Alper GÖRMÜŞ
Mustafa Balbay’ın milletvekilliği adaylığı, CHP’liler tarafından, malum, coşkuyla karşılandı... Balbay’ın Ergenekon sanığı olmasından rahatsızlık duyanlar bile onun adaylığını, mesela Mehmet Haberal’ınkinden daha “kabul edilebilir” bulduklarını gizlemediler. Hatta bu tavrın bazen “adaylığını sempatik bulma” noktasına vardığı dahi oldu...
Ben, İzmir’deki “maske” hadisesinden beri, “Mustafa Balbay sırf gazetecilik yaptığı, sırf muhalif olduğu için tutuklandı” mugalâtasına karşı “maskesiz” bir yazı yazmayı planlıyordum, bir türlü fırsat bulamadım, kısmet bugüneymiş. (Duymayanlarınız vardır: CHP’nin İzmir’deki aday tanıtımında Mustafa Balbay’ın adı okununca, partililer yüzlerine kâğıttan yapılmış Balbay maskeleri takmıştı.)
Özde Balbay, sözde Balbay...
Balbay’ın “sırf gazetecilik yaptığı için” tutuklu olduğuna dair efsaneyi, başlıca iki kategoriden insan kümesi taşıyor...
Birinci kategoride, onun 28 Şubat’tan beri ordu içindeki darbeci kesimlerle giriştiği al takke ver külah ilişkisini bilen, fakat bunda hiçbir sorun görmeyenler (yani “‘baş düşman’ AKP’yi kim, hangi yöntemle ‘imha’ ederse etsin, benim dostumdur”cular) yer alıyor.
İkinci kategori ise, 12 Mart’ın 40. Yıldönümü toplantısında Hasan Cemal’e hayretini ifade eden genç kız gibilerden oluşuyor (“Gerçekten öyle mi? Solcu aydınlar darbelere destek mi verdiler? Bu benim için yeni bir şey...”). Yani, Balbay’ı “solcu bir gazeteci” olarak bilen, başka da bir şey bilmeyenler...
İkinci grupta yer alan kişilerin, Balbay’ın, Ergenekon iddianamesine giren “günlükler”inden habersiz olmaları gerekiyor. Çünkü o günlükleri okuyan ve mezhebi darbe destekçiliğini kaldıracak kadar geniş olmayan birinin, “Balbay, sırf gazetecilik yaptı diye tutuklandı” tezini savunmaya devam etmesi imkânsız...
Demek ki, çok sayıda insan –ilk bakışta fazlasıyla anlaşılmaz görünse de- o günlüklerden bîhaberdir. Bunun nedeni, bu insanlarla Balbay’ın gerçek “siyaset”ini gösteren o günlükler arasına çekilmiş “perde”dir.
Normal bir ülkede, bu günlükler olağanüstü bir ilgi görür ve neticede aşağı yukarı şöyle bir kamuoyu algısı hâsıl olurdu: Mustafa Balbay gibi “solcu” olduğunu söyleyen ve ağzından “demokrasi” sözcüğünü hiç düşürmeyen biri bile demokratik meşru siyasete kast edenlerle böyle bir ilişkiye girmişse, bu ülkede kimbilir daha neler olmuştur!
Fakat böyle olmadı! Sözünü ettiğim “perde”yi gerenler, darbesever “özde Mustafa Balbay” yerine solcu ve demokrasi savunucusu “sözde Mustafa Balbay” imajını dudak uçurtan bir başarıyla öne çıkardılar ve benimsettiler.
Bu imaj operasyonunun temel entrikası, Balbay’ın, darbecilerin “Yakındır, tepelerine bineceğiz” yollu açık mesajlarını sadece kaydetmekle yetindiğini ustalıkla zihinlere yerleştirmekti.
Operasyoncular, tabii ki bunun “sorunlu” bir gazeteci pozisyonu olduğunu kabul ediyorlardı. Fakat bunu da abartmamak gerekirdi! O notları belki de “sonradan kitaplaştırmak üzere” tutmuştu!
Bunları savunanlar da kendilerine gazeteci diyordu. Onlara bakarsanız, gazeteci, izlediği olaylardan bir kısmını haberleştirirken, bir kısmını da “sonradan kitaplaştırmak üzere” kendine saklayabilirdi!
Bu tuhaf tez, belki magazin vb. türü kamusal önemi zayıf haberler için geçerli olabilirdi. Fakat, bir darbe faaliyetini haberleştirmeyip “sonradan kitaplaştırmak üzere” kendine saklamak, ortalığa dehşet saçan bir mafya örgütlenmesinin faaliyetlerini benzer bir muameleye tâbi tutmak gibi bir şeydi. Siz, kitabınızı bastırana kadar kimbilir kaç kişi ruhunu teslim edecektir!
Neyse... Bu zırvalara laf yetiştirmeye çalışmak bile saçma... Gelelim asıl mevzuumuza, yani “parlamenter Balbay’ın ‘sivil’ elerjisi”ne...
“Komutan Cumhurbaşkanı’nın arkasında... Yakıştı mı?”
Daha önce birkaç kez Balbay’ın tuttuğu darbe notlarından örnekler vermiştim... Bugün ise, “sivil”liğin mabetlerinden biri olan (olması gereken) Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne seçilmesini garantileyecek bir sıradan aday gösterilmesi vesilesiyle, Balbay’ın aklının da kalbinin de “sivil”likten değil üniformadan yana olduğunu gösteren notlardan örnekler vereceğim...
Başlayalım...
