İlhami IŞIK
Geçen gün sosyal medyada gezinirken Prof. Besim Delaloğlu’nun bir videosuna tesadüfen rastladım. Delaloğlu, söz konusu videoda Kriter, Kritik ve Kriz sözcüklerinin eski Yunancada aynı kökten geldiğini söylüyor ve Kriterin aslında atalarımızın tahılı ayıklamak amacıyla kullandığı tahıl eleği olduğunu ifade ediyordu. Kritik ise, bu eleme esnasında elekte kalan, ya da kalmayı başaran nesnelere verilen isimdi diyor ve Krizi de bu eleme faaliyetinin yapılamaz hali olduğunu, güzelce anlatıyordu. Aynı söyleşide Delaloğlu Japonya’da Kriz ve fırsatın da aynı sözcükle ifade edildiğinin de altını çiziyordu.
Biz bu hallere nasıl geldik sorusunun, sanırım en tatminkar yanıtını, Delaloğlu’nun yukarıda zikrettiği sözcüklerden birinin, hayatımızı terk ettiğiyle açıklamak, çok doğru ve en kolay yolu olacak. Kriterlerini kaybeden bir toplum kritik yapma niteliklerini de kaybeder. Meselenin özü budur ve bu durum başka da bir gerekçelendirmeye ihtiyaç duymadan neden bu hale geldiğimizi anlatır. İyi ve güzel hayata dair değerleri kaybeden herkes, her şeyden önce eleştiri yeteneğini kaybeder.
Eğer kriter değerleri ve onların bilgisini temsil ediyorsa, ki öyledir, kritik ise, bu değerlerin bilgisiyle yapılan eleştiri faaliyetini temsil eder. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, değersizlikten eleştiri filan çıkmaz. Eleştiri sırtını doğru değerlere yasladığı zaman, yol açıcı ve yol aydınlatıcı olabilir. Gerisi sadece gevezelik, dalkavukluk ve ikiyüzlü yaranma çabası. Ondan öteye gitmez.
Bazen, insan yaşananları, olup bitenleri anlamakta çok zorlanır ve onları kemaliyle anlatmak için kelime bulmakta zorlanır. Gördükleriniz, duyduklarınız ve bildikleriniz, bizi öylesine dehşete düşürür ki, bu durum karşısında, geçmişten kalma kelime hazinemiz yetersiz kalır.
Bir toplum nasıl bu hale gelebilir? Eskiden toplumun belli kesimi farklı bir düşünceye, inanca, etnik yapıya karşı kendisini savunma pozisyonunda tutup, her şeyi duymazlıktan/bilmezlikten gelirdi. Bu, sadece bize özgü bir durum değildi. Özellikle kutuplaştırmanın/ayrıştırmanın egemen olduğu veya demokrasinin hak ve özgürlüklerin en aza indiği ya da göstermelik demokrasinin sürdüğü bütün toplumlarda, toplumun belli bir kesimi sorunlara/problemlere karşı ya da kendisi açısından sakıncalı/tehlikeli gördüğü düşüncelere/etnik yapılara/inançlara karşı bir ölü taklidi yapma durumu hep olmuştur.
Ancak bugün, hemen hemen dünyada hiçbir topluma özgü olmayan bir durumu yaşıyoruz. Toplumun bütün kesimleri görmek istemediği ya da kendisi açısından tehlike arz eden gerçekleri ıskalayıp, bireysel, grupsal, düşünsel, inançsal, mezhepsel, etnik pozisyonuna göre sorunlara/problemlere/olaylara bakıyor. Bu bir faciadır, bu bir vicdan/ahlak faciasıdır. Çürümedir. Aslında çürümeden de öte bir şeydir.
Düşünebiliyor musunuz, bir olay oluyor ve o olayın gerçeğini araştırma, niçin/neden sorularına yönelme yerine bu olayda nasıl zarar görebilirim ya da kâr edebilirim ya da benim desteklediğim siyasi pozisyon nasıl fayda görebilir veya karşıtlarım bundan nasıl zarar görebilir anlayışıyla o olaya bakılıyor. Bu toplumun bütün kesimlerine sirayet etmiş. Ancak en faciası, anlatmakta en çok zorlandığım şey ise temel görevi haber verme, bilgilendirme, aydınlatma olan medyanın gelmiş olduğu hal.
Medya denilen bir şey bugün kalmamış artık. Tümüyle pozisyon alan, kendi kişisel/siyasal çıkarlarını veya güce yönelik duruşların karşıtlığına göre pozisyon alan bir medya. İktidar ne yaparsa yapsın, hangi yanlışı yaparsa yapsın, hangi olumsuz pozisyondan olursa olsun, kesinlikle ama kesinlikle eleştirmeyen niçin ve neden sorularını sormayan; kutuplaşmanın yaratmış olduğu bir çürüme, doğruyu/haklıyı aramama, çözüm için çaba göstermeme, olumsuzluktan beslenme, olumsuzluğu bütün toplumsal kesimlere sirayet ettirmenin olduğu gayrı ahlaki ve gayrı vicdani bir durumla karşı karşıyayız.
Biz daha önce hiçbir zaman bu hale gelmedik. Tarif etmekte zorlandığım, bırakın herhangi bir siyasi ve düşünsel kritere, yaşadığımız sorunlar insani herhangi bir kritere uymuyor. Örneğin ekonomik bir sorunu ele aldığımızda; ekonomi berbat ama ekonominin kötü olduğunu ifade etmeyi sanki iktidara düşmanlık gibi algılayan ve bunu duymazlıktan gelen ölü taklidinden öte, ceset taklidi yapan bir anlayış var.
Her soruna yaklaşım iktidar odaklı oldu. İktidara faydalı olacak mı yoksa olmayacak mı? Eleştiren kişi işinden olacak mı yoksa olmayacak mı? Türkiye’de medya, bu iki sorunun adeta rehinesi durumunda. Medyanın profili artık bu. Böyle bir insan profilinin ne kendisine, ne ailesine, ne çevresine ne de yaşadığı ülkeye bir faydası olmaz. Çünkü bu vicdanı ve ahlakı çöken insan profilinin yürüyen bir et parçasından bir farkı olmaz. Toplumu bu hale soktular. Bundan daha büyük günah olamaz. Aslında bu bir insani suçtur.
Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Kimliğiniz, düşünceniz, inancınız ne olursa olsun sorun hepimizi yaralayan/parçalayan bir sorundur. Hepimizin hayatını eksiye ya da artıya döndüren sorunlardır. Maalesef sorunlara bireysel, ailesel, siyasal çıkar anlamında bakılmaktadır. Bir insani portre karşımızda yoktur. Son bir haftada yaşanan olaylara baktığımızda birçok sorun olmasına rağmen bütün televizyonlar iktidarın mitingini gösteriyor. Kanallar, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın adı geçtiği anda gündemi değiştiriyor ki adı konuşulmasın. Bu bir felakete gidiştir. Hep deniliyor ya ‘Hepimiz aynı gemideyiz’; doğrudur hepimiz aynı gemideyiz ama hepimiz bir şekilde geminin su alması için çaba gösteriyoruz. Birbirimizi gayrı insani pozisyona sürüklemek için çaba gösteriyoruz. Gemi kendiliğinden su almıyor, biz geminin su alması için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.
Yazarlar
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2025
1.07.2025
9.06.2025
18.05.2025
8.05.2025
28.04.2025
21.04.2025
13.04.2025
1.04.2025
16.03.2025