kendi pozisyonunu mutlaklaştıran, cemaatçi hatta epey kibirli bir laf gibi gelmiştir bana.
Yine de her kavramın başına demokratik yazmayı seven HDP’liler, her cümlesi “biz”lerle başlayan seçim bildirisini, Beşiktaş’ta Attila İlhan sahnesinde okunurken canlı olarak dinleme şansını bizlere de tanısalardı belki bu ön yargılarımdan kurtulurdum.
Neyse ki yazılı metnin her cümlesi “bizler”le başlamıyor.
HDP’nin seçim beyannamesini Türkiye’ye açıklamak için seçtiği semt bile beyannameden (Attila İlhan bazı yerlerde mezarında ters dönmüş olabilir) daha fazla şey anlatıyor.
7829. HDP beyannamesindeki kelime sayısı. 8; beyannamede geçen kreş kelimesi sayısı. 1978’de bağımsız bir Kürdistan için kurulmuş silahlı bir örgütün siyasi partisinin 2015 yılında Beşiktaş’ta açıkladığı seçim bildirgesinde Türkiye’ye 8 kez kreş vadettiğini tarihe not düşelim önce.
Konuşmasına “Sultan’ın kâbusu olacak bu bildirge” diye başlayan eşbaşkan bile bozamıyor bu tarihî gerçeği.
Beyannamede Türk ve Türkiye 26, Kürt ise 7 kez geçiyor. Kürt kelimelerinin tamamı Kürt sorunuyla ilgili paragrafta. Ne ilginçtir ki bildirgenin belki en Türkiyeli bölümü de Kürt kelimesinin geçtiği çözüm süreciyle ilgili o paragraflar.
Bu cümle örneğin çözüm sürecinin üzerinde oturduğu en temel direk: “Partimiz, çözümü Türkiye sınırları çerçevesinde sağlamayı esas alır.”
İkinci ilke daha da önemli: “Partimiz, her koşulda silahsız çözüm ve demokratik siyaseti savunacak.” “Her koşulda” kaydı HDP’nin seçimlerdeki en somut ve kendilerini bağladıkları en kritik vaadi aslında.
Ve HDP’nin çözüm süreci hakkındaki pozisyonunu anlatan cümle: “HDP, görüşmelerin başladığı günden şimdiye kadar, barışı halklarımıza kazandırma yaklaşımını sürdürmüştür ve barışı Türkiye halklarına kazandıracaktır. Bu ilkesel tutum kararlılıkla devam edecek, siyasi baskı ve zorlanmalar karşısında da bu tutumdan asla taviz verilmeyecek.”
Barış sürecinin özeti bu dört cümlede saklı. HDP’nin bildirisindeki çözüm süreci bölümünün akıbeti AKP’nin bildirisindekine benzememiş neyse ki…
Beyannamede 39 kez demokratik geçmiş, 8 kez özerklik, 15 kez anadil. Ama demokratik özerklik ve anadille ilgili ortaya konan talepler radikal, karşılanamaz değil.
İşin tuhafı bundan sonra başlıyor zaten. HDP beyannamesindeki en az Türkiyeli bölümler, HDP’nin Türkiyeleşmek için bir araya geldiği paydaşlarının izlerini taşıyan bölümler.
Neredeyse son beş yıldır Galatasaray Lisesi önünde, Taksim Tramvay durağında okunmuş bütün bildirilerden bir kolaj yapılmış, sırtında yumurta küfesi olmayan, Hindistan’a otostopla gitmiş bir aktivist oturup kaleme almış gibi.
Barış müzakerelerini baltalayan en kritik sözcüklerden biri olan “özsavunma” örneğin hiç beklenmedik bir yerde karşınıza çıkıyor: “Kadın yaşamdır, yaşamın katledilmesine izin vermeyeceğiz, öz savunmamızı örgütleyeceğiz.”
Bildiride 8 kez Kürt geçerken, 62 kez kadın ve 9 kez LGBT geçmiş. Programda İsrail, Filistin ve Suriye’den bahis var ama Irak Kürdistanı'ndan yok. Türkiyeleşmeyi biraz abartmış sanki HDP.
