Alper GÖRMÜŞ
Levent Kırca’nın Hülya Avşar hadisesinden önceki hadisesinin (Ali Poyrazoğlu hadisesi) ardından Aktüel için kaleme aldığım Kırca portresi “Önümüzdeki dönemde yeni Levent Kırca hoyratlıklarına hazır olmalıyız” cümlesiyle bitiyordu.
Hep birlikte şahit olduk, aynen öyle oldu ve hiç kuşkunuz olmasın, devamı da gelecek.
Kendi yarasını başkalarını yaralayarak tedavi edebileceğini sanmak ne büyük yanılgı; Kırca’nın ikide bir ortaya seriverdiği hoyratlığının nedeni bu bence...
“Kötü günler insanın karakterinin turnusol kâğıdı ve Levent Kırca, kötü günlerinde hiç iyi bir sınav vermiyor...”
Böyle yazmıştım sözünü ettiğim portrede... Keza, mesleğindeki eski başarısını sürdürebilseydi, Kırca’nın böyle hoyrat bir portre çizmeyeceğini savunmuş, bu kanaatimi temellendirmeye çalışmıştım.
Karakterinden kaynaklanan “yaralama ihtiyacı”nı açığa çıkaran şey yalnızca son yıllarındaki mesleki başarısızlığı değil... Yine son yıllarında benimsediği dışlayıcı, kaba siyasi çizgi de rol oynadı bunda. Sonuçta, işte bugünkü Levent Kırca çıktı ortaya.
Ocak 2012’de Aktüel’de yayımlanan “Karakteri kaderini belirledi” başlıklı Kırca portresini, tam zamanıdır diyerek Taraf okurlarının da dikkatine sunmak istedim...
***
“Karakter insanın kaderidir” demiş Herakleitos...
Bu sözü bilmiyordum; Taraf gazetesinin “Telesiyej”i, Levent Kırca’nın “frenlerinin neden bu kadar boşaldığını” anlamaya ve anlatmaya çalıştığı yazısını bu cümleyle bitirmişti, oradan öğrendim.
Aslında ben Levent Kırca’nın “onu da mı yapmış” şaşkınlığıyla karşıladığım son tuhaflığını da“Telesiyej”den öğrendim:
“Levent Kırca, frenleri boşaltmış giderken de Fox Tv’nin Süper Kulüp magazin programında; sadece Ali Poyrazoğlu’nun değil, başka bazı ünlü kimselerin bir zamanlar internette yayınlanmış özel hayatlarından pornografik görüntülerin de elinde bulunduğunu, o kişilerin adlarını da vererek zevkle açıklıyor! Onların seks görüntülerinin taklitlerini yapıyor, üç-beş tane gariban muhabir çocuğu güldürünce, daha da coşuyor; bütün başarısızlıklarını, yetersizliklerini başarıya çevirdiğini düşünüyor.”
Kendi yarasını başkalarını yaralayarak tedavi edebileceğini sanmak ne büyük yanılgı... Levent Kırca,2000’li yıllarda girdiği düşüş sürecinin geri dönüşsüz olduğunun farkına vardıkça, başarısı sürerken açığa çıkmayan karakteri görünür hâle geliyor ve onun kaderini belirliyor.
Yine de ben, bazı hayatların, karakterle kader arasındaki bu determinizm kuvveden fiile çıkmadan başlayıp bitebileceğine inanıyorum. Diyelim Levent Kırca eski şaşaalı günlerini yaşamaya devam etseydi, onun kötücül karakterini açığa çıkartan “porno takipçiliği” hadisesiyle karşılaşmayacaktık.
Kötü günler karakterin turnusol kâğıdı ve Levent Kırca, kötü günlerinde hiç iyi bir sınav vermiyor.
“Olacak O Kadar”: Eskiler, yeniler...
Levent Kırca’yla ilgili bir portre yazmaya karar verdiğimde, tahmin edebileceğiniz gibi işe önce eski ve yeni “Olacak O Kadar”ları izleyerek başladım.
Herkesin söylediklerini söyleyerek başlayayım:
Doğru, yeniler eskilere kıyasla insanın midesini ağrılara gark edecek kadar didaktik...
Doğru, eskilerin metinleri yenileriyle kıyas kabul etmeyecek ölçüde incelikli...
Doğru, eskiler yenilerden çok daha eğlenceli...
Fakat benim asıl söylemek istediğim şey başka... Fark ettim ki, eskiler çok daha sıcak, çok daha rahat, çok daha sevecen. Yenilerde hâkim duygu öfke: Öyle ki Levent Kırca’nın o yıllardan bu yıllara değişen ruh dünyasını bu karşılaştırmayı yaparak da izleyebilirsiniz...
Mesela bugün aynen yayınlansa bir tazelik duygusuyla izlenebilecek olağanüstü “Statüs memurüs belgeseli” ile ona nazireyle son yıllarda üretilmiş “Türkler belgeseli”ni karşılaştırırsanız, eski“sevecenlik”le yeni “öfke” neredeyse elle tutulur biçimde seriliverir önünüze...
Fakat yeni “Olacak O Kadar”lardaki şefkatsizliğin ve acımasızlığın zirvesini hiç kuşkusuz “taş atan çocuklar” skeci oluşturur...
Skeçte Maho ile karısını ve onların üç erkek çocuğunu bir odada görürüz. Çocuklar oturdukları yerden sırasıyla kalkarlar ve babalarına tekmil verirler: “Babo, eylemde taş atmışam üç lira kazanmışam...”, “Babo, polisi taşlamışam iki lira kazanmışam...” Maho her birinden paraları alır, ne var ki suratı ekşimiştir, belli ki miktarlardan memnun değildir. Çocukları ertesi günkü eylemlere katılacakları gerekçesiyle erkenden yatmaya gönderir, sonra karısına döner: “Biraz erken yatak da bir çocuk daha yapak, para getirsin...”