Balbay, 15 Ocak 2000’de biri emekli üç orgeneralle (Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş, Kurmay Başkanı Necdet Timur, emekli Orgeneral Doğu Aktulga) yediği öğle yemeğini anlatıyor... Yemeğin “litemotif”i (konu laiklik olduğu için) siyasetçilerin ancak “sopadan anlayacağı”dır...
Ateş: Türk Silahlı Kuvvetleri bu konuda milim ödün vermez. Ancak işin merkezi Meclis. Önce Meclis’in bu konuda duyarlı Meclis olması lazım..
Aktulga: Bu Meclis mi komutanım.
Ateş: Evet bu Meclis. Başka Meclis yok. Meclis’in laiklik konusunu artık tartışılır hale getirmekten çıkarması lazım.
Toplantının yegâne “sivil”i Balbay, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın “Meclis” vurgusundan rahatsız olur. Araya girer ve sorar:
“Herşey daha kötüye giderse, toplumun öteki kesimlerinde de beklenen canlanma olmazsa, Silahlı Kuvvetler ne yapar?”
Orgeneral Ateş, bu soruya Balbay’ı sakinleştirecek bir cevap verir. Gazeteci, cevabı şöyle not eder: “Gereğini yapar. (Biraz duraksayıp, yeniden) Yapar...”
Devamında:
Aktulga: Komutanım bu iş sopayla olur, öteki yollar boşuna..
Ateş: (Gülümseyerek) Sen beni kötü yola iteceksin...
Günlüklerde yok ama, tam bu noktada üç general ve bir “sivil”in kahkahayı patlattığını güvenle öne sürebiliriz...
Fakat Balbay yine de askerlerin sivillere karşı yeterince had bildirici olmadıkları düşüncesindedir... Sözü alır ve şöyle der:
“Ancak siyasilerin de TSK’yi ikinci plana itme planı dikkati çekiyor... Demirel, Kıvrıkoğlu’nu konuşma kürsüsünün arkasına alıyor, şık bir fotoğraf çıkmıyor... Dışarıdan görünen bu... Siz ne dersiniz?”
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ateş, hak verir Balbay’a:
“Söylediklerinizin tümünün farkındayız... Komutanın (Kıvrıkoğlu) böyle hareket etmemesi gerektiği yönünde değerlendirmemiz oldu... Örneğin Cumhurbaşkanı bizi Iğdır’a çağırdı... Tüm komutanlar oradayız. Kürsüye çıkınca bize seslendi, ‘yanıma gelin’ dedi. Komutan (Kıvrıkoğlu) gitti. Ben gitmedim. Öteki arkadaşlar da yönelikler, ‘arkadaşlar ben çıkmıyorum’ dedim. Onlar da çıkmadılar. Kürsüde Demirel’le komutan oldu...”
Dikkat edin, henüz 2000’deyiz, iktidarda DSP-MHP-ANAP “laik koalisyon”u var ve Cumhurbaşkanı da, 28 Şubat’ın hâmisi Süleyman Demirel... Bu koşullarda bile “solcu ve demokrat” gazeteci “Olmadı” diyor, “Yakışmadı” diyor: Koca Genelkurmay Başkanı sivil Cumhurbaşkanı’nın arkasında; olacak şey mi?!
Balbay, bundan üç ay kadar önce, 31 Ekim 1999’da, Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nu aynı nedenle yine ayıplamış, Orgeneral Necdet Timur da ona hak vermiştir:
Balbay: Yeri gelmişken, Kıvrıkoğlu’nun da Kosova’da, Bakü’de hemen Demirel’in yanında yer alması biraz manidardı...
Timur: Orada çerçeveye girmeyecekti... Adam nutuk mu çekiyor, sen git Kosova’daki birliği denetle... Bakü’deki garnizonu ziyaret et... Aynı kareye girmesi pek olmadı...
“Bari bir mesaj” ve “bu defa uzun kalın...”
5 Kasım 2002... Yani AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 3 Kasım seçimlerinden sadece iki gün sonra...
“Aynı gün saat 19:00 sıralarında Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman aramama yanıt verdi. (...) Dikkatle izlediklerini, başlangıçta hemen tepki vermenin uygun olmayacağını söyledi, en azından bir mesaj deyince, o olabilir dedi. 10 Kasım var önümüzde, o olabilir dedi...”
“Hemen tepki vermek doğru olmaz” diyen generali gazeteci zorluyor: “En azından bir mesaj...”
Ben buna ekmeğini taştan çıkaran gazetecilik derim işte... Bir taşla iki kuş: Hem 10 Kasım’a doğru yazacağı “Komutanlardan sert mesajlar bekleniyor” öngörüsü doğru çıkmış bir gazetecilik... Hem sivillerin yiyeceği fırçayla yüreği biraz olsun soğuyacak bir gazeteci...
Sanmayın ki seçimler “irticacıları” işbaşına getirdiği içindir bunca telaş... O tabii telaşı arttırmıştır ama “sivil” gazetecimizin “sivil siyaset” alerjisi, “laikler” iktidardayken de geçerlidir. 31 Ekim 1999’da biri muvazzaf öbürü emekli iki orgeneralle “durum değerlendirmesi”nde (notlardan aynen), Balbay bakın nasıl eleştiriyor askerleri:
“28 Şubat devam ediyor deniyor ama... Durum da ortada... Bence irtica o günlerden daha fazla mesafe aldı. (...) 28 Şubat benzeri durum diyorsunuz, ama bu kez atılacak adım sonuç alıcı olmalı, süreye yayılınca görünen ortada...”
Mustafa Balbay CHP’ye ve TBMM’ye hayırlı olsun!
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025