Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
BİLDİRGE İLE GELEN
18.01.2016
2111

 Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifinin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirgesi demokrasi mücadelesine soluk getirdi. Bildirge ile gelen bu soluğa ihtiyacımız vardı.

Doğuda güney doğuda baskıya, sindirmeye, saldırıya maruz kalan insanlar sahipsiz olmadıklarını, bu ülkenin bir vicdanı olduğunu bu bildirge ile gördüler. Keşke bildirge bu kadar gecikmeseydi. Keşke Doğuda, Güney doğuda yaşananlara karşı bu dik duruşu, tepkiyi akademisyenlerden önce CHP, Barolar, odalar, iş çevreleri dile getirebilseydi.

Keşke bildirgede bu kirli savaşın partneri PKK da kınanmış olsaydı. Bu belki eleştirilmesi gereken bir eksiklik, ama bildirgede PKK saldırılarına sahip çıkıldığını gösterir bir işaret de yok. Bu işaret olmasa da PKK’ya dönük eleştiride bulunmamaları akademisyenleri işbirlikçi yapmaya yeter mi?

Cumhurbaşkanının akademisyenlere verdiği tepkinin ardından mafya lideri Peker, akademisyenleri oluk oluk kanlarını akıtmakla tehdit etti. Bundan dolayı eleştirildiğini duymadık. O zaman bu da mafya liderini aynı düz mantıkla işbirlikçi mi yapıyor? Mafya lideri ile aynı kulvarda görünmek birilerini neden rahatsız etmiyor?

Doğuda olup bitenlerden sadece PKK mı sorumlu? Dün çözüm sürecinde partneriniz olan bugün savaş sürecinde partneriniz. Çözüm süreci de, çatışma süreci de sonuçta size yaradı, seçim sonuçları ortada. Süreci yöneten kim, çatışmayı dağdan kente indiren kim? Akademisyenler savaşı durdurmayı kendilerini yönetenlerden istemeyecekti de kimden isteyecektiler? Akademisyenlerin PKK’ya silah bıraktırma güçleri var mı?

Ölülülerin günlerce sokakta kaldığı, insanların gündelik ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldikleri, keskin nişancıların çocuk, kadın, yaşlı, basın mensubu demeden kurşun yağdırdıkları, insanların evlerini barklarını terk etmek zorunda kaldıkları şiddetin her geçen gün daha da tırmandığı koşullarda neler olup bittiği ile ilgili neden insanları yeterince bilgilendirmiyorsunuz? Kim şu “keskin nişancı” denen adamlar?

Doğan grubunun da kontrol altına alınması ile basın tam anlamı ile abluka altında. 1128 akademisyenin iktidarı “saldırı ve sürgün politikalarından, sokağa çıkma yasaklarından vazgeçmeye, insan hakları ihlalleri sorumlularını cezalandırmaya” çağıran bildirgesi aslında bu kadar etkili olmaya bilirdi. Yarattığı etki bakımından Cumhurbaşkanının refleksine bildirge çok şey borçlu.

Bildirgeye imza koyanlar PKK yanında yer almakla, PKK saldırılarına destek olmakla suçlandı. “Kapkaranlık, zalim, alçak, aydın müsveddeleri” tanımlamaya bakar mısınız? Kim bunlar; ülkenin önde gelen aydınları akademisyenleri? Haklarından gelmeleri için YÖK üniversite senatoları, yargı organları göreve çağırıldı. Eskiden “Yargıya müdahale” diye bir suç; yargı bağımsızlığı, yargı tarafsızlığı diye bir takım kavramlarımız vardı. Ne hale geldik.

Görevlendirme üzerine üniversite senatoları, yargıçlar harekete geçmekte gecikmediler. Akademisyenler evlerinden gözaltına alınmaya, haklarında soruşturmalar açılmaya başlandı. Dünyanın yaşayan tanınmış felsefecilerinden Noam Chomski’ye bile sataşıldı. Bu da olayın uluslar arası platforma taşınmasını kolaylaştıran bir rol oynadı.

Bütün dünya harekete geçen cadı avını izlemeye başladı.

Tepkiler gecikmedi. Chomski ve dünyaca ünlü 100 akademisyen Türkiye’yi Kürtlere baskı uygulamakla, çocuk ve sivil ölümlerine neden olmakla, IŞID’a destek olmakla suçlayan bir bildirge yayınladılar. ABD Ankara büyük elçisi, akademisyenlerin PKK ile birlikte hendek kazmaya davet edilmesine “şiddet ile ilgili endişelerin ifade edilmesi ihanet ile eş değer değildir” diye karşı çıktı. Avrupa Birliği Komisyonu sözcüsü “yaygınlaşan gözdağı atmosferine” dikkat çekti. Oldu olacak ABD büyük elçisini de PKK ile hendek kazmaya davet edin. Ülkeyi dünyanın gözünde ne hallere düşürdüğünüzün farkında mısınız?

Türkiye’de de 400 aşkın sinemacı 553 edebiyatçı akademisyenlere destek mesajları yayınladılar. Ülke ve dünya kamuoyundaki bu ilgili birilerini ürkütmüş olmalı. Gözaltına alınan akademisyenler dün birer birer serbest bırakıldılar. Bu umut verici bir gelişme.

Basına yönelik ablukanın, Doğuda ve Güneydoğuda saldırıların seçim sonrasında ağırlaşarak sürmesi rastlantı mı? 1 Kasım seçim sonuçlarının başkanlık sistemine geçmeye yetmiyor oluşu ile bu saldırıların yakından ilgisi olmasın? İçine girilen anayasa değişikliği sürecinden altı ay içinde sonuç çıkmaması gerekçe gösterilerek sumen altından çıkarılacak anayasa ile başkanlık sistemini referanduma götürmenin hazırlıkları yapılıyor olmasın? Hatta yeni bir secim hesapları yapılıyor olmasın? Malum ülkeyi başkanlık yolunda zorlamanın yolu MHP ve HDP’yi baraj altında bırakmaktan geçiyor. Ülke ortamına şiddet hâkim oldukça bu senaryonun gerçekleşme olasılığı artıyor, bu deneyimle sabit.

İçine sürüklendiğimiz şiddet ortamından iktidar kadar muhalefet de sorumlu. CHP, bagajındaki anayasanın değiştirilemez ilkeler yükünden, HDP’de geleceğini PKK’ya ipotek etmekten bir an evvel kurtulmalı. Kürt sorunun çözümüne katkı sunmanın da, Türkiyelileşmenin de yolu buralardan milliyetçi ayak bağlarından kendini kurtarmaktan geçiyor. Demokrasi güçleri cephesinde bir araya gelmek gerekiyor; diktatörlüğe doğru sürüklenişi önlemenin yolu bu.

Umarız 1980 sonrası 1402’lilerin başına gelenler bugün 1128 akademisyenin başına gelmez. Bu bildirgeye imza atan akademisyenler üniversitelerden atılırsa Türkiye’yi karanlık günler bekliyor.

Saldırılar karşısında akademisyenlere destek vermek bugün çok önemli.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar