Ferdan ERGUT
Gezi ile birlikte Türkiye siyasetinde yeni bir dönemin başlayacağını düşündüğümü daha önce yazmıştım. Bu yeni dönemde, sivil toplumdan kaynaklanan özerk inisiyatiflerle etkileşime geçebilecek, onlara kendi doğrusunu dayatmayacak, tam tersine o dinamiklerden öğrenmeye açık bir siyaseti içselleştirmiş partilerin karşılık bulacağını düşünüyorum.
Fakat öncelikle yanıtlamamız gereken basit bir soru var: Hangi Gezi? Gezi, yakın dönem tarihimizin meşruiyet düzeyi en yüksek toplumsal hareketlerinden biriydi. Tam da bu nedenle çok kısa bir süre içinde Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı. Bu yayılma, elbette sorunlar da içeriyordu. Birçok siyasal hareket, bu meşruiyetten yararlanma yoluna gitti.TGB ve İP gibi ulusalcı örgütlerin bu süreçte kazandıkları yeni zemini görmemiz gerekiyor. Örneğin Doğu Perinçek tam da bu zeminin güveniyle Yoğurtçu Parkı’ndaki“başıbozuklara” atıp tutuyor.
Gezi-sonrası dönem analizlerinde “hangi Gezi” sorusu meşru bir sorudur. Bu soruya, “direnişi bölmemek gerekir” kaygısıyla yanıt vermekten kaçınmamamız gerekiyor. Zira söz konusu olan, hareketin Türkiye halkının geneli nezdindeki meşruiyetidir. Bu yazıda bahsedilecek olan Gezi, otantik olanıdır. Gezi Parkı’nda başlayan ve temel talebi katılım olan, otoriter iktidarın kendi yaşam alanlarına keyfi müdahalelerine dur diyen, demokrasiyi sandıkla sınırlamayan, insanların kendilerini ilgilendiren kararlara katılımını savunan ve bu talebin önüne polis şiddetini çıkartan iktidara karşı da sivil itaatsizlik eylemleri koyan otantik Gezi…
Bu Gezi elbette başka yerlerde de vardı. Ankara’da Kuğulu’da vardı; şimdilerde İstanbul Yoğurtçu dahil olmak üzere Türkiye’nin çeşitli parklarında var.
Tayyip Erdoğan, iktidarının en büyük meşruiyet krizlerinden birini Gezi ile yaşadı. Çeşitli bocalamalardan sonra Gezi’nin taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. “Üç beş çapulcuya mı soracağım” diyen muktedir, “mahkeme leyhimde bile karar verse Referanduma gideceğim” demek zorunda kaldı. Gezi başarmıştı!
Bundan sonra Erdoğan stratejisini netleştirdi ve eylemcileri itibarsızlaştıran, onları olmadık şeylerle itham eden bir söylem geliştirdi. Erdoğan, olanca öfkesiyle bu stratejiye kendini öylesine kaptırmıştı ki toplumun fay hatlarını derinleştirmeye ayarlı bu uğursuz yolun ne tür risklerle dolu olduğunu bile göremez olmuştu. Eylemlerde yer almış Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, LGBT’lerin, kadınların hepsini birden ötekileştiren bu söylem, toplumda zaten aktif olan fay hatlarını harekete geçirme riskini barındırıyordu.
