Ekin GÜN
Aslında bu hikaye tek bir kişiden oluyor. O da benim. Yazmış olduğum son yazılara ilişkin yakın çevrem, eş ve dosttan aldığım tepkiler (çoğunlukla küfür ve hakaret) beni böyle bir yazıyı yazmaya itti. Kendimi anlatmayı pek sevmediğim için ve yaptıklarım konusunda da yaratandan başka kimseye hesap vermeyecek biri olduğum için böyle bir yazı kaleme almaktan pek hoşnut değilim. Her şeye rağmen bu yazıyı yazmama vesile olan herkese de teşekkür etmeden geçemeyeceğim.
Bu yazıyla her ne kadar sanki bir hesap verecekmiş gibi düşünsem de bu yazının bir hesap verme yazısı değil, bir özeleştiri yazısı olarak okunmasında fayda var. Çünkü geçmişten bugüne dilim döndüğünce kendimi anlatacağım. Vereceğim hesap da öldükten sonraki yaşamda Allah’a vereceğim dışında başka bir hesap olamaz.
Gelelim hikayemize… Hikaye İzmir’de başlıyor. Babamın işi sebebiyle pek hatırlamadığım bir yaşta her fırsatta aşık olduğumu dile getirdiğim İstanbul’dan İzmir’e taşınmak zorunda kalmıştık. O nedenle üniversite dışında tüm okul hayatım İzmir’de geçti. Bu sebeptendir ki gençliğim çağdaşlığı Kordon’da denize karşı bir şeyler içmek sanan insanların arasında geçti. Tabi simide gevrek, çekirdeğe çiğdem diyecek derecede bir ego zehirlenmesi yaşamasam da ilk siyasi fikirlerimin oluşmasında her Türk genci gibi bende bir zehirlenme yaşadım.
Şöyle ki yurdun dört bir yanına yayılan CHP Eğitim Sistemi’nin o Kemalist ve tek tipçi jargonundan benimde lise dönemimin sonuna kadar bir zehirlenme yaşadığım söylenebilir. Bir de üstüne üstlük bu zehirlenmeyi Kemalistlerin yoğunlukta yaşadığı İzmir’de yaşamanızın ayrı bir etkileyici tarafı oluyor tabi. Ailemin genellikle Batılı olması ve İzmir’in de Türkiye’nin en Batısında yer alması münasebetiyle bu tek tipçiliğin içine düşmekten kendimi zor kurtardığım söylenebilir.
Özellikle lise döneminde çok aktif olan bir gençtim. Bu aktifliğin mirası ise Kemalizm’in beynime ve içime işlemesinde saklıydı. İlkokuldan liseye kadar sekiz sene boyunca aralıksız olarak her sabah Andımız’ı okuyan bir Türk genci gibi varlığımı Türk varlığına armağan eder, Türk ve Atatürkçü olmayan herkesi zihin dünyamda ülkeden kovardım. Tabi hayalimde yaşattığım yabancı düşmanları da zihnimden denize döktüğüm de unutulmasın. Liseye bu şekilde başlamam bir nevi siyasi pozisyonumu da etkiledi.
Lisede siyasi fikrini açıkça belli eden ve bu fikrimi İzmir’in belli bir coğrafyasında bilmeyenin kalmadığı dolu dolu bir dört sene geçirdim. CHP Eğitim Sistemi içime o kadar çok işlemişti ki dindarları gerici, Kürtleri ise bölücü olarak nitelendirmekten de kendimi alıkoyamıyordum. Hatta çok iyi hatırlıyorum dört sene boyunca lisede hırkamın üzerinde Atatürk rozetiyle gezer, derslere Cumhuriyet gazetesini getirir okur ve Mustafa Kemal’in Askeri gibi hazır kıta siper pozisyonunda beklerdim deyim yerindeyse.
