Ahmet ALTAN
Biz silahla bu işin içinden çıkamayız.
Çıksak da çıkamayız.
Diyelim ki yeniden yapılanan ve sivillerin denetimine giren ordu, elindeki teknolojik imkânlarla abanıp PKK’nın belini kırdı ve bu örgütü yok etti.
Kürt halkı, bunu PKK’nın yenilgisi olarak mı görecek, hayır, bunu “zalim Türklerin” zorbalığı olarak görecek.
İçindeki bu yenilmişlik ve zorbalığa uğramışlık duygusuyla yeniden silaha sarılacak, sarılmasa bile iki halk arasındaki düşmanlık artacak.
PKK’yı ordu yenmese de, bu savaşı sittin sene sürdürse ne olacak?
İki taraftan da binlerce çocuk ölecek.
Neresinden bakarsanız bakın silahla huzura kavuşmak mümkün değil.
Silahların bugünkü şartlarda susması mümkün mü peki?
Murat Karayılan son açıklamasında PKK’nın silah bırakmasını “kendilerine yönetecek bir toprak verilmesine” bağladığına göre, o toprak verilmedikçe PKK da silah bırakmayacak, silahlar susmayacak.
Herhangi bir devlet, yenilmediği bir savaşta, “yenilmiş gibi davranıp” karşısındaki silahlı güce toprak vererek savaşı durdurabilir mi?
Muhtemel gözükmüyor.
Otuz yıldır savaş sürüyor, PKK savaşı kazanamıyor, devlet savaşı kazansa da sorun bitmiyor, PKK toprak almadıkça silah bırakmıyor, devlet de toprak vermiyor.
Bugünkü durumu “veri” olarak alırsanız bu problemi hiçbir şekilde çözemiyorsunuz.
Peki, biz yüzlerce yıl böyle savaş içinde, çoluk çocuğu öldürerek, insanları hapislere doldurarak mı yaşayacağız?
Bu da mümkün değil.
Eee, ne yapacağız?
Valla, bence cevap açık.
“Verileri” değiştireceğiz.
İşe, denklemdeki “elemanlardan” başlamalıyız bence.
Devletten ve PKK’dan bahsediyoruz ama bu iki “elemanla” bir çözüm çıkmıyor, çıkacak gibi de gözükmüyor.
Çünkü bunların elinde silah var ve çözümü silahla aradıkları sürece, çözüme ulaşamayacakları bir denklemin içine hapsolmuşlar.
O zaman biz bu denkleme devlet ve PKK yerine, Kürt ve Türk halkını koyalım.
Ve, gerçeklerden söz edelim.
Biz “özgür” ve demokrat bir ülke olduğumuzu söylüyoruz ama öyle değiliz.
Bu ülkedeki Kürtlerin birçoğunun aklında aslında “ayrılmak” var.
Bunu söylemeleri yasak, bu amaçla örgütlenmeleri de yasak.
Bana sorarsanız, bu ölümlerin altındaki asıl sorun da bu “yasak” işte.
Neden bir ülkenin “ayrılmak” isteyen insanları bu isteklerini söyleme hakkına sahip olmasın, neticede, siyaset, devlet, yasa, insanların daha mutlu ve daha huzurlu yaşaması için değil mi?
Ayrılarak daha mutlu yaşayacağını düşünen insanlar varsa, onların bu mutluluk taleplerini dile getirmelerini bile engellemek zaten mutsuzluğu baştan yaratmaz mı, bu mutsuzluk aynı zamanda bir bastırılmışlık duygusu, hoşnutsuzluk, öfke doğurmaz mı?
Daha önce de birkaç defa yazmaya çalıştım, “ayrılıkçı parti” kurmayı serbest bırakalım, iki tarafta da ayrılmak isteyenler partilerini kursunlar, ne yapılacağına da halk karar versin.
Seçimle ayrılmak mümkün olduğunda silah zaten otomatikman devreden düşer.
Ben öyle “Kürtlerle Türkler etle tırnaktır, ayrılmaz” laflarına da pek inandığımı söyleyemeyeceğim doğrusu, birbirini bu kadar çok öldüren etle tırnak nerede görülmüş.
Hem Çekoslovakya adı altında birlikte yaşayan Çeklerle Slovaklar “etle tırnak” değil miydi, gül gibi ayrıldılar.
Belki Kürt halkının tümü ayrılmak istemez, o zaman ayrılmak isteyen kısmına bu hakkı tanırsınız.
En azından Kürt halkının bu “hakkı” olduğunu, tercihini istediği yönde kullanabileceğini bilmesi, birlikte yaşamanın “bir mecburiyet” olmaktan çıkması gerek, “mecburiyet” asla ama asla huzur ve mutluluk getirmez, sorun getirir yalnızca.
Bütün mutsuzlukların ve sorunların kaynağı “mecburiyettir” bence, insanları istemedikleri şeye mecbur etmektir, hatta istediğimiz herhangi bir şey bile “mecburiyet” haline gelse bunaltır bizi.
Kürtleri ayrılmaya “mecbur” ederseniz gene sorun çıkar.
Mecburiyeti çıkartalım hayatımızdan, bırakalım insanlar istediklerini açıkça söyleyebilsinler, istiyorlarsa ayrılabilsinler, birlikte yaşayacaklarsa bu özgür iradeleriyle olsun.
Eninde sonunda bu ülkede bu “mecburiyetler” baskısı ve “ayrılıkçılığın” yasak olması bitecek.
Bir an önce bitirip, sözü bu ülkede yaşayanlara bırakın.
Kararlarını versinler.
Biz huzurlu bir hayat göremedik bari bizden sonrakiler öyle bir hayat yaşasınlar.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları














































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018