Gürbüz ÖZALTINLI
Yüz yıllık sorunların, 3-5 yıl içinde, üstelik de sadece siyasetçilerin eliyle çözülebileceğine inanan sabırsız maksimalistlerden değilim. Siyasetin toplumsal meşruiyeti gözetmesi, durmaksızın onu tazeleme ve yönettiklerinden onay alma çabasında olması doğaldır. Siyaset; önceliklerini saptar, sorunları tanımlar ve onlara dair bir dil kurarken, bunu kendine özgü bir hesap dünyası içinden yapar. Dolayısıyla, Ermeni soykırımına ilişkin iktidar sözcülerinin yalpalayan söylemlerine; taziyeyle açılan umut verici kapıdan geçip inkâr geleneğinin konforuna savrulan sarkastik gidiş gelişlerine, soğukkanlı yaklaşmak gerektiğine dair aydın uyarılarını değerli buluyorum.
Ayrıca, bu taşlaşmış tabunun üstüne üstüne yürüyen entelektüellerin son on yıldır açtığı alanı boğmaya değil, kendi tedirginlikleri ve ürkek ritmi içinde ayak uydurmaya çalışan bir iktidar tutumuyla karşı karşıyayız. Erdoğan’ın taziyesi - bugün sarf ettiği kimi sözler hayal kırıklığı yaratsa da- değerinden bir şey kaybetmedi. Başbakan Davutoğlu’nun mesajı, Ermeni Patrikanesi’nde düzenlenen ayin ve hükümet yetkilisinin katılımı, taşlaşmış inkârcı geleneği kırıcı jestler olarak 2014 taziyesine ekleniyor. Toprak çözülüyor. Bu çok önemli.
Fakat bütün bunlar, siyasetin izlediği yönü, ritmi, savrulmaları da “olağanlaştırmak”, “tartışma dışı kılmak” gibi roller yüklemez bizlere.
Soğukkanlı olmak, anlayışlı yaklaşmak, dünle kıyaslayıp iyimserliği elden bırakmamak… Bunlar tamam.
Ancak, siyasetin yalpalamalı diline, inkâr tezlerini yeniden üreterek ya da konuyu Batı’nın kötülükleri eksenine kaydırarak medya üzerinden eklenen muhafazakâr tutuma itirazım var.
Muhafazakâr siyasetçiyle, entelektüele aynı ölçülerle yaklaşamayız. Muhafazakâr aydın derken, kuşkusuz bir bütünden söz etmiyoruz. Ayrıca işaret ettiğimiz çevre kemikleşmiş bir düşünce dünyasını da temsil etmiyor. Arayışlar, tartışmalar yaşayan bir dünya bu. Fakat izlenimim o ki; giderek artan ölçüde reel politiğin baskısı altına giriyor ve yapabileceği özgün aydın katkısını tehlikeye sokuyor.
Ermeni soykırımı tartışmasında bir siyasetçinin “Ey Batı sen kendi tarihine bak” demesini- asla içime sindirdiğim için değil fakat- açıkladığım “siyaset dünyasının gerekleri” nedeniyle esnek karşılayabilirim. Ama bir aydının, Batı’ya laf yetiştirmeyi, bu tarihi felaket üzerindeki inkârcı tabunun yıkılmasına yapacağı katkıdan daha öncelikli görmesini – izninizle- yadırgarım.
Burada bir parantez açayım;
Türkiye’deki siyasi süreç ve hükümetin Batı’yla sürtüşmeleri de içeren bölge politikaları, muhatap olduğu medya kampanyaları, iktidarı destekleyen çevrelerde sert bir Batı eleştirisi rüzgârı yarattı. Charlie Hebdo katliamı, bu fikri iklimin güçlendiği bir eşik oldu. Bugün Ermeni soykırımı tartışması da bu iklim içinde yaşanıyor ve onu çoğaltıcı etkilerde bulunuyor. Kendi baktığım yerden gördüğüm durumu şöyle özetleyebilirim: Dindar-muhafazakâr entelijansiya, siyasetin rotasına bağlı olarak medeniyetler arası barış ve diyalog arayışına hizmet eden bir fikri ve ideolojik üretimden Batı medeniyetini düşmanlaştıran bir konsepte doğru büküldü. Batı’ya dönük bu eleştirel tutum sadece güncel Batı reel-politiğine yönelmekle kalmıyor, doğallıkla kategorik bir bütün olarak Batı Medeniyetine, Batı’nın tarihsel/güncel varoluşuna taşan bir değersizleştirme çabasına evriliyor. Bunun; nedenleri, meşruiyeti, Oryantalizmle olan bağlantısı ve akrabalığı, yarattığı psikolojik-düşünsel zeminin riskleri, daha doyurucu tartışmaları hak ediyor. Dostça, özenli ve karşılıklı birbirini anlamaya açık bir dil içinden tartışmalıyız bu konuyu.
