Hasan Bülent KAHRAMAN
Bugün seçim yapılacak. Türkiye'nin çok partili hayata geçtikten sonra gerçekleştirdiği kaçıncı seçim olduğunu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki, Türkiye'de insanlar seçimi sever. Bunun çok özel bir nedeni var. 1946'da, nihayet 1950'de Türkiye'de yaşayan büyük kitleler henüz toplumsal ve ekonomik özne değillerdi. Açıkçası toplumsal olarak kabul görmüyorlardı. Fakat ansızın alınan bir kararla siyasal bir özne oldular. Verdikleri oylarla hayatı değiştirebileceklerini, siyasetçileri kendi hizmetlerindeki kişilere, siyaseti de kendilerine hizmet eden bir kuruma dönüştüreceklerini fark ettiler. O günden sonra da demokrasiye, oylarına sıkı sıkıya sarıldılar.
Bakmayın başka bin türlü laf edene. Bu iradelerini kestiği, yok saydığı, ortadan kaldırdığı için toplum darbeleri sevmez. Sevmez ne demek, nefret eder. Darbeler bizde bir avuç devlet taraftarının gene bir avuç sermayedarla kafa kafaya verip orduyu kullandığı girişimlerdir. Gene dinlemeyin bu konularda başka türlü atıp tutanları. Gerçek, en yalın, en kestirme tarafından budur. O nedenle darbelerde toplum olmaz. Tam tersine darbeler topluma karşı yapılır. Ama halk darbelerden her defasında intikamını almıştır. 1960'ı 1965'te aşmıştır. 1971'i 1973'te. 1980 1983'te, 2007'yi gene 2007'de. Daha ne olsun? Bir toplum siyasal bilincini daha ne kadar kanıtlasın?
PATIRTILI KAMPANYA
Ve şuna da inanırım ki, Türkiye'de halk seçimlerde denge kurmayı bilir. Özal'ın tabiriyle 'kantarın topuzunu' neredeyse hiç kaçırmamıştır. Özal 1989 seçiminde kendisi seçilmediği için öyle yakınıyordu. Bu da halkın sağ duyusundan ziyade siyasal bilinciyle ilgili bir husustur. Zaten bizim gibi teorisyenlerin şatafatlı ifadesine göre seçmen daima akılcı davranır. Sağduyu ile siyasal bilinç iç içe geçer. Ama yok canım, seçmen hiç de sağduyulu değildir, olmamıştır diyen dünya kadar kitap da vardır.
İşte bugün de öyle bir seçim yapacağız. Biraz hengameli bir kampanya oldu. Her kampanya, bütün sıkıntısına rağmen güzeldir. Zaten adı üstünde: kampanya. Ne olacaktı yani, insanları sıkıntıdan boğmak için mi gerçekleştirilecekti onca patırtı, gürültü? Gene de siyaset sosyologları bunu ölçtü: her şeyin ortalamalarda seyrettiği bir kampanya seçmenlerin ancak yüzde 3'ünün fikrini değiştiriyor. Ötesi kendi yandaşını pekiştirmeyi öngörüyor.
meşgul olmak istemiyorum. Biraz kişisel siyaset öyküleri anlatmaktan yanayım. Siyasal bilinci erken uyanmış bir çocuktum. Bunun nedenleri üstünde düşündüm, sonradan. Pek bir açıklama bulamadım önce. Sonra, bence Newton yasası kadar güçlü bir değerlendirmeyle karşılaştım. Andre Malraux, insanların dünyaya resim, müzik, jimnastik yeteneğiyle gelmesi gibi siyasal yetenekle geldiğini belirtiyor. Daha doğrusu o 'siyasal duyu' diyor. Bu çok önemli bir saptama. Zaman bana bunun gerçek olduğunu gösterdi. Bazı insanlar bu duyuya sahip, bazıları onu daha da geliştirip siyasetçi oluyor, bazıları daha da geliştirip liderlik yapıyor.
