Ergun BABAHAN
Amerika Başkanı Donald Trump’ın Obamacare adıyla bilinen Sağlık Yasası’nı değiştirmek, daha doğrusu ortadan kaldırmak için başlattığı girişim Kongre’de hezimetle sonuçlandı.
İddialı işadamı kimliğiyle sürpriz bir şekilde Amerika Başkanı seçilen Trump, kısa süre içinde devlet yönetmenin şirket yönetmek gibi olmadığı gerçeğini gördü. Çoğunluğunu müslümanların oluşturduğu ülkelere koymaya çalıştığı vize yasağı iki kez yargı tarafından durduruldu.
Seçim kampanyasında ilk işi olduğunu iddia ettiği Obamacare, Kongre’ye takıldı. Dünyadaki yeni dönem arsız siyasetçisinin çarpıcı bir örneğini sergileyen Trump, teklifin yenilgisiyle ilgili olarak Demokratları suçlarken, Obamacare’in hiçbir zaman öncelini olmadığını ileri sürebildi.
Demokratik ve özgür bir medyanın güçlü bir şekilde var olduğu Amerika’da önde gelen medya kuruluşları hemen Trump’ın seçim kampanyasında Obamacare ile ilgili sözlerini yayınlayıp yalanını yüzüne vuruverdi.
Bu süreç şu anda başkanlık tartışması yaşayan ve gerilimli bir referandum sürecinden geçen Türkiye için çok öğretici ve yol göstericiydi.
Trump, uzun ve meşakkatli bir sürecin sonunda doğrudan halk oyuyla seçilmiş bir başkan. Kampanya sırasında halka verdiği sözler var. Sağlık Yasası, Vergi Yasası, legal ve illegal göçmenlerle mücadele gibi…
Ona oy verenler, bu sözlerini yerine getirmesini bekliyor. Ama seçimle işbaşına gelmiş olması, her istediğini yapabileceği anlamına gelmiyor. Amerika’nın kurucu babaları zamanında halk oyuyla gelmiş bir başkanın denetimsiz gücünün yol açacağı tehlikeleri gördüğü için sisteme ‘check-balance’ koyduğu için, sadece oy almak demokratik ülkelerde seçilmişe sınırsız bir yetki tanımıyor. ‘‘Milli irade böyle tecelli etti’’ diyerek yerleşik kurul ve kuralları aşamıyorsunuz.
İşleri yavaşlatıyor mu, elbette yavaşlatıyor ama daha büyük bir tehlikeyi önlüyor, sistemin bir kişinin eline geçmesini engelliyor.
Anlayacağınız, sistemin parlamenter veya başkanlık olmasından ziyade, güçler ayrılığına dayanıp dayanmadığı, check-balance sisteminin işleyip işlemediği meselesi bir ülkenin demokratik veya diktatoryal olup olmadığını belirliyor.
Başkanlık sistemiyle yönetilen Amerika’da bağımsız ve güçlü bir yargı sistemi, her biri neredeyse bağımsız kimlikte temsilcilerden oluşan ve gücünü başkandan değil de, doğrudan seçmenden alan seçilmişlerin oluşturduğu bir Kongre, etkili ve bağımsız bir medya, topluma kök salmış bir sivil toplum kültürü vs var. Bu kurumlar, zaman zaman çatışarak, zaman zaman işbirliği yaparak siyaseti belirliyor.
Başkan, halktan aldığı oy oranı ne olursa olsun, bu gruplarla müzakere etmek, görüşlerini almak ve onlara saygı göstermek zorunda. Yoksa, herhangi bir adım atması mümkün olmuyor. Başkan’ın atadığı bütün önemli bürokratların Kongre’nin onayına tabii olduğu, gücün paylaşıldığı bir sistem bu.