Bugünden baktığımda bu düşüncelerimden utanıyor olsam da bir anlamda o zamanlar böyle düşünmeseydim şimdi insanlarla karşılıklı empati kurmayı ve durduğum yerin doğruluğunu gözüm kapalı bir şekilde savunmayı başaramazdım sanırım. CHP Eğitim Sistemi’nin belki de kazandırdığı bana en önemli şey bu oldu. Şimdiki tezimi kuvvetle savunabiliyorsam ve doğruluğundan emin olabiliyorsam zamanında bu tezimin antitezini de yaşadığım içindir. Ve her bir Türk genci de benim geçtiğim bu yollardan ve bu eğitim sisteminden geçtiği için de zamanında benim de şuan eleştirdiğim ve yollarımın asla kesişmediği düşünceleri savunmuş, hiç değilse bu Kemalizm zehirlenmesini bir ölçüde yaşamıştır.
Ne yazık ki bu eğitim sistemi hala mevcut. Gerek ders kitaplarında gerekse de okullardaki bazı militarist anlayışlar da bu eğitim sistemi yaşatılıyor. Belki bu başka bir yazının konusu olsa da üniversite çağına gelene kadar her genç bu eğitim sisteminde palazlanıyor ve tek bir düşünce dışında gençlerin başka bir düşünceyi seçmesi “vatan hainliği” biçiminde gösteriliyor ve modernlik özentiliğinin amip gibi çoğalması da bu eğitim sistemi sayesinde gelişip gidiyor. Şimdi her ne kadar kendime göre durduğum yerin demokrasi ve özgürlükçü çizgisinden şüphe duymuyor olsam da bu durduğum yeri kendime göre bu eğitim sisteminin ötekileştirdiği insanlarla temas kurmama ve onları empatiyle anlamama borçluyum. Lakin bu sadece benim için böyle, keza aynı şekilde benim gibi bu zehirlenmeyi yaşayan herkes özgürlük ve demokrasi içeren bir panzehir bulmuş mudur, onu bilemeyeceğim.
Üniversite yaşantım ise lise döneminin sonuna kadar olan yaşantımdan çok farklı. İzmir’den üniversite için başka şehre göçtüğümde ötekileştirilen insanlarla daha fazla temas kurma olanağı buldum. Bunu bulmanın sonunda ve belki de lisede oluşan kendi fikrimin dışında başka şeyler okumanın ve başka fikirde olan insanlarla etkileşimimin olması sonucunda kendimle ilk hesaplaşmayı yaşadım. Kendi kendime ilk özeleştirimi verdim. Liseye kadar olan zaman zarfında aşağıladığım, ötekileştirdiğim ve belki de onların yaşamını benim gibi düşünenlerin belirlemesi gerektiği fikrinin ne kadar saçma ve ahlaksızca olduğunu ve aslında kendim gibi düşünmeyenlerin de o kadar korkulacak biri olmadığını ve onların da en az benim kadar haklara sahip olduğuna kanaat getirdim. Daha sonrasında düşünce serüvenimin başka bir yoluna doğru giriyordum. Ve işin aslı dananın kuyruğunun koptuğu yer de burada başlıyor işte.
Lisede Kemalizm ve Atatürkçülük adına yaptıklarımın hepsini sol adına yapıyordum. Solculuğun önemli bir şey olduğunu ve sosyalizmin bu ülkede ve dünyada kurtarıcı bir rol oynayabileceğini düşünüyordum. Ama meğer benim sol adına düşündüklerimin ve yaptıklarımın darbecilikten öte bir şey olmadığına karar kıldım. Meğersem solculuk yaparken darbecilik yapıyormuşum ama gençliğin vermiş olduğu deli heyecanla bunun farkında olmamışım. O nedenle üniversite başında hala sosyalizmin önemli bir şey olduğunu ama Kemalizm’le solun farklı şeyler olduğunu o nedenle Kemalizm’i eleştiren ve karşı olan bir sosyalizm modeli olması gerektiğine inandım.