Erdoğan krizden, kutuplaştırma stratejisiyle çıkmaya karar vermişti ve Gezi’yi bütünüyle yanlış temsil ederek kendi meşruiyetini arttırmaya çalışıyordu. Ulusalcı örgütler ve partiler başta olmak üzere Gezi’nin bileşenlerinden bazıları bu stratejiye eklemlendiler. Onların bulunduğu politik zeminler de kutuplaşmadan beslenen zeminlerdi. Oysa kutuplaşma stratejisi en başta Erdoğan’a yarıyordu. Kendi kitlesini bu şekilde sağlamlaştırdı. Erdoğan’ın manipülasyonu şuydu:Gezi, aslında milli iradeye, halkın iradesine karşı bir başkaldırıydı. Sandıkta başarılı olamayacak olanların, arkalarına dış güçleri, faiz lobisini, CNN’i, BBC’yi v.s.’yi de alarak Cumhuriyet mitingleri kıvamında –bu kez şiddet de uygulayarak- gösteriler yaptıkları ve esas hedefin AKP hükümetini devirmek olduğu bir başkaldırı…
Erdoğan’a göre bir yanda “%50”, “Müslümanlar”, “halk” vardı; diğer yanda da farklı yerlerde farklı biçimlerde dillendirdiği “çapulcular”, “ayyaşlar”, “laikler”, “modernler” v.s… Bırakın Gezi’ye katılanları, Gezi Parkı’na bir an olsun tanıklık etmiş herkes için gülünecek iddialardı bunlar. Fakat bunu söylemek, bu iddiaların toplumun önemli bir kesiminde karşılık bulduğu gerçeğini değiştirmiyor. Siyasetimizi “bize benzemeyenlere” de ulaştırmak gibi bir hedefimiz varsa “dışımızda” olan biteni anlamak gibi bir sorumluluğumuz var. Anlamadan dönüştürmek mümkün değil!
Geziyi tecrübe edenler biliyordu: Otantik Gezi, Erdoğan’ın resmettiği kutuplaşmanın değil demokratik bir zeminde uzlaşmanın mekanıydı. Birbirinden farklı yaşam tarzlarına sahip kesimlerin bir araya geldikleri, herkesin birbirini eşdeğer gördüğü, farklılıklarına saygı duyduğu bir politik-mekandı Gezi. Müslümanlar, başörtülü kadınlar, feminist kadınlar, sosyalistler, demokratlar, Ermeniler, Kürtler, Aleviler yan yana duruyor ve otoriter iktidarın kendi alanlarına müdahalesine karşı direniyorlardı. Bu yönüyle de geleceğin demokratik Türkiye’sinin ipuçlarını veriyordu Gezi ve iktidarın temsil oyununa heba edilemezdi.
İşte bu noktada, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi olarak Erdoğan’ın stratejisini boşa çıkarmanın en etkin yolunun Gezi bileşenlerinin katılımıyla yapılacak birdemokrasi çağrısı olacağını düşündük. Otantik Gezi’yi oluşturan demokratların bir araya gelecekleri ve asgari müştereklerini ortaya koyacakları bir demokrasi manifestosu yazılmalıydı. Onların demokratik taleplerinin hepsini birden sahiplenen, aralarında hiyerarşik bir ilişki kurmayan ama hiçbir bileşeni de yabancılaştırmayan asgari müşterekleri ortaya çıkartacak bir manifesto…
Öte yandan, Gezi’deki çoğulculuğu kapsamak sadece Yeşiller ve Sol Gelecek için değil, hiçbir parti için mümkün değildi elbette. Öyleyse, hazırlanacak metin bir parti metni olamazdı. Zaten ilk öneri de parti dışından –öğretim üyesi Umut Özkırımlı’dan- gelmişti. Sonrasında metnin oluşumunda parti üyesi olmayan birçok kişi rol aldı.
İşte Türkiye’nin önde gelen akademisyenlerinin, yazarlarının, aydınlarının, gazetecilerinin, kanaat önderlerinin imzaladığı Adalet ve Saygıya Çağrı bildirgesi böyle ortaya çıktı. Söylemeye gerek yok: O imzacılardan her biri, kendi çevreleri için bundan çok daha tatminkar bir metni oluşturabilirdi. Ama metnin önemi tam da burada yatıyordu: Hiçbirimizin tam olarak yeterli görmediği ama çok farklı yerlerden gelmiş insanlar olarak an itibariyle üzerinde ortaklaştığımız ve hep birlikte mücadele edeceğimiz demokratik taleplerimizi ortaya koyuyorduk.
