Cihan AKTAŞ
Kızım yarı yıl tatili için yolculuğa çıkmak istediğinde, aklıma gelen ilk ülke oldu Bosna. Avrupa’nın ortasında sayılır, yine de bize yakın. Arada sınırlar var, fakat şehirleri bir Bursa, bir Konya havası sunuyor. Ciddi sorunlarla boğuşuyor yıllardır, böyleyken dokusuna güvenebilirim. İki yıl önce gittiğimde, Saraybosna’da, Başçarşı Meydanı’nda suyundan içen misafirin en kısa zamanda şehre geri döneceğini söyledikleri çeşmeden su içmiştim. Geri dönemedim ama bir aklım orada. Aklım Şida teyzenin tünelinde, yıllardır maaş alamadıkları için grev yapan işçilerde, Srebrenitsa’nın kimliği tespit edilmemiş adsız şehitlerinde…
Boşnaklar unutulması imkânsız acılar yaşadı. Bununla birlikte bir taraftan unutmak zorunda savaşın çocukları, bugüne tutunmak için; diğer taraftan dünün acıları öylesine yoğun ki unutmaya çalışmanın kendisi bir yara sebebi olabilir.
İşsizlik, ödenmeyen maaşlar, rüşvet ve yolsuzluk haberleri… Bosna, asgari uzlaşma adına yakın geçmişi unutmuş gibi yaşamalıydı. Göstericiler ise derin hafızayı yaktılar. Başkentteki Cumhurbaşkanlığı binasında çıkarılan yangında paha biçilemeyecek tarihi ve güncel birçok belge, yargı kararları ve mikrofilmler zarar gördü. Kuşkusuz apaçık hayat kavgası ve geleceğe dönük güvensizlik an geliyor geçmişle hesaplaşma kusuru noktasına dayanıyor. Fakat geçmişle hesaplaşmak nasıl mümkün olabilir, bir Srebrenitsa ile birlikte bu ağır yükü kimler, nasıl kaldırabilir?
***
Aida Begiç’le 2012 yılının yaz başı günlerinde sinema söyleşimizi gerçekleştirdiğimizde, gençlerin geçmişle bu zor, hassas ilişkisi üzerine de konuşmuştuk. O sırada “Çocuklar” (Djeca) filmini henüz tamamlamış, filmin adı konusunda bir karara varmaya çalışıyordu. Sanatçı sorumluluğu ve duyarlığı, adaletten yoksun bir uzlaşma nedeniyle acılarıyla yüzleşmeyi iç dünyasına terk eden bir halkın gençlerine mecbur olduğu açıklamaya yoğunlaşmıştı.
Begiç’in “Çocuklar”ını sevgili Mustafa Emin Büyükcoşkun’un yardımıyla seyretme fırsatı buldum. Film üzerine düşünmeyi sürdürürken Bosna olayları başladı. İki yıl önce, baharın ilk ayında gittiğimde Bosna, hüzünlü, yorgun ve kırılgandı. Hayat normal olmayan bir sürü aksaklığa ve probleme rağmen sürüyordu, sürmek zorundaydı.
Aida Begiç’e, Bosna’nın yaşanan katliamların sebep olduğu travmayı ne ölçüde atlatabildiğini sormuştum. Bu travmayı henüz atlatamadıklarını, hatta durumun 1997-98’e göre çok daha kötü olduğunu söylemişti. Bunu da Bosna’nın hiç çözülmeyen iç durumuna değil de milliyetçi eğilimlerle nefretin mevcudiyetini korumasına bağlamıştı. Şunları da söylemişti Begiç: “Gerçeği yalanlamak, adaletsizlik, yolsuzluk ve diğer kötü şeyler hâlâ var. Ancak bence duvarın önünde olmak veya umutsuz olmak sadece Bosna'nın durumuyla sınırlı değil, bu dünya çapında bir sıkıntıyla ilgili. Ve ben Bosna'yı Avrupa'nın aynası olarak görüyorum. Bütün iyi gidişatı yansıtırken aynı zamanda kötü olayları da yansıtıyor.” http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=208070
Begiç’in “Çocuklar”ı bu anlamda yaşanan olaylar konusunda bir uyarı değeri de taşıyor. Bosna, geçmişi unutamasa da uzlaşabilmeye zorunlu bir ülke. Adalet ve hakkaniyetin sağlanması hiç kolay değil. Kitleleri geçim kavgasında yalnız bırakan ve bir taraftan da yolsuzluk gibi kötülükleri hiç engellemeyen sistem, büyük hantallığıyla ülkenin önünü kapatıyor. Bu konuda yazışırken Mustafa Emin’in dediği gibi: “Bosna rüyası bu değildi.”
Gelelim “Çocuklar”ın görmeden edemediği, anlatma sorumluluğu duyduğu hikayeye.
***
“Çocuklar” Bosna’nın çok zorlu geçiş döneminin ve ilk çocukluk deneyimlerini savaş zemininde yaşayan gençlerin hikayesi. İki savaş yetimi, savaş sırasında 5 yaşında olan 23 yaşındaki Rahima ile savaş başladığında doğan kardeşi Nedim, filmin baş kahramanları. Küçük aile, bir lokantanın mutfağında çalışan Rahima’nın çabasıyla ayakta duruyor. Günün birinde Rahima lise öğrencisi olan kardeşinin bilmediği karanlık bir hayatı daha olduğundan kuşkulanmaya başlıyor. Nedim bir mafya yahut uyuşturucu çetesine bağlanmış gibidir. Neler olduğuna emin olamayan Rahima kardeşini korumak için harekete geçiyor.