Açıkçası, Türkiye’de getirilmek istenilen başkanlık sisteminin bununla yakından uzaktan ilgisi yok. Yargı ve rolü azaltılmış yasamayı tamamen bir adamın veya kadının eline bırakan bir sistem öneriliyor. Yargısal denetimin tamamen çıkarıldığı, yargının tapu dairesi rolüne indirildiği bir sistem getirilmek istenilen. Tek kişiye dayanan, check ve balance’ın ortadan kalktığı, hukukun rolünün sıfırlandığı bir ülkenin geleceğini görmek için dahi olmaya gerek yok. OHAL dönemi uygulamalarına bakmak yeter. Yeni anayasa, sürekli bir OHAL öngörüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uygulamalara ve getirilmek istenilen anayasaya bakarak kendisine ‘diktatör’ eleştirisi yönelten Avrupalıları Nazilik ve faşistlikle suçluyor. Çünkü kendisine yönelik bu eleştiriler, yaratmak istediği algıya darbe indiriyor. Bu kadar çok insana hakaret dava açılması, tutuklanıp mahkum edilmesi de bu yüzden. Eleştiriyi yok edip kafasındaki Erdoğan imajının toplumun kahir çoğunluğu tarafından kabul edilmesini bekliyor ama bu imkansız.
Peki, diktatör suçlaması haklı mı?
Cevabı, bu konuyu 11 Haziran 2013 tarihli Birikim Dergisi’nde irdeleyen Ahmet İnsel’den alalım:
“…diktatör sıfatı ilk olarak M.Ö. 6. yüzyılın sonunda Roma Cumhuriyetinde kullanıldığında, bu sıfat resmi olarak kabul edilen, olumsuz çağrışımı olmayan bir sıfattı. Cumhuriyet’i ve toplumsal düzeni tehdit eden olağanüstü bir durum karşısında, konsüller arasından Senato’nun seçtiği ve altı ay süreyle kendisine bütün yetkileri teslim ettiği kişiye dictator denirdi. Dictator klasik Latince kökenli bir kelimedir ve ‘konuşan kişi’ demektir. Konuşarak ne yapılması, ne zaman yapılması, nasıl yapılmasını emreden, ‘dikte eden’ kişidir. Sınırlı bir süre için bütün yetkilerin mutlak biçimde teslim edildiği kişiyi ifade eder. Klasik anlamıyla diktatör, tiran veya despot olarak tanımlanmaz. Diktatörlük uygulaması Roma’da M.Ö. 501 yılında ilk kez, altı aylık bir süre için diktatör seçilen Titus Larcius Flavius’la başladı. Daha önce magister populi yani ‘halkın efendisi’ olarak adlandırılan görev, olağanüstü ve geçici yetkilerle pekiştirilerek, dictator sıfatıyla tanımlandı. Bu uygulama, bazen çok sık, M.Ö 2. yüzyıl boyunca olduğu gibi bazen hiç gündeme gelmeyerek, Jül Sezar’a kadar devam etti. M.Ö. 46’da ilk kez bir yıllığına diktatör yetkisini alan Sezar, daha sonra on yıl ve en sonunda ömür boyu diktatör –dictator perpetuus- seçildi. Böylece Roma Cumhuriyeti’nin temel kurallarından biri olan, yönetim görevlerinin geçiciliği ilkesi çiğnendi. Esas olarak bu nedenle Sezar suikastle öldürüldükten sonra onun yerine geçen Marc Antoine diktatörlük kurumunu lağvetti (lex Antonia). Daha sonra Cumhuriyet’in İmparatorluğa dönüşmesiyle, ilahi ve dünyevi tüm otoriteyi kendine toplayan imparatorun şahsında diktatörlük kurumu doğal olarak gündemden düştü.
Görüldüğü gibi, diktatör, köken itibarıyla seçilmiş olup olmamakla ilgili bir sıfat değildir. Diktatörlük, tüm yetkilerin bir kişinin veya bir grubun (bir parti, bir klan, bir aile) elinde toplandığı yönetim biçimine denir. Diktatörlük, resmen veya fiili olarak kuvvetler birliği ilkesinin yürürlükte olmaması demektir bir bakıma. Bu anlamda, örneğin Cromwell bir diktatördü. Fransız Devrimi’nde Kamu Selameti Komitesi yönetimi de bir diktatörlüktü. Kuvvetler ayrılığı ilkesi kağıt üzerinde yürürlükte olmasına rağmen, bütün gücün ve yetkilerin bir elde toplanması, diktatörlüğün ayırt edici kurumsal niteliğidir.”
İyi pazarlar…
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2022
7.03.2022
1.03.2022
21.02.2022
28.01.2022
11.01.2022
6.01.2022
3.01.2022
25.11.2021
18.11.2021