Hilâl KAPLAN

"Adamlar kendi dertlerine düştüler"
15.06.2012
3351

 Hakan Fidan ve bazı üst düzey MİT görevlilerinin "şüpheli" sıfatıyla ifadeye çağrılmasının etkileri sürüyor. Aslında bu etki, ifade olayının duyulduğu 7 Şubat'tan aylar önce başlamıştı. Bazı yazarlarsa ısrarla Özel Yetkili Mahkemelerle (ÖYM) ilgili rahatsızlığın ve yapılması düşünülen değişikliğin 7 Şubat'la ilgisi olmadığına bizi inandırmaya çalışıyorlar. Bu yönde kurulan tek argümanı, ÖYM'leri ilgilendiren değişikliğe dair bir hükümet yetkilisinin geçtiğimiz Aralık ayı sonunda, yani 7 Şubat'tan önce demeç vermiş olması oluşturuyor. Bu mantığa göre, hükümetin Hakan Fidan'a yönelik bir operasyon tasarlandığını 7 Şubat günü bizimle beraber öğrenmiş olması gerekiyor sanırım.

Halbuki 7 Şubat'ı işaret eden ilk sinyali Taraf'tan Emre Uslu -diğer bazı operasyonlarda da olduğu gibi- kendi köşesinde vermişti. 16 Kasım 2011 tarihli ve "KCK yöneticileri MİT elemanı" başlıklı yazısında 7 Şubat süreci boyunca KCK-MİT iddiaları bağlamında ne duyacaksak, ilk onun köşesinden okumuştuk. Aynı şekilde Aralık ayı sonunda, hükümete yakınlığıyla bilinen bir televizyon programcısı da şahsi twitter adresinden bu operasyona ilişkin "Hakan Fidan'a dokunan yanar" diyerek Şubat ortasında ortalığın karışacağını yazmıştı.

Yani hükümet, 7 Şubat'ta neler olacağını aylar öncesinden bildiğinden, böyle bir girişim olduğu takdirde ÖYM'lerin geleceğinin tehlikeye girebileceği uyarısını Aralık ayında yapmıştı. Ama sanıyorum pek umursayan olmadı ki Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya düğmeye bastı. Tabii savcı 'bomba'yı –Yıldıray Oğur'un tabiriyle 'hep devletten bildiren'- Hürriyet gazetesi vesilesiyle patlattı.

O yüzden, zaten 2011 seçimlerindeki demokratik blok arasındaki güvensizlik ve kafa karışıklığı iyice zirve yapmışken lütfen daha fazla birbirimizi kandırmayalım; ÖYM'ler ve CMK'ya ilişkin değişikliğin 7 Şubat'la göbek bağını kesmeye, Ak Parti'yi nerdeyse 'darbesever' gibi göstermeye kalkışmayalım. Son on yılda sivil siyaset, bürokrasiye boyun eğmediyse, bu biraz da mezkûr ölüm-kalım dönemeçlerinde 'diklenmeden dik durması' sebebiyledir. Ak Parti'nin 27 Nisan'ı atlatma sebebi de budur, 7 Şubat'ı atlatacak olma sebebi de...

Dolayısıyla iki gerçeği teslim etmek gerekiyor: Bu süreçte ne emniyet ve savcılık birincil olarak MİT'in yasa dışı olduğunu iddia ettikleri Oslo görüşmelerini sorun etmiştir; ne de Ak Parti birincil olarak Balyoz, vb. davalardaki sanık haklarını önemsediğinden ÖYM'leri dert etmeye başlamıştır. MİT'te farklı türden bir kadrolaşmaya gidilse, Başbakan Erdoğan daha 'öngörülebilir/yönlendirilebilir' bir siyasetçi olsa veya istihbarat paylaşımı eskisi gibi emniyetin kontrolünde gidecek olsaydı bugün belki 7 Şubat, takvimdeki herhangi günden birisi olabilirdi. Benzer şekilde 7 Şubat'ta bir darbe teşebbüsü gerçekleşmemiş olsaydı, Ak Parti de Balyoz tutuklularının haklarını veya bazı KCK sanıklarının ifade özgürlüğü ihlalinden içerde tutuluyor olmasını sorun etmeyecekti. Aynı Ahmet Şık'ın tutukluluğunu ta Avrupa'nın göbeğinde herkesi şaşkına çeviren "bomba-kitap" analojisiyle savunduğu zaman olduğu gibi...

Yine hatırlayalım; savcılığın Hakan Fidan'ın "yetki itirazı" yaptığı dilekçesini işleme bile koymayıp MİT'çiler hakkında "yakalama kararı" çıkarttığı günlerde bir büyük operasyon daha gerçekleştirilmişti. 13 Şubat'ta Kamu İhale Kurumu'nu basan polisler 23 kişiyi gözaltına almış, 40 dosyada yolsuzluk tesbiti yapıldığı belirtilmişti. Bu emniyet-yargı işbirliğinin hükümete 'yanıt'larından bir başkasıydı. Son HSYK kararnamesinin ardından, o günlerdeki 'yanıt'ın devamı olan bu yolsuzluk dosyalarının ve belki de bazı Ak Partililere yönelik 'kişilik suikasti' çabalarının gündeme gelmesi söz konusu olabilir. Çünkü bu bir demokrasi ve adalet mücadelesi değil; teslim olmayan "Ak Parti'yi bitirme planı"... Son günlerde ortaya atılan "Ak Parti çözülüyor" iddialarını ve "Ak Parti oy kaybediyor" anketçiliğini bu plana dahil olarak görmek mümkün.

Geçtiğimiz günlerde Şener Eruygur, eşi Mukaddes Eruygur ve askerî istihbaratçı Ömer Faruk Gürüz'e ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı yine gündeme düştü. Konuşmanın bir yerinde Mukaddes Eruygur şöyle diyor:

"E artık gazetelerde hiç yok. Adamlar kendi dertlerine düştüler. Ergenekon bitince bitecek bizim işimiz."

Şüphesiz bunda, akleden "adamlar" için çok hikmetler vardır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar