Berat ÖZİPEK
“Şimdi muhaliflerimizin tek bir ümidi kalmıştır. O da ikimizin kavga etmesi.”
1930’larda Mustafa Kemal’in İsmet Paşa’ya böyle söylediği rivayet edilir.
O yıllarda muhalif olanların böyle düşünmesi anlaşılabilir bir durumdu. Çünkü Tek parti diktatörlüğünde serbest seçimler yoktu ve iktidarın seçim yoluyla değişmesi mümkün değildi.
Bugün iktidarın seçimle değişmesi mümkün. Ama bugün de kendi kronik kifayetsizliğinden dolayı iktidarı daha ileri bir noktadan eleştiremeyen ve dolayısıyla halktan bir türlü iktidar vizesi alamayan CHP-MHP eksenindeki muhalefet, bütün ümidini Erdoğan ile Davutoğlu’nun kavga etmesine bağlamış görünüyor.
Peki bu olur mu?
Muhalefet Erdoğan ve Davutoğlu’nu kavga ettirip AK Parti’yi bölmeyi başarabilir mi?
Kolay sorudan başlayayım: Muhalefetin bunu başarma ihtimali çok düşük. CHP liderinin “boynunuza davulu astılar, tokmak yukarıdaki birisinin elinde… o sizin işinize karışıyor” gibi sözleri, Davutoğlu’nu dolduruşa getirmeye yetmez.
Peki muhalefetin bir türlü yenemediği iktidar partisi, kendi kendisine yenilebilir mi? Onca yıl kader birliği etmiş iki lider bir şekilde kavga edip, her şeyi tarumar edebilirler mi?
Evet, edebilirler. En azından bu imkânsız değil.
Siyasi tarih en yüce ülkülerle yola çıkıp, çok badireler atlatıp, denizler deryalar aşıp, iktidar paylaşımı yüzünden kavga eden kahramanlarla doludur.
Ve bu yüzden yarıda kalıp, ona umut bağlayanları daha kötü bir noktaya düşüren devrimlerle.
İki liderin hikâyesi: Roosevelt ve Taft
İkisi de Cumhuriyetçi Parti’dendi. Yani Amerika’nın muhafazakâr partisinden. Aralarında çok sıcak bir dostluk vardı. Birbirlerine yazdıkları mektuplar bugünkü ölçülerle okunacak olsa, yanlış anlaşılabilecek kadar sevgi doluydu.
Theodore Roosevelt, 1901’de başkan olunca William Howard Taft’i önemli görevlerde yanında tuttu. Yıllar içinde gayet uyumlu çalıştılar ve dostlukları da devam etti. Öyle ki, iki dönem başkanlık yapan Roosevelt, 1908’de üçüncü kez aday olmaktansa, ki o dönemde bu mümkündü, dostu Taft’i aday göstermeyi tercih etti ve bununla da yetinmeyip, onun seçim kampanyasında aktif olarak çalıştı. Ve sonuçta seçim kazanıldı.
Ancak Taft başkan seçildikten sonra bazı şeyler değişmeye başladı. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardı ve Taft de kendi programını uyguluyor, Roosevelt’in başlattığı işleri devam ettirmemek veya onun değer verdiği bazı kişileri görevden almak gibi, Roosevelt’i kızdıran işler yapıyordu. Belki de Roosevelt bir başkan değil, kendi yerine bir arkadaşını seçtiğini düşünüyordu. Derin bir hayal kırıklığı pişmanlığa dönüştüğünde, 1912 yılında yapılacak olan seçimlerde ona karşı aday olmaya karar verdi. Parti tabanında Roosevelt’e destek fazlaydı ama parti liderin denetimindeydi. Partisi Taft’i başkan adayı seçtiğinde ise Roosevelt başka bir parti kurup oradan aday olmaya karar verdi.
Sonuçta ne mi oldu? Muhafazakâr oylar ortadan ikiye bölündü. Roosevelt yüzde 27, Taft yüzde 23 oy aldı. İki partinin toplam oyu yüzde 50 küsur ediyordu ama seçimi yüzde 40 civarında oy alan Demokratların adayı Wilson kazandı.
Ve Cumhuriyetçiler uzun yıllar iktidar yüzü görmedi.
Kim haklıydı? Kendisine başkanlığın yolunu açan ve ondan çizdiği yolda yürümesini bekleyen Roosevelt mi, yoksa başkan olarak otoritesine saygı bekleyen Taft mi?
Muhafazakârların bunu tartışmak için artık epeyce uzun zamanları vardı.
Erdoğan ve Davutoğlu’nun sınavı
Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun içinden geldikleri uzun ve zorlu yolculukta oligarşiyle savaşmak nispeten kolaydı. Türkiye’nin ayrıcalıklı kesimleri, bürokrasisi, sermayesi ve cuntacısıyla da. Onların siyasi temsilcisi olan CHP ile de.
Ama belki de iki liderin asıl sınavı bunlar değildi. Belki onların “imtihanı” yeni başlıyor.
