Ahmet ALTAN
Ankara’daki korkunç bombalamayla ilgili, daha sonra geri çekmek zorunda kaldıkları yasaklama kararına şöyle bir göz attınız mı?
O yasaklama kararını veren yargıç, olayın “eleştirilmesini” de yasaklıyordu.
Bir yargıç, bu ülke tarihinin en korkunç terör saldırısını 78 milyon insanın “eleştirmesini” yasaklama cüretini gösterebiliyordu.
Devletin izlediği, bütün telefon konuşmalarını dinlediği, sabahleyin kendilerini ve insanları öldürmeden önce nerede kahvaltı ettiklerini, kahvaltıda ne yediklerini bile bildiği adamlar gelip Ankara’nın göbeğinde bombaları patlatacaklar ve bizim bunu eleştirmemiz bir “yargıç” tarafından yasaklanabilecek.
Tabii ki yasağı kimse dinlemedi.
Dinlemez de…
Fransız devriminin en genç ve en sert liderlerinden biri olan Saint-Just’ün ünlü lafını biraz değiştirerek söylersek:
“Anarşi silahların değil, yasaların patlamasıdır.”
Böyle bir olayda “eleştiriyi” yasaklamaya kalkmak “yasaları patlatır” ve büyük bir “yargı anarşisine” yol açar.
Üstelik AKP iktidarının başımıza musallat ettiği “yargı anarşisinin” tek örneği bu değil ki…
Hükümeti zor duruma düşürecek her olaya “yayın yasağı” getiriyorlar.
Neden yayın yasağı getirdiklerinin hukuki bir açıklaması yok.
Tek açıklaması, AKP iktidarını korumak.
Roboski’ye yayın yasağı, Suruç’a yayın yasağı, Mit Tırlarına yayın yasağı, Diyarbakır saldırısına yayın yasağı, Ankara’ya yayın yasağı, Reyhanlı’ya yayın yasağı, Star gazetesinin sahiplerinden birine mafyanın düzenlediği saldırıya bile yayın yasağı.
Bir cübbe, bir kürsü, dört jandarma, yargıcı yargıç, yargıyı yargı yapmaya yetmez.
Yargının gücü, toplumun yargıçlar tarafından verilen kararların “adil ve tarafsız” olmasına inanmasındadır.
Bu inanç kaybolduğunda ortada yargı da kalmaz, yargıç da kalmaz.
Bugün Türkiye’de, AKP’nin muhaliflerine “yavşak” diye küfreden yargıç var.
İnsanlık tarihinin en kutsal mesleklerinden birinin üyesi bu adam ve mesleğinin hiç bir kuralına uymadan seviyesizce küfrediyor.
Bir başka yargıç Facebook sayfasına “uzun adama hayran olduğunu” hiç çekinmeden yazıyor ve karşılığında bir kürsü sahibi oluyor.
Bu kararlar ve bu yargıçlar yüzünden Türkiye’de büyük bir yargı anarşisi yaşanıyor.
AKP’yi ya da cumhurbaşkanını eleştiren bir yazıdan sonra bu yargıçlardan birinin karşısına götürülseniz “adil” bir şekilde yargılanacağınıza inanır mısınız?
Ahmet Hakan’ı dövenleri serbest bırakıp, bir twit attı diye Bülent Keneş’i tutuklayan yargıdan söz ediyoruz.
Bülent Keneş tutuklanacağı için “mutlu olduğunu” açıkça dile getirebilen savcılardan söz ediyoruz.
Erdoğan, kendisini “başkan” yapacaklarını sanarak PKK ve Apo’yla görüşürken onun bütün adamlarının PKK’yı ve Apo’yu istedikleri gibi övmesine ses çıkarmayan ama Erdoğan’ın başkan olamayacağını anlayıp savaş açmasından sonra aniden tavır değiştiren ve “PKK terör örgütü değildir” diyen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi için “yakalama kararı” çıkaran bir adalet anlayışı var karşımızda.