Olaylar Saraybosna’nın kenar mahallelerinde yaşanıyor. Şimdiki zamanın kötülüklerinin seslerine her zaman savaşın sesleri ve görüntüleri karışıyor. Savaş üzerine tek kelime konuşulmasa bile çocuklar harabeyi andıran binaların arasındaki kuytu alanlara sızan kötülüğün ayartıcılığıyla sakatlanmaya zorlanıyorlar. Begiç bu konuya özel duyarlığını Saraybosna söyleşimiz sırasında şöyle anlatmıştı: “...Çünkü ben, geldiğim bu yerde ilk idrak ettiğim şey savaş olsaydı dünyam nasıl gözükürdü hayal bile edemiyorum. Ve ayrıca onlar bir geçiş döneminde büyüdüler ki bu korkunç bir şey. Bu kuşak bu anlamda çok özel ve bizim onlara karşı sorumluluğumuzun çok büyük olduğunu düşünüyorum. Ancak maalesef onlara yeterli ilgiyi göstermiyoruz.”
Begiç’in kadın kahramanı için seçtiği adın “Rahima” olması çok anlamlı. “Rahim”, Allah’ın 99 adından biri; Bağışlayıcı, sevdiklerine ve müminlere (âhirette) merhamet eden, onları koruyan, onlara acıyan demek. Unutulması güç katliamların, büyük acıların ardından ister istemez biriken kin ve nefrete karşılık, sana düşmanlık eden komşunla normal bir hayat sürdürmelisin. Büyük irade gerektiren bu çabayı göstermek kişi olarak, toplum olarak sana düşüyor, çünkü, hakkın yerli yerine konulduğu bir adaleti önemsemeyi sürdürüyorsun. Barış antlaşması, Dayton, Süleyman Gündüz’ün Yeni Şafak’taki “Bosna Hersek’te olanlar sürpriz mi?” başlıklı yazısında özlü olarak anlattığı gibi adeta bir yarayı her an kanamaya hazır bir şekilde bırakmayı amaçlıyordu. Böylesine bir adaletsizlik temelinde kurulan uzlaşma, aradan geçen 16 yılda başka türlü, bir iş, bir emek adaletinin sağlanmasına da izin vermedi.
Bosna’nın savaş yaralısı şehirlerinde dolaşan, ırmakların, binaların, meydanların, köprülerin ve zarif muamelelerin güzelliğini kadar kötülüğe ansızın yakalanmış simalardaki hüznü de üzerine alarak Türkiye’ye dönmeye hazırlanan kızımla internet üzerinden bu konuda konuşmayı sürdürüyoruz: Savaş bitmiş miydi? Ne zaman bitmişti? Komşunuza güven duymazsanız, nasıl rahat bir gönülle uyuyabilirsiniz ki… İşte bu tedirginlikle de savaşın çocukları nasıl iyimser, barışçıl, ideallerine sahip çıkan gençlere dönüşebilir? Bu gençler bugünü bir hayal/bastırma sarmalında yaşarken nasıl bir gelecek tasarlayabilirler? Nasıl bağışlayıp merhamet edebilir insan, bir Srebrenitsa’yı unutmayı asla başaramayacağına göre…
Begiç’in kahramanına “Rahima” adını seçmesi hiç de rastlantı eseri değil.
Rahima’nın başını örtmesi değerlerine dönerek korunma ihtiyacının yanında, taze bir bakış için yeniden doğuşun da ifadesi. Kahramanımızın gördüğü bir rüyada yüzü belirsiz mavi çarşafa bürünmüş kadın, geçmişin ince bağları kadar şimdinin dinamik kılınması gereken umutlarını da yansıtıyor. Kardeşinin başının okulda zengin bir ailenin oğluyla derde girmesi, ister istemez yeni bir anlama çabasına düşmesine yol açıyor. Genç kız kardeşinin maruz kaldığı tehditler üzerinden diğer gençlerin, çocukların dünyasına uyanırken, asla unutmaya terk edilmemesi gereken sebep ve değerleri irdelemeye başlıyor. Ucu açık hikâye, henüz gerçekleşmekte olana dönük bir uyarıyı dillendirirken, “merhamet” gibi hisleri güçlü kılan sebepler üzerine düşünmeye de yönlendiriyor. Unutmak hiç kolay değil, ancak aile, komşu, mahalle ilişkileri üzerinden bir hatırlama, birlikte hatırlama, şimdiye uyumun daha az sarsıcı olmasını sağlayabilir.
Çocuklar”, bir yanıyla belgesel tadında görüntüleriyle, akıcılığından ödün vermeden, bizi iki kardeşin hikayesinde Bosna’nın dünüyle bugünü arasındaki geçişin güçlüklerini başka türlü hatırlamaya ve şimdinin ihtiyacı olan temel tutum ve yaklaşımlar üzerine yeniden düşünmeye sevk ediyor.
http://www.dunyabulteni.net/yazar/cihan-aktas/19536/rahimanin-hatirlattigi-her-sey
Yazarlar
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016