Hidayet Şefkatli TUKSAL
MEB tarafından açıklanan ders müfredatlarıyla ilgili değerlendirmelerime devam edeceğim, ama önce bir içimi dökmem gerekiyor.
Yeni bir KHK ile, farklı mesleklerden pek çok kamu görevlisinin yanı sıra, birçoğu köklü üniversitelerde çalışan pek çok akademisyen de bir gecede işinden oldu. Aralarında, şahsen tanıdığım ve asil duruşuna her zaman saygı duyduğum Prof. Dr. Cihangir İslam gibi, Müslüman tanımlamasını tepeden tırnağa hak eden mümtaz bir insanın yanı sıra, İbrahim Kaboğlu gibi herkesin tanıdığı ve ne yaptığını bildiği, suçla, terörle hiç bir şekilde ilişkilendirilemeyecek kıymetli bir hukukçu ve yine bir kısmını tanıdığım başka kıymetli akademisyenler var.
Üniversitelerde bahar dönemi başlamış ya da başlamak üzereyken, ders yükleri paylaşılmış, ilân edilmiş ve öğrenciler ders kaydı yapma aşamasındayken (hattâ yapmışken), haydaa, sabah bir kalkıyorsunuz, bölümünüz boşalmış. İşlerinden atılan insanların ne ile suçlandıkları belli değil; haklarını aramak ve kendilerini savunmak için başvurabilecekleri bir merci yok; ancak kurula başvurabiliyorlar ki oradan da neye göre karar çıktığı belli değil. Bu kadar belirsizliğin olduğu bir ortamda, adaletten, hakkaniyetten, eşit yurttaşlıktan söz edilebilir mi? Bu yapılanlar karşısında susup oturma, “vardır bir bildikleri” deme lüksümüz var mı?
Dindar insanların mağdur olduğu 28 Şubat (1997) sürecinde, öğretmenler çoğunlukta olmak üzere başörtülü devlet memurları bugün yapılanların bir benzerini yaşadı. Ben daha önce doktoramı bitirebilmek için istifa ettiğimden kişisel olarak meslekten çıkarılma süreci yaşamasam da, kız kardeşim, çok yakın arkadaşlarım ve o günlerde bir dayanışma odağına dönüşen Başkent Kadın Platformuna gelen kadınlar aracılığıyla bu süreci yakından izledim, şahit oldum. Çok acılı bir süreçti. Arkadaşlar bir yandan haksız bir suçlamaya maruz kalmanın ağırlığı, kabul edilemezliği ile baş etmeye çalışırken -- çünkü kurumlarının huzur ve sükûnunu bozmakla suçlanıyorlardı -- bir yandan da güya İslamcı dindar siyasetçilerin, bürokratların, akademisyenlerin kafalarını nasıl kuma gömdüklerini, üç maymunu oynadıklarını, acilen gümüş yüzüklerini çıkarıp seküler matruş bir surata dönüştüklerini izliyorlardı acı içinde. O günlerde çaldığımız kapıların nasıl yüzümüze kapandığını, bir anda nasıl kalemi kırılmış suçlulara dönüştüğümüzü, kimsenin başörtülülerle birlikte görülmek istemediğini hayretle müşahade etmiştik. Haksızlık etmemek için, bu genel tavra rağmen Mazlumder, Eğitim Bir Sen, Önder Vakfı gibi kurumların ve müstesna insanların destek ve çabalarını da anmam gerekir ki, bu müstesna insanlardan biri de yine Cihangir İslam’dır. Sadece başörtülü kadınların işlerinden atıldığı o dönemde bir de Changir Bey işinden atılmıştır, bu yasaklara karşı çıktığı için.
Zor bir süreçten geçiyoruz, evet; ancak en zor süreçlerde bile hukuka riayet etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Atılan her adımın, verilen her kararın uzun vâdeli etkilerini, sonuçlarını düşünmek gerekir. Türkiye’de akademinin sıkıntıları hep oldu; kutuplaşma, kadrolaşma ve ideolojik baskılar her dönemde akademinin sevimsiz bir gerçeğiydi. Ancak bunu aşma yolunda adımların atılması gerekirken, bugün yaşadıklarımız hiç de kabul edilebilir şeyler değil. Ve bunun bedelini maalesef hepimiz ödeyeceğiz.
Buradan bir çift söz de, Akder’in kurucularından, başörtüsü yasakları karşısında pek çok platformda birlikte mücadele ettiğimiz, şu anda AK Parti milletvekili olarak Mecliste görev yapan arkadaşımız Fatma Benli’ye olacak. Geçen gün Mithat Sancar Mecliste,kendisinin ve başka bazı milletvekillerinin ismini anarak, “bu yapılanlara karşı söyleyecek bir sözünüz yok mu?” diye sordu. Bu söz, siyasi bir sorudan çok arkadaşça bir soruydu; siyasi hasımlara değil, eski dostlara bir sitemdi. Ve çok haklı bir sitemdi bence. Bu siteme verilecek cevap da “insan haklarını savunmak kimsenin inhisarında değildir” olmamalıydı bence sevgili Fatma. Çünkü ancak sorulan soru karşısında geçerli bir cevabı, geçerli bir mazereti olmayanlar böyle cümleler kurar. Bunun yerine biz, yıllarca ayrımcılığa karşı mücadele etmiş bir insan hakları savunucusu olarak, gerçekten ne düşündüğünü, ne hissettiğini duymak isterdik. Tarihe böyle geçmek de güzel olurdu…
Yazarlar
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020