Doğrudan Erdoğan’a bağlı bir hukukçu grubuyla karşı karşıyayız.
Onunla birlikte tavır değiştiren bir yargı bu ülkeye adalet getirebilir mi, bu toplumun saygısını kazanabilir mi?
AKP, kendi gücünden ve siyasi varlığından çok daha büyük boyutta bir hasar yaratarak yargıyı mahvetti.
Paraları “sıfırladıkları” gibi yargıyı da sıfırladılar.
Bugün yargıyı medya dinlemiyor, kararın adaletsiz ve hukuksuz olduğunu görüp, “ben bu kararı dinlemiyorum” diyor.
Bunun bir adım sonrası halkın “ben de dinlemiyorum kardeşim” demesidir.
17 Aralık'ta ayakkabı kutularıyla, para sayma makineleriyle yakalananları serbest bırakıp, bu adamları yakalayanları “darbeci” diye hapse atan bir yargıya kim neden güvensin?
Kimse güvenmiyor.
Sadece yargıya değil artık devletin hiç bir kurumuna güvenmiyor halk.
Şu Ankara’da insanları öldüren canlı bombalara bir bakın.
Bu adamlar Adıyaman gibi küçük bir kentte, bir çay ocağında IŞİD’e nefer yazılıyorlar ve bunların eylemlerini kimse önlemiyor.
Bu IŞİD’ciler, HDP’lileri ve solcu muhalifleri onar onar, yüzer yüzer öldürüyor.
Niye bu insanları yakalamadılar?
Başbakan’a göre, “canlı bombaları kendilerini patlatmadan önce yakalamaları hukuka aykırı” oluyormuş.
Siz, makineli tüfeklerle çocuk yuvasını basmış bir iktidarsınız, siz “makul şüphe” diye gazeteci tutuklatmış bir iktidarsınız, siz bir twit attı diye Sedef Kabaş’ın evine terör polislerini göndermiş bir iktidarsınız…
İş, IŞİD’cilere gelince mi eliniz kolunuz bağlanıyor?
Ben size basit bir soru sorayım.
O Adıyaman’daki çay ocağı PKK’ya ait olsaydı ve PKK’ya asker toplasaydı, o çay ocağını kuranı da, işleteni de, oraya gidip asker yazılanı da bu devlet yakalar mıydı, yakalamaz mıydı?
Hadi PKK’dan da vazgeçtim.
O çay ocağı, cumhurbaşkanının “paralel “adını taktığı Cemaat’e ait olsaydı, yakalarlar mıydı yakalamazlar mıydı?
Hepimiz biliyoruz ki yakalarlar, analarından emdikleri sütü burunlarından getirirlerdi.
IŞİD’cileri neden yakalamıyorlar peki?
Çünkü IŞİD, onların muhaliflerini öldürüyor, onların muhalifleri arasında terör yaratıyor.
Onun için IŞİD büyük bir koruma şemsiyesi altında varlığını sürdürüyor.
İki polisi vurduğu için PKK’ya savaş ilan eden, “bize operasyon yapılmazsa biz ateş açmayacağız diyen” PKK’ya operasyonlar düzenleyen bu iktidar, 102 insanı öldüren IŞİD’e bir “operasyon” düzenledi mi, IŞİD mevzilerini bombaladı mı?
Hayır.
Neden?
Nedeni basit, IŞİD “seni başkan yaptırmayacağız” demedi.
IŞİD’i bombalamak “HDP’nin oylarını belki azaltır” türünden bir ümit yaratmıyor bu iktidarda.
IŞİD sadece muhalifleri öldürüyor.
Üstelik IŞİD, 102 insanı bombalarla paramparça ettikten sonra başbakan çıkıp, “o patlamanın ertesinde yapılan araştırmalar oylarımızın arttığını gösteriyor” diyor.
IŞİD öldürsün, AKP oy kazansın.
