İlhami IŞIK
Eleştiri kıymetli bir şeydir. Öyle her olay, olgu ve değer eleştiriyi hak etmez. Bir şeyin eleştiri nesnesi olabilmesi için ilk şart, kendi kendine yeterli olmasıdır. Kendi içinde bütünlüğü olan ve kendini tanımlayabilen bir karakter kazanmış olması gerekir. Kendi kendine yeterlilik ile mükemmeliyet skalasının bir yerinde konum alır eleştiri. Olduğu konumdan daha iyisine evrilmeyi, prensip olarak, eleştiri omuzlamak ister. Eleştiri ile gevezelik arasında bu kadar somut bir durum söz konusudur. Eleştiriyi yorum ve değerlendirmeden ayıran da, eleştirinin bizatihi kendinden değil de eleştiri nesnesinden söz etmesidir.
Bu konuyu akademik bir eleştiri tartışması ve tanımlaması için açmadım. Bir maksadım ve bir amacım var. 1978 yılından bu yana yazı yazıyorum. Siyaset, kültür ve diğer güncel konulardan oluşan söz konusu yazılar aracılığı ile düşünce dünyamıza, bir nebze olsun, özgünlük taşımaya gayret ettim. Bütün bu süreçler boyunca, kabaca iki tür reaksiyonla karşılaştım.
Birincisi, kendini dünyanın merkezi sanan ve her şeyi kendi tecrübesinden ibaretmiş gibi algılayıp, buna bağlı olarak mantık yürüten; egosu Kaf Dağı’ndan büyük ve hiçbir gelişmeye açık olmayan, mutlaka reddetmeyi varlık nedeni olarak gören zihniyet.
İkincisi, sırtını bir sisteme dayayan ve önemini bu sistem içinde arayan, kendi çıkarlarını sistemin çıkarıymış gibi öne çıkarma gayreti güden ve asla kat’a özgün bir şeyler söylemeyi hiç düşünmeyen; "sistem biti" diyebileceğim omurgasız, başkalarının kılıcını sallayan, yaygaracı, "evet" efendimci zihniyet.
Elbette eleştiri söz konusu olduğunda ortaya çok kıymetli şeyler çıkaran ve bunu yiğitçe söyleyen bir dizi saygın insan var; onların yeri her zaman başımın üstünde olmuştur. Onlardan çok şey öğrendiğimi her yerde ve her fırsatta dile getirdim. Bundan hiç gocunmadım.
Bugün konumuz eleştirinin iyi ve güzel yüzü olmadığı için, bu şahane şahsiyetlere ilişkin anlatımı başka zamana bırakarak kaldığım yerden, kötü eleştiri aktörlerini anlatmaya devam etmek istiyorum.
Yukarıda kabaca tasnif ettiğim iki karakter özelliğinin ortak nitelikleri her şeyden önce niyet okumalarıdır. Ortaya ne kadar bilimsel veri koyarsanız koyun onların "fıtratı" hep sezgisel olmuştur. Ortaya koymuş olduğunuz düşüncelerin özü ile ilgilenmezler; onlar için önemli olan tek şey fikirlerinizin özü değil, size ve fikirlerinize dair onların ne bildiğidir. Yani asla ve kat’a analiz yapmazlar, ortaya koyduğunuz şeyin özünden söz etmezler, yaptıkları tek şey kendilerinden söz etmektir.
Bütün gayretleri o şeyin özüne ruhuna varlık nedenlerine dair bir şeyler söylemek değil, kendilerini söylem ve üslup olarak ön plana çıkararak, o fikre ve düşünceye dair kendilerinin ne kadar çok şey bildiklerini ispat etmeye çalışmaktır.
Dolayısıyla onlarla sürdürülen bir fikir tartışması, o fikrin tartışması olamaz, buna izin vermezler; çünkü o fikrin kökenlerine dair bir şey bilmedikleri için, konuyu kişisel mecralara taşıyarak oralarda size karşı bir üstünlük ele geçirmeye meyil ederler.
Oysa hiçbir fikir ya da düşünce bir boşluktan doğmaz. Her fikrin mutlaka bir geçmişi ve buna dayanak sağlayan bir pratik uygulaması vardır. Bir fikri fikir yapan onun tarihsel geçmişidir, çünkü her fikir esas itibariyle tarih içinde dem tutmuştur, tarih içinde demlenmiştir.
Ama biz daha çok görsel ve işitsel bir zihin yapısına sahip olduğumuz için, fikir dünyamız her zaman gördüğümüz ve işittiğimiz şeylerin kaba bir işgali altında olur. Kim ne derse desin soyut düşünme yeteneğimiz pek gelişmemiştir. Bir şeyi görüp dokunmadan ona dair bir karar vermek istemiyoruz.
Ya "Evet" efendimciyiz.
Ya da "Hayır" efendimciyiz.
"Dur bir dakika yahu, bir de ben bu konuyu şöyle derinlemesine düşüneyim" demek pek aklımızdan geçmez.
Oysa omuzlarımızın üstünde taşıdığımız bize ait bir aklımızın olması gerekmez mi?
Yazarlar
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2025
1.07.2025
9.06.2025
18.05.2025
8.05.2025
28.04.2025
21.04.2025
13.04.2025
1.04.2025
16.03.2025