Yaptığımız iş çeşitli açılardan farklıydı: Birincisi, bu satırların yazarını her zaman rahatsız etmiş olan politik toplum (partiler alanı) ile sivil toplum arasındaki sınırı muğlaklaştırmıştık. Sivil toplum, elbette politik toplumdan özerk bir varoluş biçimidir; öyle kalmalıdır. Fakat iki varlık arasındaki etkileşimleri, geçişkenlikleri arttırmamız gerekiyor. Yeni bir sol siyaset için bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.
İkincisi, bu bildirge artık alışageldiğimiz bağımsız aydın bildirgelerinden olmayacaktı. Bildirgenin örgütsel bir karşılığı olacaktı. Yeşiller ve Sol Gelecek, kendi alanını sadece kolaylaştırıcılıkla sınırlamış ve bildirgenin açıklanacağı basın toplantısını duyurmakla yetinmişti. Metni elbette sahipleniyordu ama tek sahibi olmak gibi bir iddiası da yoktu. Yeşiller ve Sol Gelecek bu müştereği sokağa taşıma ve yurttaşla müzakere etme görevini üstlenmişti.
Üçüncüsü, bu Çağrı ile birlikte Erdoğan’ın kutuplaştırma stratejisine itiraz eden Müslüman aydınlar da demokrasi koalisyonunun ayrılmaz bir bileşeni olduklarını bir kez daha gösterdiler. Cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşturulması gerektiğini söyleyen metne imzalarını verdiler. Bence bundan daha da radikal bir tavır sergilediler ve “LGBT’lerin eşitlik ve onur taleplerine” destek verdiler. Solda ve sağda ezberlerini bozmakta zorlanan bunca insanın olduğu bir toplumda yaptıkları işin önemini vurgulamaya gerek yok.
Dördüncüsü, bu Çağrı, bir yönüyle geleceğe de yapılmış bir Çağrıydı. Şunu demek istiyorum: Metne imzalarını verenler belki müzakereler sonucunda asgari müştereklerinin bu metnin ima ettiğinden çok daha fazla olduğunu görecekler ve daha ilerde talepleri dillendirecek yeni bir manifesto hazırlayacaklar. Bilemiyorum! Fakat siyaseti, determinizmin baskısından uzakta kurgulamaya çalışan biri olarak bu ucu açıklıktan keyif alıyorum! Benim için siyaset, etkileşimlerle, diyalog ve ikna yoluyla özgür ve demokratik bir zemini genişletme faaliyetidir. Genişlemesi için uğraş verdiğim, ama nereye kadar genişleyeceğini önceden kestiremediğim bir faaliyet biçimi…
Ki bu da Çağrı’nın bence en önemli olan beşinci özelliğine bizi getiriyor: Bu Çağrı farklı bir siyaset çağrısı aynı zamanda… Siyasetin kutupların arasına sıkıştırıldığı, kutuplardan birini seçme faaliyetine indirgendiği bir ortamda “başka bir siyaset mümkün” diyen bir çağrı. Bu siyaset, kutuplar arasında tercih yapan değil, farklı bir yerde zemin inşa etmeye çalışan bir siyaset. Alternatifini gösteren, pozitif bir siyaset. Ufkunu muhalefet etmekle sınırlamayan, kurduğu alternatif zemine çağrı çıkartan bir siyase. Bu yönüyle, hegemonik AKP iktidarında bir karşı-hegemonya oluşturma yönünde mütevazı ama önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.
Gezi, katılan herkes için dönüştürücüydü. Gezi’den çıkacak siyasetin de herkesin dönüşebileceği varsayımını merkeze alan bir yerden kurgulanması gerekiyor.
Şimdi Adalet ve Saygıya Çağrı’yı toplumsallaştırmak, katılımcılarını arttırmak ve belki bir sonrasında daha gelişkin bir müşterekler zemininde buluşmak için müzakerelere başlama zamanıdır!
Yazarlar
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.01.2015
28.07.2015
30.05.2015
5.02.2015
27.10.2014
21.06.2014
3.06.2014
26.04.2014
4.04.2014
20.02.2014