100 insan ölünce bir puanlık oy kazandıysanız, durmayın devam edin, diğer bombacılara bin kişi öldürtün, 10 puan kazanırsınız, bir milyon insan öldürtün ülke tapusuyla size geçsin.
Bu kafadaki insanlar neden IŞİD’e dokunsunlar?
Onların tek bir derdi var, ne olursa olsun iktidarda kalmak ve “başkanlık” sistemi dedikleri kanlı bir diktatörlük kurmak.
Siyasetlerinin, operasyonlarının, yargılarının tek hedefi bu amacın gerçekleşmesine yardım etmek.
AKP, siyaseten iktidarda kalamayacağını, iktidarda kalamazsa da yargılanacağını biliyor.
İktidarda kalabilmek için deliliğe varan bir panikle şiddetten medet umuyor.
Taraf Gazetesi’nin yalanlanmayan haberine göre bunun için “çiftliklerde” silahlı milisler yetiştiriyor.
Hitler’in SA’ları gibi onları iktidarda tutacak birlikler oluşturuyor.
Ve, bu ülkeyi bugüne dek kimsenin yapmadığı gibi bölüyor, nefrete boğuyor.
Düşünün, Konya’daki milli maçta, bir kalabalık, üstelik de Allah’ın adını anarak, Ankara’da IŞİD’in öldürdüğü kurbanları yuhaladı.
Öldürenleri değil, ölenleri, masum kurbanları yuhalayan bir insan grubu.
Bunu yaparken “Rahim ve rahman” Allah’ın adını kullanan, “dindar” olduğunu söyleyen bir kalabalık.
Her toplumda böyle “ölülerden bile nefret edecek” kadar gözü dönmüş maraz grublar vardır.
Büyük ve şık otellerin çöpleri olduğu gibi, her toplumun da böyle maraz grupları bulunur ama onlar ortaya çok çıkamazlar, yasalar, gelenekler, “ayıp” duygusu, yargının ve yöneticilerin tepkileri bu “çöp”ün varlığını görünmez bir şekilde sürdürmesine yol açar.
AKP, bu marazlı azınlığı, toplumun çöpünü, otelin girişine yığdı, stadyumlarda bağırır hale getirdi.
AKP’nin asıl seçmen kitlesi, dininin “hayırla yad ediniz” dediği ölüleri böyle vicdansızca yuhalayan kalabalık değil, bu hastalıklı, nefret dolu insanlar değil.
Ama AKP, artık bütün siyasetini bu maraz kalabalığa uygun bir şekilde sürdürüyor, onların dilini kullanıyor, onların nefretini kendine bayrak yapıyor.
Muhaliflerini “düşman ve hain” ilan ediyor, silahlı birlikler yetiştiriyor, IŞİD’in yolunu açıyor, muhaliflerin bombalanmasına göz yumuyor, Güneydoğu’da küçücük çocukları kafalarından vuruyor, şehit ailelerini “karaktersizlikle” suçluyor, yargıyı AKP’nin “hukuk ve propaganda” kolu halinde kullanıyor.
Bütün bunları da iktidardan düşmemek ve bir adamı “başkan” ilan edebilmek için yapıyor.
O adamın “başkanlıktan” ne anladığını da oturduğu altın tahtlardan görüyoruz zaten.
Maaşını halkın verdiği, sarayının parasını halkın ödediği, sırtındaki ceketi vergileriyle halkın aldığı adam, halka patronluk taslamak, halkın padişahı olmak istiyor.
Sen bizim “hizmetlimizsin”, senin paranı bu halk veriyor, senin patronun bu halk, sen nasıl bu halka hükmetmeye kalkabilirsin?
Sen nasıl, bir azınlığın sırtından bu ülkeyi ölümlerle bölüp, padişahlığını ilan ederek, çoğunluğu tahakküm altına almayı aklından geçirebilirsin?
