Kemal CAN
Son birkaç haftadır (Soylu istifasından başlatırsak beş haftayı geçti) devam eden siyasi hareketlilik ve yükselen gerilim, salgın iklimine pek uymayacak, en azından yabancılaştırıcı bir gündem yarattı. Korona sonrası dünya ne halde olacak sorusuna cevap bulamamışken, Türkiye çok hızlı biçimde kendi bildik –yerli-milli- dertlerine döndü. Hatta bazı sorular (sorunlar) bazı kesimler için salgının yarattığı tedirginlikten bile daha hayati hale geldi, endişe listesi iyice uzadı. Salgının ilk kriz toplantısından çıkıp muhalefeti eleştirmekte sakınca görmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, rotayı erken çizmişti ama mesele o sınırda ve onunla sınırlı kalmadı. Gerilimi harlayanlar, gelişmelerden endişe duyanlar; olanları çok önemseyenler veya aşırı küçümseyenler; gelişmelerden dolayı kendileri veya rakipleri için fırsat vehmedenler hep birlikte bu gündemi beslediler.
Bu süre zarfında Gazeteduvar’da ve Birikim Haftalık’ta yazdıklarım, Medyascope’da söylediklerimle, hareketlenen siyasi gündem üzerine düşünmeye tartışmaya çalışıyorum. Her üç mecradaki son içerikler, Gazeteduvar’daki “yeni konsolidasyon dinamikleri”, Birikim Haftalık’taki “seçim rehavetinin sonu mu geliyor?” yazıları ve Medyascope’daki “Ne oluyor? Nereye gidiyoruz? Ne hissediyoruz?” yayını bir bütünlük kazandı. Böyle olsun diye tasarlamadım ama biraz kendiliğinden birbirini takip eden, destekleyen ve tamamlayan içerikler oluştu. Her üçüne de gelen yorumlardan anladığım kadarıyla, ileri sürülen bazı soruların biraz daha açılması, bazı noktaların netleştirilmesi ve bazı uçların bağlanması iyi olacak. Bunun için de bu sefer “5 soruya sadece 5 cevap” yazayım dedim:
Yeni bir şeyler mi oluyor?
Hiç kuşku götürmeyecek biçimde gündem hareketliliğinin merkezinde iktidar var. Açılan tartışmalar, ileri sürülen iddialar, suçlamalar ve atılan adımlar, neredeyse düğmeye basılmış biçimde aynı odaktan, yani iktidar çevrelerinden başlıyor, yayılıyor. Bu açık durum nedeniyle, iktidarın gündem değiştirmek istediği veya yeni bir şeye hazırlandığı şüphesi çok sık dile getiriliyor. “Gündem değiştirme” iddiasının isabetini ölçmek için etkili bir başka gündem kurulup kurulmadığına bakmak, “bunu öneren birileri mi var” diye sormak gerekir. Yeni bir şeyler pişirildiği tezi açısından -taktik ataklar hariç tutulursa- genel bir strateji değişikliğinin işaretleri pek görülmüyor. Aksine yeni bir rotadan çok eski yol ve yöntemlerin yenilenmiş, doz artırmış sürümleri söz konusu. “Sertlik geri geldi” ya da “yepyeni bir durum var” yanılsamasının nedeni de bu galiba. Ocağa yeni bir şey konduysa bile, mutfak, malzeme ve aşçı aynı.
İktidar önündeki bütün engelleri temizliyor mu?
Siyasi hareketliliğin yükselen gerilimin gerekçeleri üzerine yürütülen tartışmalarda, iktidarın gücünü pekiştirmekte, önündeki engelleri temizlemekte olduğu görüşü ağırlık kazanıyor. Baskın bir seçim için oy konsolidasyonunu yaratmak istediğinden seçimleri devreden çıkartarak tam otoriterliğe zemin oluşturduğuna kadar çeşitli senaryolar gündemde. Bu iddialar, muhalefet aktörlerine dönük hamleler ve fazla aşikar hale gelen (tehditler) niyetlerle destekleniyor. Odak noktaları çeşitlendiriliyor, ağırlıkları değişiyor, mesela CHP daha merkezi bir hedef haline getiriliyor. Buna medya ve sivil toplum kurumlarına dönük kuşatma da eklenebilir. Bir iktidarın gücü veya dayanıklılığı, karşısında yer alanların kapasite, yetenek ve imkanlarıyla elbette ilgilidir ama bir yere kadar. Bu konuda eli fazla rahat olabilir, elini daha artırmaya niyetli de görünüyor olabilir. Ancak bu durum, yapısal ve çözülemez sorunlarının –aslında kendi varlık biçiminin- yarattığı dev engelin ortadan kalktığını göstermez.
