Alper GÖRMÜŞ
Sırrı Süreyya Önder’in Meclis’teki konuşmasından (25 Temmuz) anlıyoruz ki, Abdullah Öcalan 2015-2016’da Güneydoğu’da bir mücadele unsuru olarak öne çıkan hendek siyasetine kesinlikle karşı çıkmış:
“HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, partisinden milletvekilliği düşürülmek istenen iki isimden Tuğba Hezer’in savunmasını yaptığı TBMM Genel Kurulu’nda Öcalan’ın Doğu ve Güneydoğu’da ‘hendek kazılması’ konusunda sözlerini aktardı.
“Önder, Öcalan’ın İmralı’da, ‘Bir devlet hendeği kabul edemez. Bu onun direkt egemenlik hakkına bir tecavüzdür” dediğini, İdris Baluken ile Pervin Buldan’dan özel olarak ‘Gidin bunu araştırın ve benim tarafımdan kabul edilemez olduğunu her kim yapıyorsa söyleyin’ ricasında bulunduğunu söyledi.” (T24, 25 Temmuz 2017).
O zamanlar, Öcalan’ın sözlerinin hendek kazma işini kim yapıyorsa onlara iletilip iletilmediğini bilmiyoruz. Fakat ancak şimdi telaffuz edildiğine göre, o günlerde bu yaklaşımın Türk ve özellikle Kürt kamuoyunun bilgisi dışında tutulmak istendiği âşikâr. Nedenini kolayca tahmin edebiliriz: İstim üstündeki devrimci mücadelenin yoğunluğuna halel getirmemek!
Bir tür örtülü özeleştiri mi?
Şurada yüz yüze bakıyoruz, üzerinden çok geçmedi ve yazılıp çizilenler de ortada: Bütün “devrimci şiddet” anlarında olduğu gibi 2015-2016’da Güneydoğu’daki “hendekli direniş” karşısında da yüreği pır pır eden Türk ve Kürt solcularının sayısı hiç az değildi.
Peki, o günlerde bu hissiyatın dışında kalamayan HDP’lilerin bugünlerde başlattıkları pasif “direniş nöbeti” aynı zamanda bir özeleştiri mi? İki eylem türü arasındaki karakteristik fark, geniş Kürt kesimlerden bile destek bulmayan hendek kazma eylemlerinin dolaylı yoldan reddi anlamına geliyor olabilir mi? Bu yeni eylem çizgisine bakarak, bundan böyle legal Kürt siyasetinin bu türden şiddet yüklü eylemlerden uzak duracağı tahminini yapabilir miyiz?
Bence, bu direniş nöbeti hendek tarzı eylemlere yönelik bir özeleştiriyse bile açık, kesin ve ilân edilmiş özeleştiri süreçleri yerine böyle imâlarla örülü bir özeleştiri modelinin benimsenmesi, iyimser olabilmeyi engelliyor. Çünkü solun şiddetin tarihsel rolüne dair temel kavrayışı (“şiddet yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir”) hâlâ etkili ve onunla köklü bir biçimde hesaplaşabilmenin sayısız zorluğu var.
Olgular da iyimser kılmıyor
Öte yandan pratiğe, olgulara baktığımızda da iyimser olmak güç görünüyor. Çünkü yakın tarihte Kürt siyasetinin şiddete dayalı eylem tarzına yönelik özeleştiri yapıyormuş izlenimi veren hamleleri her defasında sönümlenmiş, onun yerini şiddet içeren radikal eylemlere yönelik açık ya da kapalı övgüler almıştı.
Bu yazıda, bu tür hamlelerin en öğretici olanlarından birini hatılatarak hafıza tazelemek istiyorum: 2011 Ocak’ında, Mısır’da Hüsnü Mübarek rejimine karşı gelişen Tahrir gösterilerinden aldığı ilhamla Kürtleri pasif direnişe davet eden Abdullah Öcalan’ın sesi tıpkı hendek savaşlarındaki çağrısı gibi akim kalmış, şiddet bir kez daha Kürt siyasetinin temel eylem biçimi olarak başrole kurulmuştu.
Tahrir ve Öcalan
Mısır’daki Tahrir direnişinin hiçbir şiddete başvurmaksızın dünyanın en köklü diktatörlüklerinden birini devirmesinin, devlete karşı 30 yılı aşkın bir süredir sonuçsuz bir savaş yürüten PKK’nın eylem stratejilerine dair bir tartışmayı alevlendirmemesi düşünülemezdi.
Çünkü Mısır’daki direniş, bilhassa da onun özgün pratiği (bir meydanda toplanmak, asla şiddete başvurmamak ve talep yerine getirilene kadar sabırla beklemek) evrensel ölçülerde rağbet görmüştü. Bu pasif direniş tarzının birçok başka mücadeleye de ilham kaynağı olacağı, bu arada Türkiye Kürtlerinin eline baş edilemez bir araç sunacağı açıktı.