Şimdilerde HDP’nin bileşenleri arasında olan ve güya Kemalizm’e karşı çıkan o irili ufaklı sol partilerden bir kısmının düşüncelerini paylaşır oldum. Evet belki de sıkı bir militan değildim ama artık Kemalizm’i eleştiren, Atatürkçülük adına yapılanların darbe olduğunu kabul eden marjinal bir sosyalisttim. Marjinaldim çünkü Türkiye toplumu anlamayan ama bu topluma iyi niyetle düşüncelerimle bir şeyler kazandırabileceğimi sanan sosyalistlerdendim. Tabi bunu yaparken de topluma rağmen ve topluma sormadan benim dediğim olsun mantığının arkasına sığınarak yapan sosyalistlerden de farkım yoktu.
Zaman geçtikçe şunu anladım ki Kemalizm bu Türkiye topraklarında o kadar güçlü bir şekilde kalıcılığını sağlamlaştırmıştı ki Kemalizm’i eleştiren ve Kemalizm’in darbeci olduğunu iddia eden bu sosyalizm modeli bile Kemalist reflekslerden beslenen bir modeldi. Çünkü devrimin halka rağmen yapılması gerektiği, tabandan değil tavandan gelen devrimin mutlak güzel bir dünya yaratacağına inanılması ve yine “oldu bitti” mantığında gelişmekte olan argümanlarla birlikte aslında sosyalizmin ve içinde bulunduğum dünyanın da ne demek olduğunu anladım. Devleti eleştirirken devrimden sonra belli bir zümrenin devletini daha güçlü kılmak, rekabeti yok ederek aynı Kemalizm’de olduğu gibi tek tipçi bir ülke yaratmak ve çeşitliliklere fırsat tanımadan devrimin zaten çeşitlilik olduğunu belirtmek sosyalizmin temel ilkeleri arasında yer alıyordu. Ama hepsi hayal ürünüydü ve hepsi diktatörlüğe doğru giden hayallerin bir parçasıydı.
Kemalizm’le, Kemalizm refleksiyle ve sonunda da sosyalizmle kendi içimde hesaplaşmam bu şekilde başladı. Sosyalizmin kitaplarda anlatılan kadar sempatik bir şey olmadığı, çoğulculuğa ve çeşitliliğe düşman olduğu, ekonomik rekabeti ortadan kaldırarak tekelleştirme oluşturabileceği ve sonunda siyasal olarak belli bir zümrenin halka karşı tahakküm kurarak diktatörlüğün önünü açacağına ve sosyalizmin de o sonucunda hep bahsedilen mutlak güzel bir dünyanın sıradan bir faşizm getirebileceğine inandım. Çünkü özgürlüğün devletin güçlendirilmesinde değil, devletin herkesin devleti olmasında ve bu devletin küçültülerek insanların birey olarak nitelendirilmesin de ortaya çıkabileceğini düşündüm.
Hem vakti zamanında öğrendiğim solun yoksulun, ezilenin ve mültecinin yanında olması da Türkiye’deki solla bağdaşan bir şey değildi. Nişantaşı’ndan, Moda’dan, Bebek’ten oy alan CHP yoksulun yanında olamazdı. Dindarları, kendi gibi düşünmeyenleri söz ve şiddetle susturmaya çalışan CHP ve irili ufaklı sol partiler ezilenin yanında da yer alamazdı. Mülteci düşmanlığını açıktan açığa yapan CHP ve onun refleksine kapılan diğer marjinal partiler de mülteci dostu olamazdı ve ben bu soldan istifa ettim. Kısacası deyim yerindeyse arkama bile bakmadan kaçtım.