Ben eylemli siyasetten hazzetmedim. İlk siyasal deneyim benim için gazetelere ve dergilere bakmaktı. Çok ama çok çocuk yaşlarımı anımsıyorum, Kars'taki evin, aşağıdan rüzgar estiği zaman uçacak kadar yükselen halılarının üstüne yatar Akbaba dergisine,Ulus, Cumhuriyet gazetelerine, karikatürlerine bakardım. Demirel ve İnönü'yü anımsıyorum. Akbaba'da galiba Mim Uykusuz çok güzel çizerdi onları. (Bence Türk siyaset yaşamı epey bir parça karikatür demektir. Turgut Çeviker'in derlediği üç ciltlikKarikatürkiye- Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi (1923-2008) eşsiz bir kitaptır.) Bakar gülerdim.
MÜHENDİS DEMİREL
İlk karşılaştığım siyasetçi Demirel'dir. 1965 yılıydı. Güzel bir sonbahar günüydü. Önümden siyah elbiseleri, elinde fötr şapkası, gözünde güneş gözlükleri geçti. Tam önümden geçerken de başını, o zamanlar öyle yapardı, epey arkaya attı. Yıllar sonra bunu kendisine hatırlattım. Gününü de söyledi. Demirel her zaman etkileyici bir siyasetçiydi. Ben de mühendis kökenliyim. Hayata bir mühendis olarak bakıyordu. Siyasetten ve Türkiye'den başka işi yoktu. Her şey ama her şey kafasındaydı. Ben Kültür Bakanlığı'nda danışmanken onu İstanbul İl Müdürleri toplantısında izlemiştim. Aman Allahım, hâlâ hem hayret eder hem ürkerim.
Sonra İsmet Paşayı gördüm. Bizim evde hep "İsmet Paşa" denir. Eh ne de olsa, annem ve babam 1925 doğumluydu. Garp Cephesi Kumandanı da İsmet Paşa'ydı. Artık çok yaşlıydı. Yürüyecek takati bile yoktu. Gözleri görmüyor, kulakları duymuyordu. Öldüğünde Ankara'da ağır bir matem havası esmişti. Onu koltuğundan Ecevit etmişti. Ben de Ecevitçiydim. Onu da ilk kez Erdek'te 1969 yılında seçim konuşması yaparken dinlemiştim. Seçim konuşması dediğime bakmayın. Bayağı konferans verir gibi konuşmuştu. İlk katıldığım kampanya oydu. Büyüleyici, şiirli cümlelerini hâlâ sözcük sözcük hatırlıyorum. Edincik'ten geldiğini söylüyor, zeytinin, barışın, mavi göklerin lafını ediyordu. Ama ne ediş. Sonra onunla birlikte çalıştım. Edebiyat sohbetleri yaptım. Bir bölümünü Türkçeye çevirdiği Eliot'un Dört Quartet'inin bir bölümünü de ben çevirmiştim, kendimce. Öylece konuşuyordu, ben çıkardığı Özgür İnsan dergisinin kültür-sanat bölümünü hazırlıyordum. 20 yaşındaydım. Bana "Sayın Kahraman" diyordu.
Erdal İnönü'yle birlikte oldum. Hem de çok, hem de uzun. Elbette çok değerli bir insandı. Bilim adamı olarak dünya kıymetini bildi. Nobel kadar önemli olduğu söylenen bir madalyayı kazandı. Erdal Bey'i şimdi uzaktan düşününce bir entelektüel olduğunu söyleyebilirim, açık yürekle. Bir çekim yapacaktım onunla, bir oteldeydik, şimdi moda olduğu gibi eski stil bir kütüphane yapıp çok eski baskı İngilizce kitapla doldurmuşlardı. Onları teker teker elden geçirdik, üstünde konuştuk. Çekim bir buçuk saat geç başladı. Ben çok konuşurum o da çok dinlemişti. Ama Erdal Bey siyasetçi değildi. 'Operasyon' insanı değildi. Bence rektörlüğü de, dekanlığı da, genel başkanlığı da sevmediği bir işi yapan insanın ağır hatalarıyla doluydu. Erdal Bey oralarda olmak istiyordu, çünkü aristokrattı, çünkü o makamların kendisi için olduğunu düşünüyordu ama o işlerin insanı değildi. Ve eminim saf bilimde kalsaydı daha büyük başarılar elde edebilirdi.
