Hilâl KAPLAN
Bir yurt dışı gezisinde, yabancı bir basın mensubu Süleyman Demirel'e sorar: 'Ülkenizde Kürtlere iyi davranılmadığı söyleniyor, ne dersiniz?'
Hazırcevaplığın kitabını yazan Demirel cevabı yapıştırır: 'E, Türklere iyi mi davranıyor muşuz?'
Rivayet edilen bu diyalog doğru mu bilmiyorum ama bu meseli, Kürt meselesi üzerine düşünürken hep aklımızın bir ucunda tutmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Peki, bu noktaya nasıl geldik?
Lozan görüşmelerinde, Kürtlerin de azınlık olarak tanımlanması önerildiğinde, Birinci Meclisimiz'den büyük bir tepki yükselmişti. Yaklaşık 70 Kürt vekilin olduğu TBMM'den çıkan şu bildiri, tüm soru işaretlerini sildi:
'Türk, Kürt tek vücuttur. Kürtler, hiçbir vakit Türkiye camiasından ayrılamaz ve bunu ayırmak için hiçbir kuvvetin tesiri yoktur. Avrupa hükümetlerinin Kürtleri müdafaa etme yetkileri olmadığı defaatle memleketimiz halkıyla beraber protesto edilmiş olduğu halde, yine azınlıklardan bahis açılması şayanı teessüftür. Kürtlerin, her vakit Türklerle beraber vatan uğrunda daima ölmüş ve ölmeye hazır oldukları cümlenin malumudur.'
İmzalayan vekiller Bitlis, Erzurum, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Kozan, Diyarbekir ve Van gibi şehirleri temsil ediyorlardı.
Birarada yaşama iradesinin, en kuvvetli ifadelerinden biri olan bu çıkıştan iki yıl sonra Kürt isyanları patlak verecekti. Çünkü, Lozan'dan bir yıl sonra, 1924'te, TBMM'nin kuruluş ilke ve amaçlarından sapıldı.
Millî Mücadele'ye kalkışmanın öncelikli sebebi olan makamı Hilafet lağvedildi.
Millî Mücadele'nin üzerinde durduğu değerleri içeren 1921 Anayasası feshedildi.
Tek parti rejiminin dayanağı olan 1924 Anayasası kabul edildi.
Yerel yönetimlerin tüm yetkileri merkeze bağlandı. Valilere bile gerek yoktu, atanan CHP İl Başkanları ne güne duruyordu?
Vatandaşların tüm farklılıkları yok sayıldı, herkes 'Türk' olarak adlandırıldı.
Şark Islahat Planı'yla beraber, çarşı ve pazar dahil olmak üzere her yerde Türkçe dışında bir dil konuşmak yasaklandı ve cezaya tabi tutuldu.
Şapka Kanunu'yla beraber, isyanlar yayıldı. Rize, Sivas, Giresun, Kırşehir, Kayseri, Amasya, Samsun, Trabzon gibi Kürtlerin çoğunlukta olmadığı illerde de irili ufaklı ayaklanmalar gerçekleşti. Çünkü ayaklar altına alınan Kürtlük, Lazlık, Çerkezlik'ten evvel İslâmlık'tı; yani aynı zamanda Türklük'tü. Zira, bugünün aksine, Türklüğün anlamını, aynı Kürtlüğün anlamı gibi İslâm'dan azade benimseyen geniş kitleler yoktu. Daha seküler zihniyet, damarlarımıza kadar işlenmemişti.
Şimdilerde Türkiye, nerdeyse yüz yıllık, bu egemenlik biçimini terk etmeye hazırlanıyor.
Önümüzdeki bariyerlerden birisi de, etnisite merkezli düşünmeyi aşılayan bu egemenlik biçiminin içimize işleyen kalıntılarından kurtulmaktır. 'Türkiye Bayrağı' tartışması da, aynı 'Türkiye vatandaşlığı' ve 'Türkiye milleti' tartışmasında olduğu gibi mevzunun bir veçhesidir.
