Levent Gültekin
Ülkede bir haftadır Ekrem İmamoğlu’nun tatil meselesi tartışılıyor.
Esasında bu konuya girmeyi düşünmüyordum.
Fakat tartışmalarda çok önemli iki noktanın gözden kaçırıldığını düşündüğüm için yazmadan duramadım.
Sorun sadece deprem anında tatile gitmesi olsaydı “Düşüncesizlik etmiş, yanlış yapmış” deyip geçiştirebilirdik.
Fakat bu meselenin bana göre sorunlu iki yönü var.
Birincisi:
Türkiye normal bir ülke olsaydı, yani demokrasisi ağır bir tehdit altında olmasaydı, bir ülkenin en temel direği sayılan hukuk yerle bir edilmemiş olsaydı, iktidar eliyle rejim değiştirilip baskıcı bir rejim inşa ediliyor olmasaydı, laiklik bütünüyle devre dışı bırakılmamış olsaydı, binlerce insan haksız, hukuksuz şekilde hapislerde çürütülüyor olmasaydı, yüz binlerce insan KHK ile açlığa, yoksulluğa mahkum edilmemiş olsaydı, her üç gençten biri işsiz, 40 milyon insan yoksulluk sınırı altında yaşamıyor olsaydı yani ülke ağır bir yıkımla karşı karşıya kalmamış olsaydı yukarıda da dediğim gibi “Basit bir hata” deyip geçerdik.
Fakat ülkede durum normal değil. Rejim değişikliği nedeniyle ciddi bir tehdit altında.
İmamoğlu tatil, konser gibi etkinliklerle ülkedeki bu durumun normal görülmesine, olup bitenin toplum tarafından kanıksanmasına, dahası gidişatın vahametinin kavranmasına engel oluyor ne yazık ki.
Şöyle düşünün: Evimizde büyük bir yangın var. Birkaç ay önce “Bu yangını söndüreceğiz, her şey güzel olacak” diyerek topluma umut aşılamış biri yangın devam ederken tatile gidiyor.
Bu durumda ne düşünürüz?
Ev yanarken, yangından insanlar zarar görürken “Ne var canım, gitsin tatilini yapsın, dinlensin, çocuklarına zaman ayırsın” diyebilir miyiz?
Tatil gibi tartışmaların ülkeye yaptığı en büyük kötülük yaşanan mevcut durumu normalleştirmesi ve meşrulaştırması. Yaşanan sorunun bir siyaset tarzı sorunu olarak görülmesine neden olması.
Bir taraftan “Ülke büyük bir tehdit altında” deyip diğer taraftan tatile gitmek, bir taraftan “Ülke uçuruma sürükleniyor” deyip diğer taraftan normal bir ülkeymişiz gibi davranmak… Bir tuhaflık yok mu burada?
Biz gece gündüz topluma “Ülke büyük bir tehdit altında” demiyor muyuz?
Tek adam anlayışına dayalı, laikliğin bütünüyle yok edildiğini, baskıcı, totaliter bir rejim kurulduğunu ve bunun da ülke için büyük bir felaket olduğunu söylemiyor muyuz?
Felakete sürüklenirken eğlence pozları paylaşmak, ülke yıkıma sürüklenirken olup bitenler normalmiş gibi davranmak…
Bütün bunlar ne düşündürür insanlara?
Ülkenin ciddi bir tehdit altında olduğuna dair sözümüze kim inanır?
Feryatlarımızın bir anlamı kalır mı? Sözümüzün bir ağırlığı olur mu?
İnandırıcılığımızı kaybetmez miyiz?
İnsanlıktan çıkalım, ailemizi unutalım, yas bağlayalım demiyorum elbette ama biraz ciddi olmamız, ülke için duyduğumuz endişeyi yaşamımıza, hal ve hareketlerimize yansıtmamız gerekmiyor mu?
Bir diğer sorun ise Ekrem İmamoğlu’nun eleştiriler karşısında aldığı tutum.
Tatil meselesi ortaya çıktığında Ekrem İmamoğlu’nun etrafındaki insanlar şöyle dedi: “Uyardık, ‘Yapma’ dedik, fakat ‘Bu benim tarzım, ben tarzımı değiştirmem’ diyerek dinlemedi.”
Kendisine yöneltilen eleştirilere cevaben İmamoğlu mealen şöyle bir açıklama da yaptı: “Benim siyaset anlayışım bu. Ben farklıyım, halkımız buna alışacak.”
Bu açıklama bize gösteriyor ki demokratik kültür konusunda ciddi bir eksiklik var.
Biz Erdoğan’ın kendi tarzını, anlayışını, yaklaşımını topluma dayatmasını, dahası kimsenin sözüne, itirazına, yaklaşımına kulak vermemesini eleştirmiyor muyuz?
