Kemal CAN
Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz, ilginç günlerden geçiyoruz. Karmaşık duyguların, keskin dalgalanmaların, ataletin ve telaşın yan yana olduğu, birbirine karıştığı durumlar yaşanıyor. Bazen karşı konulmaz bir sürüklenme, bazen akıl almaz bir inat öne çıkıyor. En sevinçli olunan anda ortaya çıkan şüpheyle, en endişeli gelişmeden beliren umutla her şeyin değiştiği görülüyor, düşünülüyor. İnsandan bahsediliyorsa -hemen her alanda olduğu gibi- siyasette de basit süreçlerin işlediği, kolay anlaşılır dinamikler söz konusu olduğu ileri sürülemez. Siyasi davranış alanı elbette pek çok ölçülebilir değişkenle ilişkili ama en az onlar kadar etkili bir sürü başka meseleyi ve karmaşık duygusal dalgalanmaları da içinde barındırıyor. Bu yüzden aynı gelişme, aynı anda ve aynı şiddette hem endişeyi, hem umudu tetikleyebiliyor.
Son yıllarda, siyasi (toplum, ekonomi, dış politika, kültür meseleleri de dahil olmak üzere) gelişmeler konusunda iyimserlik-kötümserlik kavramları hiç olmadığı kadar gündeme geldi. Herkesi endişe-umut ikilemine sıkıştıran garip bir rasyonalite bütün tartışma zeminlerini ele geçirdi. Her türlü yorum, analiz, değerlendirme, ister objektiflik ve bilimsellik iddiasında olsun; ister sert pozisyonunu veya tarafgirliğini saklamasın, bu duygusal salınımın çekiminden kaçınamıyor. Çok uzun bir süredir, “ne olacak?” sorusunun herkesin hayatındaki aciliyeti yüzünden, olası cevaplara soğukkanlı yaklaşmak neredeyse imkansız. Bu sorulara cevap arayanların niyetlerinden bağımsız olarak, her akıl yürütme, yükselen bir beklenti veya olgunlaşmış bir duygu birikiminden kırılarak yansıyor.
Daha önce birkaç kere yazmıştım. Özellikle ekonomi, dış politika meselelerinde ve siyasette sertleşme-yumuşama tartışmalarında, durumu anlamaya çalışanlar ne kadar dışında kalmaya çalışarak aktarsalar da -hiç kolay olmadığı ve çoğunlukla başarısız kalındığı da ortada- dinleyen ve ilgilenen herkes, yaşanan gelişmeleri içinde bulunduğu duygu durumuyla algılıyor. 22 Mayıs tarihli “Muhalefet, mideye değil akla konuşursa” başlıklı Gazete Duvar yazısında değindiğim, Dissensus Araştırma’nın “AKP seçmeninin ekonomik kriz algısı” araştırması, aynı siyasi kimliğe mensup seçmenlerin bile çeşitli duygu gruplarında aynı gelişmeye nasıl farklı tepkiler verebildiğini ortaya koyuyordu. Ancak bu duygu durumu meselesi, sadece izleyici veya “alıcı” konumundakilerle sınırlı değil elbette.
Olup bitene ilişkin veri toplayan, bunları yorumlayan, sonuç çıkarmaya çalışanlar da kaçınılmaz olarak belirli duygu alanlarının etkisi ve baskısı altında. Bu yüzden de, mutlak bir tarafsızlık veya objektiflikten söz edilemiyor, aslında çok da gerekmiyor. Zaten, bir şeyin neden öyle olduğunu merak etmenin ve olayın nereye varacağına ilişkin düşünmeye başlamanın, bunu kışkırtan güdünün bir duygusal başlangıç noktası var, olmak zorunda. Merak, çıplak ve basit bir rasyonellikten çok, kuvvetli bir duygusal çıkıştan, yani bir dertten besleniyor aslında. “Gerçek aşkı”, “bilimin rehberliği”, “aydınlanmanın ışığı” gibi sözler, aşırı rasyonalistlerin başvurmak zorunda kaldığı irrasyonel soyutlamalar. Düşünme modelleri ve giderek bilimsel ekollere dönüşen çözümleme yöntemleri, fikri takip ve bilimsel tutarlılık kadar, bir duygusal süreklilikle hayatiyet kazanıyor.