Katıldığım bir televizyon programında, şunları söylemiştim:
'Diyarbakır'daki Nevruz, Türk Bayraklarıyla dolu olsaydı, biz zaten şu anda PKK meselesi diye bir şeyden bahsetmiyorduk. Belli bir aidiyet oluşturma sorunumuz var ki, şu anda biz bu meseleden bahsediyoruz. Dün bir konuşmadaydım ve Kürt bir okurum şöyle dedi: 'Hilal Hanım, lütfen söyleyin, bayrak yoktu diye üzülmesinler. O meydandaki 2 milyon kişinin her birinin cebinde bayrak vardı. Biz de bu ülkenin vatandaşıyız sonuçta.' Bu bağlamda, belki artık Türk Bayrağı demeyi de tartışmamız lazım. Eğer bayrak, herkesin aidiyet bağı hissedeceği bir sembolse, ben 'Türkiye Bayrağı' demeyi öneriyorum.'
Ne var ki, daha öncekiler gibi kasıtlı biçimde bu sözlerimin hiçbirine yer verilmeden, sadece 'Türk bayrağının adı değişsin' başlığıyla iki cümlelik bir haber tüm internete yayıldı. Ortada konuşmanın görüntüleri olmasına rağmen, bir haber sitesi de zahmet edip, sözlerimi alıntılamadı. Hâlbuki, önerim vatandaşlık tanımının etnisiteden arındırıldığı bir dönemde, tüm vatandaşların kıymet vermesi beklenen bayrağın da bu çizgide adlandırmaya alışmamız yönündeydi.
Birileri çıkıp diyor ki 'Türk bir etnisite adı değildir. Türkiye'de yaşayan herkesin adıdır.' Velev ki kendilerince haklılar. Ancak bir de sosyolojik gerçeklik var. Türklüğü, farklılıkların üzerine gitmenin aracı haline getirmiş, koca bir tarihin yükü sırtımızdayken, gözlerimizi kapamaya devam mı etmeliyiz? Türklük adına, 2000'lere kadar yasaklanmış etnisite adlarının yeni yeni telaffuz edildiği bir ortamda, Türklüğün iddia edilen 'öz anlamı'na döndürülmesi mümkün değildir. Bu anlayışta ısrar, sadece farklılıkların ayrılık sebebi gibi algılanmasını güçlendirir.
Önümüzde iki yol var. Ya etnisite merkezli zihniyeti bir yana koyacağız ya da etnisitelerin tümüne eşit şekilde alan açacağız.
Okuyucularım soruyorlar: İspanyol bayrağı, Alman bayrağı, İngiliz bayrağı var da neden Türk bayrağı olmasın? İlk bakışta haklılar ama hatırlatalım:
İspanya, farklı etnik unsurları anayasasında tanımış, Bask ve Katalonya bölgelerinde olduğu gibi özerkliklerini teslim etmiş, onların kendi bayraklarını dalgalandırmalarına, kendi meclislerini kurmalarına müsaade etmiş bir ülke.
Almanya, 13 federal bölgeden oluşan bir tür eyalet sistemiyle yönetilen, yine farklı sembollere yer açan bir ülke.
İngiltere ki aslında malumunuz 'Birleşik Krallık'. İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'nın kendi hükümetleri, bayrakları ve genişliği değişse de merkezî hükümetten bağımsız yetki alanları var.
Bayrak hepimizin, bu ülke hepimizin, bu vatan hepimizin. Ve hepsinin de adı Türkiye...
Not: MHP lideri Devlet Bahçeli, ismimi vermeden, mezkûr sözlerimi eleştirmiş ve 'benim gibilere göz açtırılmayacağını' ilan etmiş. Fikirleriyle çarpışamayanların acziyetinin bir göstergesi olarak okuduğum bu tehdide karşılık, Hz. Ali'nin şu sözü, sanıyorum cevap olarak kâfidir: 'Ecel benim zırhımdır. Onun geleceği vakte kadar, bütün dünya bir araya gelse, bana kimse bir şey yapamaz. Onun vakti geldiğindeyse, bütün dünya bir araya gelse kimse beni kurtaramaz.'
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2019
27.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
24.04.2019
16.04.2019
15.04.2019
12.04.2019
8.02.2019