Nitekim Abdullah Öcalan Tahrir sürecinin başlamasından 10 gün kadar sonra (henüz Mübarek devrilmemişti) İmralı’dan dışarıya şu mesajı iletti:
“Örneğin Diyarbakır’da halk, Mısır’daki gibi günlerce sokaklardan ayrılmazsa, taleplerini dile getirirse, işte o zaman barış gelir, bakın bakalım o zaman AKP kalır mı kalmaz mı, işte o zaman Erdoğan’ın kendisi bu sorunun çözümünü talep edecektir. Ayrıca Diyarbakır’da milyonlarca kişiyi biraraya toplayacak güçleri de vardır. Bu yöntem de bir özsavunmadır. Ben burada tahrikçilik yapmıyorum. Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümünün yollarını arıyorum.”
Öcalan’ın önerisi dışarıda derhal yankı buldu. O zamanın legal Kürt partisi Barış ve Demokrasi Partisi (PDP) Başkanı Ahmet Türk “sivil itaatsizlik” çağrısında bulundu ve “Panzerler bizi ezseler dahi hiçbir eyleme karşılık vermeyeceğiz” dedi; ardından Diyarbakır’da “demokratik çözüm” çadırları kuruldu. (Ne var ki işler tam öyle gitmedi. O kadar ki, Abdullah Öcalan bir aşamada devreye girmek ve “Taşa sopaya gerek yok” demek zorunda kaldı.)
Yani, siyasi mücadeleyi “şiddetsiz” götürme konusu, “yüz yıllık şiddet”in coğrafyasında o kadar da kolay bir şey değildi. Sivil itaatsizlik, Ahmet Türk’ün başta çizdiği çerçevede kalsa, hükümet ve devlet asıl o zaman ne yapacaklarını bilemeyeceklerdi ama, olmuyordu işte; şiddetsiz eylemin tadı olmuyordu!
Devlet, eylemin hangi türünü sever?
Hiç kuşkusuz “sivil itaatsizlik”in “Tahrir tarzı”nda yürütülememesinde, devletin, nasıl mücadele edeceğini bilmediği pasif direnişi çığırından çıkartıp, nasıl mücadele edeceğini çok iyi bildiği aktif saldırı haline getirebilmek için giriştiği kışkırtıcılığın da rolü vardı. Bir fotoğrafı hiç unutamıyorum: Polisler “demokratik çözüm” çadırlarından birini boşaltmışlar, her nedense katlamadan, kazıklarından tutarak götürüyorlardı... “Çözüm çadırı” dört kişinin arasında tıpkı bir tabuta benzemişti... Çok düşündürücü, ürpertici bir fotoğraftı.
Sonunda, olmadı. Devlet “çözüm çadırları”nı söktü, Kürtleri bir kez daha en iyi iyi bildiği yöntemle mücadeleye kışkırttı.
PKK’ya gelince... Başbakan Erdoğan’ın “Sivil itaatsizlik değil, sivil iradesizlik” diyerek direnişin gerçek sahibi olduğunu imâ ettiği PKK, aslında eylemlere şöyle gönülden, okkalı bir destek vermemişti. Sanki pek de hoşlanmamıştı bu işten... Ve eylemler söndü gitti...
Bu yazının ana temasına dönersek, şu kadarını güvenle söyleyebilirim: 2011’deki sivil itaatsizlik eylemleri solda, 4-5 yıl sonra gelecek hendek savaşlarının yarattığı heyecanın zerresini bile yaratamamıştı.
Devlet bu tür eylemlerden korkar, doğru ama...
Direniş Nöbeti’ne katılan HDP milletvekillerinden Behçet Yıldırım, “Devletin böylesi eylemlerden çok korktuğunu, halk ile buluşmalarının bu nedenle engellendiğini” söylemiş. (Şu an itibariyle polis parkta pasif direniş yapan milletvekillerinin etrafını bariyererle çevirmiş durumda ve içeriye kimsenin girmesine izin vermiyor.)
Hiç şüphesiz son derece doğru bir tespit. Şayet ortada meseleyi çözmek için konulmuş karşılıklı bir irade yoksa, yani “savaş” evresindeysek, gerçekten de devletin muhatabında görmek istediği eylem biçimi bu değildir. O koşullarda devlet şiddet tokuşturmayı yeğler. Fakat bunu bilmek yetmez ki, marifet, bu bilgiyi, kışkırtmaya gelmeyip pasif-barışçı mücadele biçimlerinde ısrar etmek için kullanabilmekte...
Bakalım bu defa ne olacak?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025