Mesela, ekonomik kriz denilen meseleye, hangi verileri dikkate alarak, hangi ilişkilere odaklanarak ve hangi modelleri kullanarak baktığınız elbette çok önemli ama neyi dert ederek bakmaya başladığınız ve neyin çözülmesi için bakmayı sürdürdüğünüz daha da önemli. İşte bu hiç bitmeyen iyimserlik-kötümserlik ikilemi de biraz da bu farklardan çıkıyor. Örneğin, piyasa reaksiyonlarına, rakamsal dalgalanmalara, sistemin kötücüllüğü veya rasyonelliği açısından bakmak mümkün. Birbirine tam zıt iki duygusal çıkış noktası, tamamen farklı imalarla piyasanın “ahlak dışı/dışında olduğu” noktasında buluşabilir ama çıkan sonuçları yorumlamaya başladıklarında yine hızla birbirlerinden uzaklaşıyor. Sistemin kendini devam ettirebilme yeteneğine ve sistemi çökerten dinamiklere hangi duygusal dolayımla baktığınıza göre, “olumlu gelişme” tablosu bambaşka hale geliyor.
Benzer bir durumu dış politika meselelerinde de görmek mümkün. Neye “olumlu gelişme”, neye “sorunlu gidiş” denileceği, ortaya çıkan durumun objektif tahlili ile sınırlı olmayan bir “duygusal” dolayımı da ilgilendirir. Bazen seçeneklerin azaldığı bir sıkışmayı “olumlu değişimi” tetikleyecek bir gelişme olarak gören de, sıkışmanın aşılması imkanlarını “normalleşme” olarak algılayan da kendi izleğinde haklı hale gelebilir. Üstelik, bu algılama biçimleri politik pozisyonların farklı taraflarında taraftar da bulabilir. Çıkış noktası, varılacak hedef ve bu süreç için öngörülen vade, aynı objektif veriler için bile birbirinden çok farklı sonuçlar üretebilir. İşte bu yüzden, bir zamanlar negatif bir gönderme ile çok sık kullanılan “niyet okuma” politik aktörler kadar, bütün yorumcular hatta “bilimsel çalışmalar” için de önemli bir ayırt edici. Biri bir şey anlatıyorsa, bunu neden yaptığıyla ilgili soru önemli ve aydınlatıcı.
Önceki gün Erdoğan tarafından açıklanan “yargı reformuna” verilen tepkiler -özellikle Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’nunki- ve hiçbir göstergesi olmamasına rağmen dedikodusu hiç bitmeyen “normalleşme” iddiaları, bu konudaki tipik bir örnek. İfade, basın özgürlüğü, yargının bağımsızlığı ve etkinliği konularında zaten büyük işler yaptıklarını anlatan Erdoğan’ı avukatlara yeşil pasaport vereceğini açıkladığında kendini kaybederek alkışlayan Barolar Birliği Başkanı, herhangi bir somut iyileşmenin işaretini vermeyen paketi, “AB’nin ilerisine gidecek reform” olarak tanımladı. Oysa, Ali Topuz’un “Etek ile etik, makyaj ile reform bir de rüşvet” yazısında söylediği gibi, “Kazayla oluşmuş adaletsizliklerle karşı karşıya değiliz, kasti adaletsizlikle karşı karşıyayız”. Bu paketin açıklandığı gün, kamu sağlığıyla ilgili bir raporu yayınlamış olması nedeniyle hukuk dışı bir yargılamaya konu olan Bülent Şık’ın beraat talebi reddedildi. Halfeti ve Ankara’daki işkenceler barolar tarafından rapor haline getirildi. Mevzuat darlığından değil, kendi kurallarına bile uymayan bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız.
Politik aktörler, politik gelişmelere tepki verenler ve olup biteni yorumlamaya çalışan herkes, bu konularla ilgilerini ve ilişkilerini belirleyen duygusal dolayımlar ve “niyetleriyle” sıkı sıkıya bağlı. Hatta nesnel ve rasyonel gerekçelerden daha sıkı bağlı. Bu nedenle, farklı zamanlarda gösterilen ve birbirine tamamen zıt duran tepkilerin, bu pencereden bakıldığında şaşırtıcı bir süreklilik arz ettiği fark edilebiliyor. Bir zamanlar konuşmasının sonunu beklemeden gidecek kadar Erdoğan’ı kızdıran birinin, şimdi avuçlarını kızartacak kadar çılgınca alkışlayabilmesi gibi. Veya pek çok politik aktörün, hayli kısa bir zaman aralığında baş döndürücü manevralar yapabilmiş olması gibi. Aynı şekilde, durumun göründüğü gibi olmadığını ısrarla söylemeye devam edenlerin, iflah olmaz kötümser etiketi pahasına yolun sonuna gelindiği iddiasında inat edenlerin, lüzumsuz iyimserlik pazarlayan olma suçlamasına rağmen bazı dinamiklerin değiştiğini savunanların durumu da böyle.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024
3.09.2024
14.06.2024
20.04.2024