Skecin devamında bir kahvede görürüz Maho’yu... Yurdun çeşitli yerlerinden kaçırılıp getirilen ve“çok iyi taş attığı söylenen” çocuklar açık artırmaya çıkarılmışlardır.. Kimi 90, kimi 200 liraya“müzayede”ye katılan alıcılara pazarlanırlar.
Bu sosyolojik körlük, sonunda tahammülfersâ bir didaktik tavırla sona erer: İzleyenlerin, skeçten anlatılanları anlamamış olabilecekleri düşüncesiyle, Maho, masayı kendisiyle paylaşan arkadaşına durumu izah eder: “Ula buralardaki eylemlerde çocuklara taş attırmak eyi para getiriyi... Dur hele iki çocuk da ben kapayım şuradan...”
En güzeli de şu: Çocuklar pazarlanırken, ekranın altında bir şerit belirir. Orada okuduğumuz şey şudur:“Bayrak yaz 4740’a gönder, anlı şanlı bayrağımız cebinize gelsin.”
Dışlayıcı mizahının kaynakları
Deniyor ki, Levent Kırca kendini yenileyemedi, eski tarz mizah anlayışında ısrar etti ve saha dışında kaldı...
Ben, bu izahın Levent Kırca gerçeğinin bir kısmını ve daha az önemli bir kısmını açıklayabildiğini düşünüyorum. Doğru, tarzı “eski” ama, sonuçta dünyanın en vasat mecrasından, televizyondan söz ediyoruz; eh, Türkiye’nin televizyon izleyicilerinin estetik arayışları da kanatlanmış uçuyor değil yani... Bence mesele asıl Levent Kırca’nın karakterinden ve politik tercihlerinden kaynaklanıyor... Kırca “muhalif mizah” yaparken, kendi gibi düşünmeyen sıradan insanlarla da hesaplaşıyor, onların“cahilliklerini” yüzlerine vuruyor ve rahatlıyor. Tabii doğal olarak “cahiller” de rahatsız oluyor.
Mesela “Türkler belgeseli”nde uzun uzun Türklerin yol yordam bilmezliğinden, saygısızlığından, gayrı medeniliğinden söz edildikten sonra finalde bir seçim sandığı çıkar karşımıza... Belgeselin anlatıcısı (ki o da bizzat Levent Kırca’dır) şöyle der tok bir sesle:
“Bu belgeselimizde size Türkiye’yi ve Türk insanını tanıtmaya çalıştık. Türk insanı, başlarına gelen bunca olaydan hiç kimseyi sorumlu tutmaz ve gidip oyunu aynı yere atar...”
Gördüğünüz gibi, Kırca’nın geldiği yer “bidon kafalar”ın, “göbeğini kaşıyan adamlar”ın müelliflerinin yanıdır.
Bu noktaya çok hızlı gelmesi de şüphe yaratmıyor değil... En azından ben onun nefretini Emin Çölaşan’ların, Bekir Coşkun’ların, Yılmaz Özdil’lerin nefreti kadar samimi bulmuyorum. Daha 2006’da Yeni Şafak’a verdiği bir söyleşide “Türkiye iyi yönetiliyor mu” sorusuna şu cevabı vermişti:
“Hükümet şu anda yapılabileceklerini yapıyor. (...) Ben bugünkü hükümetin genel anlamda çalışkan olduğunu düşünüyorum, çalıştıklarına inanıyorum. Tayyip Erdoğan’ın dürüst olduğuna inanıyorum.”
Bu kadar öfke nasıl taşınır?
Kişisel başarısızlıktan kaynaklanan bir öfke hâli ve dışlayıcı bir politik çizgi tercihi: Bence Levent Kırca’yı bugünkü tatsız pozisyonuna taşıyan iki temel etmen, işte bunlar.
Hangisi daha önemli diye sorarsanız, “birincisi” derim... Çünkü başarısını sürdürseydi küsmeyecek, öfkelenmeyecek, toplumun “yanlış partilere oy veren” geniş kesimlerine düşman olmayacak ve dolayısıyla da “ultra ulusalcı” bir tiyatro adamı hâline gelmeyecekti.
Tabii başarısızlığında, eskiye takılıp kalmasında kendi formasyonunun sınırlılıklarının da payı var. Daha dolaylı, daha ince bir mizah daha geniş bir formasyonu, toplumdaki sürekli değişimi kavrayabilecek sahici bir ilgiyi ve ezberlerinden kurtulabilme cesaretini gerektirir. Bunlar kolay şeyler değil, çalışmayı gerektirir. Oysa eski usul gitmek ve böylece bütün bu “yük”lerden kurtulmak da mümkün, ki Levent Kırca işte bu kolay yolu seçti.
Ona bu yolda yürüme cesaretini veren şey de hiç kuşkusuz toplumda böyle dışlayıcı ve kaba bir“ulusalcı” mizahın müşterisinin bulunmasıydı.
Ekşi Sözlük’ün Levent Kırca maddesinde “Tamam, ben de izleyemiyorum ama RTE’nin ağzının payını bir tek o verebiliyor” türünden o kadar çok “entry” var ki...
Levent Kırca, kendi kişisel öfkesi yetmezmiş gibi bir de bu dışlayıcı politik öfkeyi taşıyor; bir insanın bunlarla birlikte sakin ve huzurlu bir insan olarak kalabilmesi imkânsız.
Önümüzdeki dönemde yeni Levent Kırca hoyratlıklarına hazır olmalıyız.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025