Cemil ERTEM
2018 ilk çeyrek büyümesi beklendiği gibi geldi. 2018 yılının ilk çeyreğinde de büyümenin 2017 büyümesinin ivmelenmesiyle devam edeceğini biliyorduk. Yıllık yüzde 7.4 oranında gelen büyüme, tabii ki şu sıra da gündemde olan “Büyüme, bir sınırdan sonra Türkiye ekonomisi için cari açık ve enflasyon yaratıyor, bunun için Türkiye’nin önceliği büyüme değil, finansal istikrar olmalıdır” tezini yeniden tartışmaya açtı.
/* */
Bunun yanı sıra, uzun süredir devam eden TL’deki değer kaybı ve kurlardaki oynaklık, bu tezi zaten son büyüme verisinden önce de gündeme getirmişti.
Enflasyon-büyüme
Türkiye’de büyüme ve finansal istikrar arasındaki ilişkiyi en sağlıklı olarak 2002 sonrası gerçekleşmelerde takip edebiliriz diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye, finansal istikrarın temel unsurlarından biri olan dalgalı kur rejimine 2001 krizi sonrası geçmiştir. Bundan dolayı daha önceki gerçekleşmelerde, iç-dış fiyat eşitlikleri ya da eşitsizlikleri kur tarafına doğru yansımıyor ve iç fiyatlar seyri (genellikle yukarıya ve enflasyon olarak) ile diğer makro büyüklükler arasındaki ilişki anlamsız oluyordu. Bundan dolayı, büyüme ve enflasyon arasında -eğer olduğu iddia ediliyorsa- bire bir ilişkiyi biz dalgalı kur rejimi yılları itibarıyla ölçebiliriz. Buraya da baktığımızda Türkiye’nin ortalamanın üzerinde (5 ve üzeri) büyümesi ile enflasyon gerçekleşmesi arasında bire bir bir korelasyon göremiyoruz. Burada hızlı büyüme ivmelenmesi ile enflasyon arasındaki ilişki marjinal düzeyde. Yani enflasyonun ana gövdesine, o yılki büyüme ivmesi ancak ilk çıkış ağırlığı kadar bir yük bırakmış oluyor.
Bunu Derviş’in Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının (GEGP) bittiği ve Erdoğan’ın 2008’de IMF’yi kovduğu yıllar itibariyle daha da somut olarak görüyoruz. Örneğin, burada Türkiye için hayli ilginç ve önemli sayılacak iki önemli yıl var. 2010 ve 2011 yılları; bu yıllarda Türkiye, sırasıyla, yüzde 8.5 ve 11.1 büyümüştür.
2009 yılındaki yüzde 4.5 seviyesindeki küçülme dolayısıyla, 2010 yılı için baz etkisi düşünsek bile, 2011 yılı ilginçtir. Bu yıllardaki enflasyon oranları yüzde 6.4 ve 10.45'tir. (TÜFE olarak) Bir diğer ilginç nokta, 2009 yılında -2008 küresel krizinin etkisiyle- yüzde 4.5 küçülen ekonomideki enflasyonun yüzde 6.5 olması ve bir sonraki yıl yüzde 8.5 büyümeye rağmen enflasyonun yüzde 6.4'te kalarak düşüş eğilimi göstermesidir. Bundan sonra enflasyon, 2012'de 6.16’ya inmiş ve 2017'ye kadar en yüksek 2016 olmak üzere, 6.16 ile 8.5 arasında salınmıştır.
Enflasyonda 2017 yılındaki 11.7’lik gerçekleşme ise, bize göre, hızlı büyüme ivmelenmesinden ziyade enerji ve gıda fiyatlarındaki oynaklığa bağlı gerçekleşmiştir. Burada şunu da söyleyebiliriz; büyüme temposu, enflasyonu adeta sırtında taşıyarak, olası bir stagflasyonun önüne geçmiştir. Çünkü enflasyon dinamikleri yapısal, üretim bazlı ve dış fiyatlama kaynaklıdır. 2017’de biz büyümeyi yukarıda tutacak adımları atmasaydık; Türkiye ekonomisi, bu enflasyonu taşıyamaz ve hızlı bir çöküşle kalıcı bir stagflasyona girerdi. Çünkü enflasyon dinamiği, -ÜFE olarak- büyüme dinamiğinden önce harekete geçmişti. Burada frene basmak intiharla eşdeğerdir. Bakınız Arjantin hikâyesi; Arjantin yıllardır bu tuzakla krizden krize sürükleniyor. Devam edelim;
2013 ve 2015 yıllarında, yine ortalamanın üzerinde, 8.5 ve 6.1 büyümüşüz ve yine bu yıllarda da enflasyon gerçekleşmeleri 7.40 ve 8.81 olarak kalmış. Bu yıllar itibarıyla da enflasyon ile büyüme arasında ters bir korelasyon var.
Nasıl teğet geçti?
Ama bu arada şu da çok açık olarak yapılmış; özellikle çok yüksek bir büyüme ivmelenmesinin yakalandığı 2011’den itibaren, ekonomi yönetimi telaşa kapılarak frene basmış. Örneğin, 2012 yılında derecelendirme kuruluşları, “Ancak büyüme düşerse not artar gibi garip istekler öne sürmüşlerdir.” Esasında biz o yıllarda, bu garip istekler doğrultusunda değil de, enflasyonu ve cari açığı yapısal olarak düzeltecek üretim yanlısı reformlar doğrultusunda adımlar atsaydık; yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis kürsüsünden, meydanlardan söylediklerine kulak verseydik şimdi çok daha faklı bir yerdeydik. Ancak yine de Erdoğan’ın 2008’deki tarihi kararından sonra Türkiye ekonomisinin tarihi bir başarı yakaladığı ve kendisinin de söylediği gibi, “Küresel krizin nasıl teğet geçtiği ortadadır.”