Erbakan'la hiç karşılaşmadım. Ama çok istedim. Birkaç defa teşebbüs ettim. Bir defasında Oğuzhan Asiltürk'le bir defasında da Şevket Kazan'la karşılaştım, konuştum. Bunlar 1990'ların başıdır. O zamanların Refah Partisi başka bir dünyadır. Bunlar eski liderler. Tarihsel kişilikler. Bugünkü liderler hakkında bir şey söylemeyeyim. Hepsi siyaset arenasında izlenebiliyor. Ama Erdoğan'ı tanıdım, Gül'le yakın bir ilişki içinde oldum, Kılçdaroğlu'nu bir kaç kez gördüm. Demirtaş'ı ise uzaktan bile görmedim, Davutoğlu'yla özel yolculuklar yaptım. Zaman geçer, ömrüm olursa onlarla ilgili değerlendirmelerimi de ileride yazarım.
İKİ TÜR SİYASET VAR
Bütün bunlardan sonra, kuramsal yanını, sahasını, gündelik örgüsünü bilerek siyasetle uğraşmanın ne olduğunu soranlara ne cevap veririm? Galiba iki tür siyaset var. Birincisi bizim yaptığımız yaşananları, gerçekleşenleri irdeleyen, konuşan, yazan, entelektüel faaliyetimizin öznesi olan bir siyaset. Ona söyleyecek bir şey yok. Yok ama bunu da kendisine vazgeçilmez, dışına çıkılmaz bir amaç edinenler var. Onun kısırlaştırıcı olduğunu düşünüyorum. İkincisi, doğrudan doğruya siyasetçilik. O, siyaset sahasında kalanlar için bir yaşama tarzı. Bir müzisyen, bir atlet, bir ressam neyse onlar da aynı şeyi yapıyor. Onu yapmazlarsa olmaz. Ve onun dışında Ecevit tarzı siyasetçilerin de pek başarılı olacağı kanısında değilim. Demirel tarzı siyaset bence daha siyasetçiliktir. Çünkü dünya her gün yeniden kuruluyor ve siyasetin malzemesi bir ülke ile insandır. 24 saat bunu yaşamayan siyaset yapamaz. Siyasetçilik yapamaz diyelim de her şey yerli yerine otursun. Onlar siyaset yapamazsa, biz de siyaset yazamayız. Herkese iyi seçimler...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Bilge ve bilgin Mete Tunçay
19.08.2025 - Sol dönüşüm ve kültür
18.08.2025 - Taşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP
17.07.2025 - Türkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti
20.06.2025 - ‘Radikal şıklar’, Kürtler ve Sırrı Süreyya ‘gerçeği’
13.05.2025 - Şark kültürü ve Sırrı Süreyya Önder: Küçük bir değini
5.05.2025 - ‘Demokrasi sosyal’ ve ‘ilk insan’
6.03.2025 - Avrupa, Avrupa’ya düşman
26.02.2025 - Muhalefetsiz toplum üstüne düşünceler ya da muhalefetin boğduğu muhalefet*
13.02.2025 - CHP’de sosyal demokratik bir dönüşümün zorunlulukları ve olanakları
6.01.2025
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları


















































































mahmut yıldız
Gülay Hanımı bu faşist kafalar ne anlar. Yeryüzü bütünüyle Allahındır. Bu sınırlar suni sınırlardır. Kafamızı kuma gömmenin anlamı yok. Suriye de ırak ta huzur olmazsa Türkiyede de olmayacaktır. Türkiye ortadoğunun parçasıdır. Kemalist elitler dudak bükse de bu gerçek değişmez. Güç sürekli el değiştirir yani tarih döngüseldir. Yarın biz muhtaç olabiliriz.