Bugün Kemalizm’le ve darbecilerle hesaplaşan, yoksulun yanında olan, ezilenin yanında olup ona birey olma sıfatı kazandıran, mültecilere kol kanat gereken, Kürtlerin bu ülkede eşit statüde yaşamasının zeminini hazırlayıp barış yolunda emin adımlarla ilerleyen, gerek uygulamış olduğu ekonomik perspektif ve sosyal haklarla çeşitliliğin önünü açan, toplumda kendi fikrinden olsun olmasın herkesin rahatça açık bir şekilde kendisini ifade etmesine olanak tanıyan ve her şeyden önemlisi vicdan ekseninde onurlu bir yaşamın önünü açan Erdoğan’ı ve AK Parti’yi savunan liberal bir demokratım. Değiştim ve değişirken de anti-özgürlüğün ne demek olduğunu birebir yaşayarak değişmek bana özgürlüğün ve 2002’den bu zamana kadar neler kazandığımızın bir ahde vefasını, büyük önemini gösterdi.
Bu toplum bugün yılmadan özgürlüğün arkasında durabiliyorsa, bu toplumda yaşayan herkes ama herkes kendisini özgür bir biçimde ifade edebiliyorsa ve toplumdaki bu değişim, melezleşme normalleşme yolunda emin adımlarla sağlanıyorsa bunu AK Parti’ye ve Erdoğan’a borçluyuz. Toplumun değişim dinamiklerinin de dindarlar ve Kürtler olduğunu ve bu her iki grubunda Cihangir’den değil de Anadolu’dan çıktığını görmek aslında ezilenlerin, zulüm görenlerin artık bu ülkede iktidar olduğunu da kabul etmektir. Ve en büyük kazancımız da budur. Sosyalistlerin bugüne kadar yapamadığı devrim işte aslında budur. Bunu da gerici ve otoriter dedikleri muhafazakar bir parti olan AK Parti ve 12 sene boyunca başbakan olan Erdoğan sağlamıştır.
Başta da söylediğim gibi bu yazı bir hesap verme yazısı değildi, bu bir özeleştiri yazısıydı. Bugüne kadar Kemalizm’in, Kemalist refleksin ve sosyalizmin ne olduğunu görmüş biri olarak 13 senedir genişleyen ve hala genişlemekte olan özgürleşme adımlarını yok sayamam. Ve belki de 1960’ın sol jargonlarıyla konuşmak bu özgürleşme adımlarının yok sayılmasına değmez. O nedenledir ki belki söylem bakımından çok sempatik gelen ama uygulamaya döküldüğünde diktatörlüğe doğru yol alan, toplumun ezilen katmanını değil de, aslında ezen katmanını içine alan hatta ve hatta Ertuğrul Özkök’ün, Bekir Coşkun’un bile oy vermekten imtina etmeyeceği bir parti haline gelen, Beyaz Türklerin sempatiyle baktığı II. CHP olma yolunda emin adımlarla ilerleyen HDP’ye oy vermem düşünülemez.
Birkaç yazımdan dolayı almış olduğum tepkiler, küfürler ve hakaretler geçmişim üzerinden yapılıyor olsa da kendi vicdanımda bunun hesaplaşmasını çoktan yapmış biriyim ve gece başımı yastığa koyduğumda da işin açıkçası vicdanım çok rahat. Ama tüm işittiğim küfürlere rağmen ahlakımı koruyarak sormak isterim ki; 2002’den bu yana kazanılan tüm kazanımları yok sayıp gerçekten Nişantaşı’nın sakinlerine ve Bekir Coşkun’a dahi sempatik gelecek kadar Türkiyelileşme adı altında Beyaz Türkleşme dönüşümünü sağladığınız için ve gerçekten “Vay Şerefsiz” manşetleri atan “Türkiye Türklerindir” gazetesinin mimarı Ertuğrul Özkök’le yemek yiyecek kadar samimi olduğunuz ve tüm bunları %1-2 oy daha fazla alabilmek adına yaptığınız için vicdanınız rahat mı?
Ve hepsinden önemlisi gelecekte geçmişinizi bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçirdiğinizde tüm bunlara “değerdi gerçekten” diyecek misiniz?
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.10.2018
24.09.2018
9.02.2018
19.08.2018
29.07.2018
15.07.2018
1.02.2018
14.06.2018
4.02.2018
9.02.2016