Konumuza dönersek;
“Ermeni çeteler” mazeretine (kendi halkını aldatmaktan başka bir önceliği olmayan bu inkârcı devlet argümanına) siyasetçinin hala el atıyor olması da can sıkıcıdır tabi ama bir aydının, bütün bir halka yöneltilmiş bu topraklardan yok etme kararını bu “mazeret” üzerinden tartışmayı kendisine yedirebilmesi çok başka bir haldir.
Ya da Ermeni tehcirini, Balkanlar’da yaşanan toplumsal çatışmalar ve Müslüman göçleri içine gömüp “bir konjonktür gerçeği” olarak sıradanlaştırmaya kalkmak… Bir halkı toptan tehdit görüp devlet kararıyla merkezden başlatılan sistematik yok etme politikasını, Balkanlar’daki çete savaşları ve otorite kaybıyla yayılan kaos koşullarıyla aynılaştırmaktan medet ummak… Bunu siyasetçinin manevra malzemesi olarak yapmasıyla, aydının “dürüst bilgi ve anlamlandırma iktidarını” kullanarak yapması aynı şey mi?
Tarihimizden ve kimliğimizden utanma meselesine gelince…
Ben ve benim gibi bugünün kuşakları/ daha öncekiler/ eli kana bulaşmamış/ karara ortak olmamış/ fikren hiçbir zaman onaylamamış olanlarımız; İttihatçı katillerin zulmünden utanmamız için bir neden mi var? 27 Mayıslar’da, 12 Mart’larda, 12 Eylüller’de, 28 Şubat’larda kuşak kuşak, bu geleneğin zulmünden bizler de geçmedik mi?
Çok açık ki bizleri utandıracak şey bu geleneğin yaptıkları değil; onları inkâr etmemizdir. İşte o zaman işlemediğimiz suçlara ortak oluruz.
Batı Almanya Başbakanı Willy Brandt 7 Aralık 1970’de Varşova Gettosu Anıtı’nın önünde diz çöktü ve Yahudi Soykırımı nedeniyle özür diledi.
Sadece orada bulunanları değil, bütün dünya kamuoyunu sarsan bu jestin etkisini Varşova direnişine katılan birinin sözleri özetliyordu: “Willy Brandt’ın Varşova Gettosu Anıtı’ndaki diz çöküşünü gördüm. O anda şunu hissettim: Artık içimde nefret yok! O diz çöktü ve halkını yükseltti.” Willy Brandt’tan sonra ülkeler ve devlet başkanları geçmişleriyle yüzleşmeye ve teker teker geçmişte yaptıkları yüzünden mağdur ettiklerinden özür dilemeye başladılar. Evet, Batı’nın bir de bu yüzü var…
Ben mütevazı bir hatırlatma yapmak istiyorum.
Bu günün siyasi konjonktüründe siyaset, kendi bildiği usullerle kendine yol açıyor.
Onun sözleri geçici, uçucu…
Aydınlar ise sözlerinin yüklerini hep taşırlar. Onları aydın yapan sözlerinin altındaki imzalarının güvenilirliğidir. Nesnel bilgiyi, çıkarsız vicdanı temsil ettikleri kabul edilir.
Tarih ilerleyecek ve 1915’de neler olduğunu bugün bilenlerden çok daha fazla sayıda insan ve giderek bütün toplum öğrenecek. Bu acı tarihin adı eksiksiz, hak ettiği çıplaklıkta konulacak.
Bizleri yöneten siyasetçiler de adımıza diz çökerek hepimizi insanlık vicdanında yükseltecekler.
Aydın için, o gün utanmamasından; siyasetin rüzgârına yenilmediğini, zamanında gereken cesareti gösterdiğini kendisine söyleyebilmesinden daha büyük bir onur olduğunu zannetmiyorum.
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları


























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023