Gülay GÖKTÜRK
Dokunulmazlık kriterleri
7.12.2012
3848
AK Parti'nin BDP'li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırma teşebbüsü, dokunulmazlık konusundaki bütün problemleri, tutarsızlıkları, çifte standartları iyice su yüzüne çıkardı ve bu da çok iyi oldu.
Böylece, bu vesileyle konuyu daha kökten bir şekilde ele almak; adil ve tutarlı düzenleme yapmak zorunda kalacağız.
Her şeyden önce, Meclis'te 900 fezleke beklerken sadece BDP'lilerinkinin gündeme getirilmesi elbette olacak şey değildi.
Bunun üzerine formül arayışları başladı.
Ne var ki, ortaya atılan formüllerin birçoğu son derece keyfi kıstaslar içeriyor.
Mesela, Burhan Kuzu'nun ortaya attığı formül...
"Eğer istenirse tüm dokunulmazlık dosyalarının incelenmesi için hazırlık komisyonları kurulabilir ancak Avrupa ülkelerinde olduğu gibi terör ve cinsel taciz iddiaları ile ilgili dosyaların incelenmesi daha yerinde olacaktır" diyor Kuzu. Konuşmasının bir başka yerinde ise kamuoyu tepkisinin kıstas olarak alınabileceğini söylüyor. "Ki burada bizim de çalışmalarımızda kriter olarak aldığımız budur. Türkiye genelinde teröristlerle kucaklaşan BDP'lilere kamuoyundan çok tepki geldi" diye ekliyor.
Terör ve tacizin farkı ne?
Önümüzde iki farklı kriter var ve ikisi de birbirinden problemli.
Bir kere, neden sadece terör ve taciz dosyaları? Terör ve tacizin bütün suçlardan daha ağır suç olduğu mu düşünülüyor? Mesela terör darbe yapmaktan ya da taciz cinayetten daha mı ağır suç? Öyleyse neden cinayetin cezası tacizden ağır?
Yoksa terör ve tacizin milletvekilliğiyle hiçbir şekilde bağdaşmayacağı, diğer suçların biraz olsun bağdaşacağı mı düşünülüyor? Mesela casusluk, işkencecilik ya da yolsuzluk milletvekilliği görevi ile daha çok mu bağdaşıyor?
Açıkça görülüyor ki, terör ve taciz suçlarının bütün diğer suçlardan ayrılıp dokunulmazlığın sadece bu iki suç için kaldırılmasının hiçbir mantıklı gerekçesi yok. Avrupa ülkelerinde böyle olması, bu ayrıma bir mantık kazandırmıyor; olsa olsa Avrupa ülkelerinin de bu meseleyi doğru dürüst çözemediğini gösteriyor.
Kuzu'nun getirdiği "kamuoyu tepkisi" kriteri ise en az birincisi kadar sorunlu. Bir milletvekilinin kaderi kamuoyunun gelgeç tepkilerine bakarak tayin edilebilir mi? Ayrıca tepkinin zayıf mı, güçlü mü olduğuna neye göre karar verilecek? Bu bir bakıma, kamuoyunu manipüle etme gücüne sahip olan basının kimin dokunulmazlığının kaldırılacağına, kimin kaldırılmayacağına karar vermesi anlamına gelir. O zaman hukuk nerede kalır; eşitlik, adalet nerede kalır? Bu durumda azınlıkta olan siyasi partilerin milletvekilleri her zaman topun ağzında olurken, çoğunluk desteğini almış siyasi parti milletvekilleri kamuoyu çoğunluğunun sağladığı bir "dokunulmazlık zırhı"na sahip olacak demektir.
MHP'nin kriteri
Gelelim; MHP'nin savunduğu kritere...
MHP, milletvekili dokunulmazlığının "ağır cezayı gerektiren suçüstü ve terör eylemlerine katılma ve de terörü destekleme halleri ile devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde" kaldırılmasını savunuyor.
"Terörü destekleme" denilen şeyin farklı yorumlarının başımıza ne kadar iş açtığını Terörle Mücadele Kanunu'nun uygulaması boyunca gördük. "Sayın Öcalan" diyenler bile teröre destekten yargılandı bu ülkede. "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" diye başlayıp "laik ve demokratik cumhuriyete" diye devam eden o kalıp cümlenin ifade ve örgütlenme özgürlüğü üzerinde nasıl Demokles'in kılıcı gibi sallandığını da çok iyi biliyoruz.
Eğer MHP iktidar olsa ve böyle bir kriter getirmeyi başarsa, eminim ki kendi milletvekilleri dışındaki bütün vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırabilirdi bu kritere dayanarak. Malum, şu anda AK Parti başta olmak üzere bütün partileri "bölücü" ve "vatan haini" olarak görüyor.
Peki doğru kriter nedir?
Doğrusu, hiçbir ayrım yapılmaksızın suç isnat edilen bütün milletvekillerinin yargı karşısına çıkartılabilmesidir. Hakkında dava açılan bütün milletvekilleri gider yargılanır; hüküm giyerse milletvekili olduğu süre içerisinde cezası infaz edilmez, tutuklanma gerçekleşmez ama zaman aşımı da işlemez ve görevi bittiği zaman da cezasını çeker.