2017-2018 ne oldu?
Şimdi gelelim 2017’ye; şu tez kesinlikle doğru değildir: 2017’de özellikle KGF desteği ve mali genişlemeyle suni büyüdük ve bu, enflasyonu yukarı çekerek kuru patlattı” Bilindiği gibi FETÖ darbe girişiminin olduğu 2016 yılında Türkiye yüzde 2.6 oranında hayli düşük bir büyüme gerçekleştirdi. 2017 yılı için de tahminler bu yöndeydi. Hatta 2017 ilk çeyreğini takip eden aylarda resesyon tehlikesi de vardı. Kredi genişlemeleri ve tevzi yatırımlar durma noktasına gelmişti. Yatırımcı 2016 şokunu üzerinde taşıyordu. Bu ortamda KGF uygulaması ve mali teşvikler devreye girdi. Mali teşvikler, nihai tüketicinin harcama iştahını yukarı çekti. KGF ise üreticinin krediye ulaşımını kolaylaştırdı ve üretim maliyetleri altında ezilen üreticiye, ihracatçıya nefes aldırdı. Oysa KGF kullandırımlarının başlangıcı olan 2017 mart ayına kadar, hem üretici hem de tüketici tarafına baktığımızda enflasyonun, paradoksal olarak, durgunlukla beslenen bir süreçte ivmelendiğini görürüz. Tam da 2017 mart ayında ÜFE’nin yüzde 16 seviyeleriyle zirve yaptığını görüyoruz. Burada sanayi işletmelerinin üzerindeki stok ve finansman maliyeti yükü ve işletmelerin tevzi yatırımlarını yapamaması nedeniyle hızlı verimlilik kaybına bağlı bozulma açık olarak gözüküyordu. Bu, ihracatta kur dışında bir rekabet kaybına yol açıyor ve pazar kayıpları da artıyordu. Bu koşullarda üretici geleneksel yöntemlerle (ipotek ve benzeri) finansmana ulaşamıyor ve ekonominin geneli hızla durgunluk-üretici enflasyonu sarmalına giriyordu. 2017’nin son çeyreği sonunda ÜFE, yeniden-enerji, dolar bazında fiyatlanan ana sanayi girdileri, stokların bu fiyatlardan yenilenmesi sonucu ve yükselen finansman maliyetleriyle yeniden yükselişe geçti. Esasında burada işletmelerin kur ve finansman yüklerini azaltacak üretim yanlısı regülasyonlar ve reformlar enflasyon ve cari açık de için kalıcı önlemler olacaktır. Aynı zamanda içeride tüketici güvenini yukarıda tutarak işletmelerin kapasite kullanımlarını düşürmemek de önemliydi. Burada kur baskısına bağlı olarak, radikal-ortodoks önlemler almak, hiç şüphesiz ki stagflasyonun kapılarını açar. Bunun için, KGF’nin ikinci fazını hızla devreye soktuk.
Ekonomide devrim!
Biz hep şunu söyledik; eğer 20. yüzyılda kalmış IMF ortodoks politikalarına saplanıp kalırsanız tam da o zaman büyüme yanlısı ekonomi politikaları, enflasyona ve cari açığa yol açar. Çünkü bu anlayış enflasyonu yalnız parasal bir olgu olarak görür ve bunlara göre, yüksek faizle yapılacak parasal sıkılaştırma enflasyonun tek çaresidir. Bütün bir 20. yüzyıl pratiği (Gelişmekte olan ülkeler için) bize bu tezi yalanladı. Ülke ekonomisini, dış ticarete konu olan mallarda, fiyat, kalite ve işletme ölçeği olarak rekabetten uzak, avantajsız kur ve yüksek faizden oluşan bir getiri oranıyla, borç ve ithalat ekonomisi olarak kurgularsanız, tabii ki hızlı büyüme sorun olur. Ancak biz Türkiye ekonomisinin, önemli ölçüde, 2008’den sonra bu eşiği geçtiğini düşünüyoruz.
Seçim meydanlarında muhalefet partileri sözcüleri ekonomide ne yapacaklarını anlatırken üretim ekonomisi (ne demekse) yapacağız diye başlıyorlar. Hiçbiri nasıl bir maliye ve para politikası izleyeceğini açıklayamıyor. Çünkü onlar IMF’nin kendilerine, bir önceki yüzyılda ezberlettiği, safsatalar dışında bir şey bilmiyorlar. Oysa Türkiye, para ve maliye politikalarında ve iktisat politikasının toplamında bu çağdışı ezberi aşan yola -Erdoğan’la- 2008 yılında girdi. 2010, 2011 ve 2017 büyümeleri bunun ilk ama kararlı adımlarıdır. Seçimlerden sonra üretim bazlı, yeni sanayi devrimini yakalamaya dönük, kapsamlı reformları hayata geçirerek bu yolu daha da aydınlatacağız.
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları


































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018