Atilla YAYLA
Uzun vadede fikirlerin ülkelerin alacağı şekil üzerindeki etkisi her türlü izahtan vareste. Fikir bakımından fakir toplumlar neredeyse her bakımdan daha geride kalmaya mahkûm. Günlük olayların hayhuyu içinde bu gerçeği bazen unutuyoruz ama, bereket versin ki, bizi silkeleyip, fikirlerle daha çok meşgul olmaya itecek insanlar ve çalışmalar çıkıyor. Genç akademisyen Volkan Ertit bu nitelikte bir insan. Akademik hayatta nasıl engellenmek istendiğini iyi bildiğim Ertit yoluna devam ediyor. Son iki yılda verdiği eserlerle ezberleri bozuyor ve bizi derin düşünceye davet ediyor. Ertit, Liberte Yayınları (2014) tarafından yayımlanan yazıdaki başlıkla isimlendirilmiş eserinde mutlaka dikkate alınması gereken tespitler ve analizler yapıyor.
Ertit sekülerleşmeyi “belli bir zaman dilimi içinde dinin, dinimsi yapıların ve halk inançlarının toplumsal düzeydeki prestijlerinin ve topluma etki etme güçlerinin göreli olarak azalması” şeklinde tanımlıyor. Tanımdan da anlaşılacağı gibi, sekülerleşme ne dinin tamamen yok olması ne de sıklıkla karıştırıldığı gibi laikleşme anlamına geliyor.
Ertit’e göre sekülerleşen bir toplumda bireyler hâlâ bir inanç sahibi olabilir, dinî ritüellerini yerine getirebilir ve hatta dinî ainanca sahip olanların sayısında düşüş dahi gerçekleşmeyebilir. Zira, sekülerleşme dinsizleşme değildir, dinin günlük hayatta referans noktası olmaktan nispeten uzaklaşmasıdır. Örneğin, eskiden oruç tutan birinin artık oruç tutmuyor olması, eskiden flörte karşı olan birinin artık bu ilişkileri hayatına sokması onların zorunlu olarak dinsizleştikleri anlamına gelmemektedir. Bireylerin eş seçiminde, yeme-içme kültüründe, kıyafet seçiminde dinin daha az etkili hâle gelmesi ile dinin tamamen kişinin hayatından çıkmasının ayrı şeyler olduğunu vurgulayan Ertit’e göre sekülerleşme süreci bireyin öznel inancı ile doğrudan alâkalı değildir. Yine aynı şekilde, devletin tüm inanç gruplarına eşit mesafede olması gerektiğini ifade eden laiklik kavramıyla, dinin toplumun bazı kesimleri için tek belirleyici veya birincil referans noktası olmaktan uzaklaştığını ifade eden sekülerleşme kavramının birbirlerinin yerine kullanılmaması gerekmektedir.
Ertit’in sekülerleşme paradigmasına göre bir toplumda kentleşme oranı artmışsa, bilimsel gelişmeler gündelik yaşama nüfuz edecek kadar yaygınlık kazanmışsa ve baskın ekonomik model özel teşebbüse dayanan endüstriyel kapitalizmse o toplum muhtemelen sekülerleşececektir. Sekülerleşmenin ilk ayağı olan Kentleşme süreciyle Sünni hocaların ve Alevî dedelerin kırsaldaki güçleri azalmakta, eşcinseller gibi oldukça seküler gruplar kentte yaşam alanı bulmakta, evlilik öncesi cinsellik ve flört insanların hayatına daha fazla girmektedir. Ertit’e göre kişilerin mobil hâlde yaşamaya başlayarak farklılıklara karşı daha fazla hoşgörü geliştirmeleri ve kırsaldaki hayatlarının aksine kentlerde kendilerine ait özel alanlar yaratmaları dinin etkisini sınırlamaktadır.
Sekülerleşmenin bir diğer ayağı olan Bilimsel Gelişmeler rasyonel bilinç düzeyini (doğa olaylarını sebep-sonuç ilişkisi içinde açıklama oranını) yükseltirken, doğanın önceden bilinemez tarafları da insanlar tarafından açıklanabilmekte ve doğa kısmen de olsa insan kontrolü altına girmektedir. Modern tıbbın gelişimiyle daha önce dini söylem ve ritüellere ihtiyaç duyulan alanlar daralmaktadır. Kitabın belirttiği gibi, çözümü olan hastalıklarda hastanelere gidilmesi, çözümsüz hastalıklarda insanların dine ya da diğer deseküler yöntemlere başvurması tesadüf değildir.
Sekülerleşme paradigmasının üçüncü ayağı olan kapitalizm ise, ekonomik alanı bir ölçüde dinden uzaklaştırmakta. Ayrıca, kadınları da “iş gücü”ne dönüştürmesinden dolayı dinle yoğrulmuş geleneksel aile yapısının değişmesine neden olmakta. Kapitalizm ile yaşama standardında gerçekleşen yükselme ve küçülen devletin belli “ahlâkî” kodları topluma dayatma gücünün azalması da sekülerleşmenin hızlanmasına neden olmakta.
Ertit ortaya koyduğu paradigmanın ilerici ya da sekülerist olmadığını, bu paradigmanın merkezinde ibadet etme sıklığının yer almadığını, dinsiz bir topluma ulaşılacağının iddia edilmediğini, sekülerleşen toplumların daha mutlu ya da huzurlu toplumlar olup olmayacaklarına dair bir verinin bulunmadığını sıklıkla vurgularken, gündelik yaşamdan ilginç örneklerle sekülerleşmenin ne olduğuna ve ne olmadığına dair kapsamlı bir tablo ortaya koyuyor.
Ertit’in bu tespitleri bize anlatıyor ki, sekülerlik kendiliğindenken, bir merkezî otorite tarafından tasarlanmaz ve uygulanmazken, laiklik bir kurmadır. Bu kurma, Türkiye’de olduğu gibi, eğer iyi yapılmazsa ve din özgürlüğünün aracı olarak görülmez ve uygulanmazsa dindarların hak ihlâllerine uğramasına ve sisteme yabancılaşmasına hatta düşman olmasına yol açabilir. Sekülerleşme ise, dindarlara yeni meydan okumalarla hesaplaşmak ve inanç ve değerlerini yeni şartları kapsayacak yorumlara tabi tutmak için şans verir. Bunu böyle görmeyip faili olmayan sekülerleşmeye devlet üzerinden savaş açmak dini renkli otoriteryen hatta totaliteryen bir siyasal yapılanmanın ortaya çıkmasına yol açabilir.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.04.2021
24.04.2020
12.02.2020
13.11.2019
28.07.2019
28.05.2019
22.05.2019
14.05.2019
12.05.2019
18.04.2019