Bunun dışında getirilecek olan her türlü ayrım siyasi istismara açık, adaletsiz ve keyfi olacaktır
.
Her şeyden önce, Meclis'te 900 fezleke beklerken sadece BDP'lilerinkinin gündeme getirilmesi elbette olacak şey değildi.
Bunun üzerine formül arayışları başladı.
Ne var ki, ortaya atılan formüllerin birçoğu son derece keyfi kıstaslar içeriyor.
Mesela, Burhan Kuzu'nun ortaya attığı formül...
"Eğer istenirse tüm dokunulmazlık dosyalarının incelenmesi için hazırlık komisyonları kurulabilir ancak Avrupa ülkelerinde olduğu gibi terör ve cinsel taciz iddiaları ile ilgili dosyaların incelenmesi daha yerinde olacaktır" diyor Kuzu. Konuşmasının bir başka yerinde ise kamuoyu tepkisinin kıstas olarak alınabileceğini söylüyor. "Ki burada bizim de çalışmalarımızda kriter olarak aldığımız budur. Türkiye genelinde teröristlerle kucaklaşan BDP'lilere kamuoyundan çok tepki geldi" diye ekliyor.
Terör ve tacizin farkı ne?
Önümüzde iki farklı kriter var ve ikisi de birbirinden problemli.
Bir kere, neden sadece terör ve taciz dosyaları? Terör ve tacizin bütün suçlardan daha ağır suç olduğu mu düşünülüyor? Mesela terör darbe yapmaktan ya da taciz cinayetten daha mı ağır suç? Öyleyse neden cinayetin cezası tacizden ağır?
Yoksa terör ve tacizin milletvekilliğiyle hiçbir şekilde bağdaşmayacağı, diğer suçların biraz olsun bağdaşacağı mı düşünülüyor? Mesela casusluk, işkencecilik ya da yolsuzluk milletvekilliği görevi ile daha çok mu bağdaşıyor?
Açıkça görülüyor ki, terör ve taciz suçlarının bütün diğer suçlardan ayrılıp dokunulmazlığın sadece bu iki suç için kaldırılmasının hiçbir mantıklı gerekçesi yok. Avrupa ülkelerinde böyle olması, bu ayrıma bir mantık kazandırmıyor; olsa olsa Avrupa ülkelerinin de bu meseleyi doğru dürüst çözemediğini gösteriyor.
Kuzu'nun getirdiği "kamuoyu tepkisi" kriteri ise en az birincisi kadar sorunlu. Bir milletvekilinin kaderi kamuoyunun gelgeç tepkilerine bakarak tayin edilebilir mi? Ayrıca tepkinin zayıf mı, güçlü mü olduğuna neye göre karar verilecek? Bu bir bakıma, kamuoyunu manipüle etme gücüne sahip olan basının kimin dokunulmazlığının kaldırılacağına, kimin kaldırılmayacağına karar vermesi anlamına gelir. O zaman hukuk nerede kalır; eşitlik, adalet nerede kalır? Bu durumda azınlıkta olan siyasi partilerin milletvekilleri her zaman topun ağzında olurken, çoğunluk desteğini almış siyasi parti milletvekilleri kamuoyu çoğunluğunun sağladığı bir "dokunulmazlık zırhı"na sahip olacak demektir.
MHP'nin kriteri
Gelelim; MHP'nin savunduğu kritere...
MHP, milletvekili dokunulmazlığının "ağır cezayı gerektiren suçüstü ve terör eylemlerine katılma ve de terörü destekleme halleri ile devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde" kaldırılmasını savunuyor.
"Terörü destekleme" denilen şeyin farklı yorumlarının başımıza ne kadar iş açtığını Terörle Mücadele Kanunu'nun uygulaması boyunca gördük. "Sayın Öcalan" diyenler bile teröre destekten yargılandı bu ülkede. "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü" diye başlayıp "laik ve demokratik cumhuriyete" diye devam eden o kalıp cümlenin ifade ve örgütlenme özgürlüğü üzerinde nasıl Demokles'in kılıcı gibi sallandığını da çok iyi biliyoruz.
Eğer MHP iktidar olsa ve böyle bir kriter getirmeyi başarsa, eminim ki kendi milletvekilleri dışındaki bütün vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırabilirdi bu kritere dayanarak. Malum, şu anda AK Parti başta olmak üzere bütün partileri "bölücü" ve "vatan haini" olarak görüyor.
Peki doğru kriter nedir?
Doğrusu, hiçbir ayrım yapılmaksızın suç isnat edilen bütün milletvekillerinin yargı karşısına çıkartılabilmesidir. Hakkında dava açılan bütün milletvekilleri gider yargılanır; hüküm giyerse milletvekili olduğu süre içerisinde cezası infaz edilmez, tutuklanma gerçekleşmez ama zaman aşımı da işlemez ve görevi bittiği zaman da cezasını çeker.
Bunun dışında getirilecek olan her türlü ayrım siyasi istismara açık, adaletsiz ve keyfi olacaktır
.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015