Bu sosyalist ütopyanın artık zincirlerinin boşaldığı an ise eşbaşbakanlık vaadi muhakkak. Eğer, AKP’yi, Erdoğan’ı durdursun diye verilecek oylar abartılıp HDP iktidar olursa muhtemel eşbaşbakanımız da herhalde Figen Yüksekdağ olacak. O halde Beyaz Türklere sonradan bir sürpriz olmasın diye Figen Hanım’ın bir önce genel başkanlık yaptığı Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin programından bir hatırlatma yapalım:
“… Kapitalist mülkiyet ve üretim ilişkilerinin yerine sosyalist üretim ilişkilerinin geçirilmesi hedefiyle, üretim araçlarının devletsel ve toplumsal mülkiyeti yönünde ilk tedbirler alınacaktır.”
Ne önemi var ki. “Başkanlığa karşıyız” diye yemin billah garanti verdikleri laik hedef kitle için başkanlık yerine proleter diktatörlük bile makbul şu anda.
Düzeltelim, yanlış ve marjinal bir Türkiye’yle Türkiyeleşiyor HDP. Aslında böylece kendi potansiyelini de daha dar bir Türkiye ile sınırlıyor.
Programın “Çocukların yemyeşil parklarda koşuşturduğu” şeklinde devam eden heyecanlı, epik satırlarını daha hızla geçerken çocukların yemyeşil parklarda özgürce koşuşturması için ise başka bir hesaplaşmayı arıyor gözler.
Silahlı bir örgütün siyasi kanadı olarak HDP, ilk kez Türkiye karşısına çıkarken şiddet, silah karşısındaki net pozisyonunu ortaya koymuş, belki son sebebi olduğu 6-8 Ekim’le bir hesaplaşmaya bildirisinde geniş bir yer vermiş olabilir miydi?
Bildiride şiddet kelimesi 12 kez geçiyor. Kadınlar, çocuklar, LGBT’lere yönelik şiddete karşı çok net bir duruş ortaya koyulmuş. Peki ya politik şiddet, devrimci şiddet?
Bildiride silah ise üç kez geçiyor.
Biri çözüm süreci bahsinde yukarıda bahsedilen cümle.
Diğeri korucuların silahsızlandırılmasıyla ilgili bir vaat. “Koruculardan bunu isterken” cümlesi geliyor akla. Üçüncü cümle şöyle: “HDP, eline silah almak istemeyen, militarizme karşı olan gençlerin zorunlu askerlik yapmama hakkını güvence altına alacak.”
Diyarbakır belediyesi önünde “zorunlu askere gitmiş” çocuklarını geri isteyen anneler de bu vaadin muhatabı mı acaba?
Kimin umurunda. “Türkiye’nin en büyük gücü Kürtler”, “Orta Doğu’yu Kürtler demokratikleştirecek” dalkavukluklarıyla Kürtlerin oyunu kendi siyasi kavgalarında seferber etmenin heyecanından görülmeyecek detaylar bunlar.
O yüzden HDP de, ekolojik ve demokratik bir silahlı hareketin, kadın, LGBT ve çevre sorunlarıyla uğraşan sivil toplum örgütü gibi davranıyor bildirisinde. TSK komutanlarının yaptığı kadar bile kanlı geçmişle hesaplaşmaya, yüzleşmeye ihtiyaç duymamışlar.
Belki de HDP’nin bildirgesinin baskı sırasında kaybolmuş sayfaları da bunlardır…
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Mami, IKE ve Hüseyin-2
1.11.2025 - Mami, IKE ve Hüseyin-1
29.10.2025 - PKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi?
27.10.2025 - Neşe’nin kapsayıcılık sorunu…
21.10.2025 - Neyse ki Meclis zabıtları asla kaybolmuyor
18.10.2025 - Öcalan o kanalları ilk kez izledi ve…
13.10.2025 - Hatay’ı haritasına ilk kim koymuştu?
11.10.2025 - Çözümde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor
8.10.2025 - Sumud tecrübesi bize neler söylüyor?
6.10.2025 - Çözüm sürecinin bir yılı: Uzanan bir elden, resepsiyona…
4.10.2025
Yazarlar
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
























































Ad Soyad Giriniz...
Yorumunuzu Giriniz...
mehemmed zaza
misir daki darbeyi gören ay`in gözleri bingölde bir cocuga tecagüz eden türk subaylarini neden görmez acaba? müslümana bak hele.Allah islami sizin gibilerden korusun