Bir taraftan demokrasi, ortak akıl, itiraz kültürü gibi konularda mücadele ettiğimizi söyleyip diğer taraftan “Benim tarzım bu, alışırsınız” demek demokratik anlayışa yakışır mı?
Hele Ekrem bey gibi genç bir siyasetçiye hiç yakışmaz.
Sadece bu da değil.
Ekrem bey bir de şöyle bir açıklama yaptı: “Çocuklarıma vakit ayırmam lazım. Hayat gelip geçiyor. Sekiz yaşındaki kızımın çocukluğunu ıskalayamam. O çocuğun ruhunda bu eksikliği yaşatan baba olmak istemem.”
Böyle mi düşünüyor gerçekten?
Ekrem bey farkında mı bilmiyorum ama ülkede milyonlarca insan sekiz yaşındaki çocuğuna bir ayakkabı bile alamayacak durumda.
Milyonlarca baba çocuğunu bırakın tatile götürmeyi, yoksulluk nedeniyle onların yüzüne bakamaz durumda.
Milyonlarca işsiz gencin ruhu büyük bir travma altında.
Milyonlarca insan tam da bu nedenle Ekrem İmamoğlu’nun şahsında muhalefete umut bağladı.
Yani kendi çocuğunun tatil hassasiyetini ona umut bağlayanların çocuğunun ekmek ihtiyacının önüne koyması bana göre fazlasıyla talihsiz bir açıklama.
Ekrem İmamoğlu sadece bir belediye başkanı değil.
Ülkedeki duruma dikkat çekip evine ekmek götüremeyen milyonlara, yıllardır işsizlikten bunalmış milyonlarca gence, ülkedeki adaletsizliğin pençesinde kıvranan yüzbinlerce insana, hapislerde haksız yere çürüyen aydınlara, yazarlara, kanaat önderlerine, ülke endişesiyle gözüne uyku girmeyen milyonlara “Her şey güzel olacak” diyerek bir umut vermemiş olsaydı, dahası o umudun sembol ismi haline gelmemiş olsaydı o zaman sadece kendi çocuğunun ruhundaki hassasiyeti düşünebilirdi.
Fakat milyonlarca insan İmamoğlu şahsında oluşan o umuda bel bağladı.
Milyonlarca çocuğun babası umudun sembol ismi olarak görülen Ekrem İmamoğlu’nun da çabasıyla hayatın onlar için de güzel olmasını bekliyor.
Umudun sembolü olmuş bir isminin milyonlarca çocuğun ruhunu, huzurunu, mutluluğunu değil de kendi çocuğunun tatilini öncelikli dert olarak görmesi pek iç açıcı bir durum değil.
Siyasetçiye yakışan bu ülkedeki bütün çocukların ruhunu, hüznünü hesaba katmasıdır.
Çünkü sadece kendi çocuklarımız değil, bu ülkenin bütün çocukları bizim sorumluluğumuzda.
Kimilerinin “Ne yapsın belediye başkanı olarak Ekrem bey mi çözsün bu sorunları?” dediğini duyar gibiyim.
Yukarıda da dediğim gibi Ekrem bey sade bir belediye başkanı olsaydı bunları konuşmazdık.
“Yaptığı hatalar kendini, partisini bağlar” deyip kenara çekilirdik.
Fakat öyle değil.
Ekrem İmamoğlu “Her şey güzel olacak” diyerek muhalefetin yaydığı umudun sembol ismi haline geldi.
Sonrasında da söz ve davranışlarıyla kendisine yüklenen bu anlamı sürdürmek istediğini gösterdi.
Bu nedenle “Bu sorunlarla Ekrem İmamoğlu’nun ne alakası var” diyemeyiz.
Kaldı ki sadece İmamoğlu’nun değil gidişattan şikayet eden hepimizin alakası var bu sorunlarla.
Diğer taraftan yüzlerce aydın, yazar hapis tehdidine rağmen hiçbir çıkar gözetmeden yazmaktan, konuşmaktan geri durmuyor. Kapı kapı dolaşıp ülkenin sürüklendiği felaketi topluma anlatmaya çalışan binlerce isimsiz kahraman var.
Yüzlerce insan hapislerde ağır bedel ödüyor.
Milyonlarca insan gelinen durumun ekonomik faturasının yükü altında eziliyor.
Ülkede sefil bir din anlayışına dayalı bir rejime tesis ediliyor.
Hal buyken oluşan, diri tutulmaya çalışılan bir umut var.
Ne Ekrem İmamoğlu’nun ne de bir başkasının bu umudu kendi kişisel mutluluğu için heba etmeye hakkı var.
Bilmem anlatabildim mi?
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023