Bu sınavı geçmek için ortalama insanın içindeki en güçlü tutkuyu ifade eden “iktidar”dan daha güçlü bir motivasyon kaynağının olması gerekir. Yeri geldiğinde hakkı olanı yapmaktan geri bıraktıracak; hatta gerektiğinde mevki ve makamından bile feragat ettirecek daha güçlü bir kaynaktan söz ediyorum. Çünkü bazen o iktidar tutkusu, onun hazzı, kendisini yüce ahlaki veya siyasi idealler şekline sokar, insanın gözüne öyle görünür, daha doğrusu insan onu kendisine bile ancak öyle kabul ettirebilir.
İki liderin de bunu bilen bir gelenekten geliyor olmaları, ilk bakışta bir avantaj gibi görünebilir. Ama bilmek, soyut bir ilkeyi kendisine uygulamak bakımından başarıyı garanti etmez.
Bu bağlamda iki liderin zor sınavda karşı karşıya bulundukları en az iki riskten söz edilebilir.
Hükümet sisteminden kaynaklanan sorun
Birincisi, Türkiye’deki hükümet sisteminin yetki ve sorumluluk paylaşımı bakımından arz ettiği dengesizliğin, en iyi niyetli iki kişi arasında bile sorun çıkarma potansiyeli var. Parlamenter sistem ile yarı-başkanlık sistemi arasındaki kararsız denge, cumhurbaşkanı ile başbakan arasında sınır ihtilaflarına sebebiyet verebilecek bir nitelik taşıyor.
Kifayetsiz muhterisler sorunu
İkincisi, her liderin çevresinde kendilerini gösterebilmek için kraldan çok kralcılık yapan, kendi bireysel çıkarının ötesinde bir gündemi olamayacak ölçüde ufku dar, oportünist kişiler olur ve onlar, kendilerini gösterebilmek için abartılı bir gerçeklik algısı yaratmaya çalışırlar. Örneğin Erdoğan’a yakın görünerek Davutoğlu’nu eleştiren, kendisinin ne kadar sağlam olduğunu göstermek için onu “paralel yapıyla mücadelede yetersiz”, hatta “ihanet içinde” göstermeye çalışan milletvekili aday adayları olduğunu biliyorum. Öteki tarafta da tersini yapanlar olabilir.
Bu anlamda iki liderin de işi kolay değil.
Çünkü bir anlamda ikisi de her şeyden önce kendi iç dünyasında, kendisiyle yapacağı savaşı kazanmak zorunda.
Sınavı geçebilmek için
Adalet ve Kalkınma Partisi, bütün eksikliklerine rağmen bu ülkedeki Kemalist oligarşinin aşılmasını ve sistemin demokratik dönüşümünü gerçekleştirecek genişlikte kitlesel tabanı olan tek siyasi güç. Elbette er veya geç, bir gün o da ömrünü tamamlayacak.
Ama yüz yılda ilk defa bu kadar yakınına geldiğimiz Kürt Barışını tamamına erdirmeden, sivil-asker ilişkilerini normalleştirmeden, Alevi Sorunu çözmeden ve seçilmişlerin üstünlüğünü sağlam anayasal güvencelere kavuşturmadan ömrünü tamamlaması felaket olur.
Özellikle İslam coğrafyasında Müslüman demokrat alternatiflerin ezildiği, yenildiği, halkların yerel diktatörler ile El Kaide ve Işid gibi örgütler arasında tercihe zorlandığı ve Batı’dan esen rüzgarların Sisi’lere, Esad’lara yol verdiği bir dönemde bunun olumsuz etkisi Türkiye ile de sınırlı kalmaz.
Roosevelt ile Taft’in durumuna düşmemek mümkün. Bunun için iki liderin de sorumlu davranması gerek.
Başkanlık sistemine geçilinceye veya parlamenter sistem içinde yetki ve sorumluluk dengesini sağlayacak yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, bu geçiş sürecini krize yol açmadan nasıl atlatabileceklerini konuşmaları gerek.
Böylece, bu kriz potansiyelini eritip, enerjilerini yeni Anayasa için sarf edebilirler.
Ama hepsinden önce, elinde mucize ilaçlar olanları, büyük laflar edenleri etraflarından uzaklaştırmalarını öneririm.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBİRİNCİ PARTİ KARASIZLAR... 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞHUKUKTAN UZAKLAŞAN NEYE TUTULUR? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATOPLUMSAL BARIŞIN HUKUKSAL TEMELLERİ; DEMOKRATİK TOPLUMUN İNŞASI... 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan siyaseten hata mı yaptı? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMuhsin Batur’un utanıp anlatamadığından gururlananlar... 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan, DEM Parti, dağda kart kurttan Kürde 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTCMB'den gelen itiraf 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALAnton Çehov’un silahı gibi… 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKendi yaptığınla muhalefeti suçlama yeteneği 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTotalitarizmin meşrulaştırılması Müslümanların adalet tasavvurunu zedeledi 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBu kadar şirket kanunsuz iş yaparken ‘devlet’ neredeydi? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları




























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.07.2025
13.07.2025
28.06.2025
21.05.2025
20.02.2025
16.01.2025
8.01.2025
20.11.2024
8.11.2024
30.10.2024