Baskın seçim mi, seçimsiz dönem mi?
AKP’de yeniden ısıtılan 50+1’den kurtulma planları, yeni ittifak dedikoduları, Bahçeli’nin çıkış ve talepleri baskın erken seçim alameti sayıldı. Sondan başlarsak Bahçeli’nin aksiyon başlatan hamlelerine fazla alışmış olanlar, onun –bazıları tam fark edilmeyen- bir o kadar da aksiyon durduran hamle yaptığını gözden kaçırmamalı. Seçim sistemi değişikliği meselesi de teknik ve aritmetik olarak anlatıldığı kadar kolay değil. Ancak ister erken ister zamanında ya da asla bir daha olmayacak olsun, seçimle ilgili zaten değişen şeyler olduğu ortada. İktidar asla yenilmeyeceği –en azından başkasının kazanamayacağı- bir siyasi aritmetiğe artık güvenemiyor. Buna çözüm olarak –geçici olarak ve güvencesiz- aritmetik formüller ile seçimin anlam ve önemini yeniden tarif etme seçenekleri arasında deneysel yoklamalar yapıyor. Seçimin hem takvimini hem kurallarını elinde tutmaya devam etmek istiyor. Sayıyı değiştiremese bile sonucu -tanımayarak- önemsizleştirebileceğini gösterdi. Şimdi yapılmakta olan seçimin kendisi için bir risk olarak kullanılmasını engellemek.
İktidar, konsolidasyonu daim kılabilecek mi?
İktidarın yeni bir konsolidasyon stratejisi denediği, zaten denemek zorunda olduğu aşikar. Ancak adı üstünde, bu bir tür deneme ve belki uygulayıcıları tarafından bile tanımı tam yapılmış değil. (AKP iktidarının aslında ne yaptığını sonradan başkalarının tarif etmesine alışığız) İktidarın mevcut ittifakla garantilemeye çalıştığı “sarsılmaz oy konsolidasyonu” çok kısa ömürlü olmuştu. İki sene bile sürmeyen “milliyetçi-mukaddesatçı ezici çoğunluk fikrini, Allah’ın lütfu darbe girişimi bile kurtarmaya yetmedi. Bugün oy desteğine dayalı olmayan yeni bir konsolidasyon formülü yerleştirilmeye çalışılıyor. Daha çok Bahçeli’nin sözcülüğünde yürüyen beka davasına ve yerli-milli “nitelikli çoğunluğu”na (onun da en azgın, fütursuz kesimlerine) yaslanan sivil vesayet. Bu bağlamda “eski vesayetin” “karşı devrim” kavramının yerine, “darbe” tartışmaları yerleşiyor: Hakim olması –itaat edilmesi- gereken “yerli ve milli değerler” keyfi biçimde tanımlanarak yeni vesayetin kaynağı haline geliyor. Bunun koruyucusu iktidarı değiştirmek, hatta akıldan geçirmek bile darbe sayılıyor. Ancak bu formülün önceki gibi bazı açmazlar (tuzaklar) içerebileceği şüphesi, alternatif arayışları durduramıyor. Bu sıkıntılar da ayrıca bir gündem hareketliliğini tetikliyor.
Yeni strateji moral üstünlüğü aldı mı?
Cumhurbaşkanı’nın “virüsle birlikte bu siyasilerden de kurtulacağız” diyerek muhalefet partilerini açıktan tehdit ettiği bir zeminde çok iyimser düşünmek kolay değil. Televizyon programlarında yedeklenmiş silahların, infaz listelerinin gündeme gelmesi ve bunların örtülü olmayan bir destek görmesi de “başa gelebilecekler” konusunda endişe üretiyor. Korona ile yenilenmiş dünya ekonomik krizinden çıkış için otoriter konsolidasyona yol ve imkan sağlanabilmesi olasılığı baskı cesaretini artırıyor. Eğer siyasi gerilimi tırmandırmak için verilen bu resim, çatışmanın psikolojik tarafıyla ilgiliyse şimdiden ciddi sonuç aldığı söylenebilir. İktidar aritmetik açmazını nasıl çözeceğini netleştiremediği için yüksel moral devşirememiş olsa bile karşı tarafı sarsabildiği çok açık. Bu arada hem darbe tartışmalarında hem felaket senaryolarında çok aktif olmaya çalışan –ağır sabıkalı- bazı odakların fazla öne çıkması da özel olarak dikkat çekici.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024
3.09.2024
14.06.2024
20.04.2024