Bunu aklından geçiriyor…
Ve bunun için şiddetten medet umuyor.
AKP iktidarının devamı, bu ülkenin korkunç bir şiddet batağına batması, IŞİD’çi bir terörün suç ortağı olması, silahlı milislerin ortalığı haraca kesmesi, ölüleri yuhalayan hastalığın ülkeyi kökünden koparıp parçalaması anlamına gelecek.
Bu partiye oy vermeyi düşünenler gerçekten böyle bir ülke mi istiyor?
Ya da ülkenin o hale gelmeyeceğini mi düşünüyor?
Ankara’da parçalanan insanlara bakın, gazetecileri dövenleri serbest bırakıp twit atanları tutuklayan yargıya bakın, “yavşak” diye küfreden yargıçlara bakın, elini kolunu sallayarak dolaşıp bombalarını muhalif gösterilerde patlatan IŞİD’cilere bakın, çiftliklerde yetiştirilen milislere bakın, cumhurbaşkanının kendisini eleştirenleri “terörist”
ilan eden konuşmalarına, oturduğu altın tahta, yaşadığı saraya bakın.
Bir istikrar, bir huzur, bir ümit görüyor musunuz?
Hırsız bir iktidar, bu ülkeye istikrar getirmez.
Bombaları, ölümleri, parçalanan vücutları, ölüleri yuhalayan bir hastalığı getirir sadece.
Türkiye’yi, Allah'ın adını anarak ölüleri yuhalayan hastalıklı bir anlayışın yönetmesini istiyor musunuz?
Muhaliflerin bombalarla parçalanmasına göz yuman insanların yönetmesini istiyor musunuz?
İstiyor musunuz gerçekten?
Bu iktidar sizi de, geleceğinizi de, ülkenizi de mahvedecek.
Kurtulun bu insanlardan.
Kendi geleceğiniz, ülkeniz ve çocuklarınız için kurtulun.
AHMET ALTAN / HABERDAR
www.twitter.com/ahmetaltan2015
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Ümitliyim, çünkü…
26.05.2020 - Bir Cinayet, bir Cenaze
21.01.2020 - Bu akşam Pariste babam, Malraux ve ben şampanya içeceğiz
6.02.2019 - Biz söylemeyeceksek kim söyleyecek?
28.11.2019 - ÜÇ CAM KUTU
23.11.2019 - Kâğıttan flüt
11.11.2019 - Rüyalar ve milliyetçilik
21.03.2020 - Yargıdaki çöküntüyü tamir etmek elinizde!
25.09.2018 - Milliyetçilik ve Aydınlar
19.09.2018 - Şatodaki Çiçek
26.08.2018
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları













































erdem şahin
Başkaca etnik unsurları ve İslamı araya sokarak Kürt ırkçılığını maskelemenin lüzumu yok. Bin yıldır Tamamının Türklerden oluştudğu şehir isimlerimizin çoğu hala Türkçe değil. Kürtlerin Anadoluya peyderbey göçederek yerleştikleri yerlere verdikleri yeni, haliye yazara göre de uydurma olması gereken isimlerin iade edilip yeniden Latince yahut Rumcası mı verilmelidir? Siyasal egemenlik bri millete dayanır ve millet kendi kültürünü siyasal coğrafyasına aksettirir. Yazardan mantıken beklenen Hariçten gazel okumayı kesip, Almanyadaki yer isimlieriyle ilgilenmesidir. Belki Hun-Türk isimleri için orada mücadele vermesidir ;) Berlinin yeni adı ne olmalıdır ? Kendisi oradaki halktan bir kimse ve kürtçü olduğu içinde bu isim kürtçe mi olmalıdır? Millet ve devlet arasındaki sıkı ilişkiye göz atmalı yazar. kalem oynatmadan önce biraz okumak kendisine iyi gelebilir.