Mithat SANCAR
Uludere (Roboski) katliamının, büyük sarsıntılar yaratacak derin bir travma olduğu, daha ilk andan belliydi. Hükümet de, bunu anlamamakta daha ilk andan itibaren inat etti.
Travmanın bir yönü, doğrudan mağdurlarla ve onların üzerinden Kürtlerle ilgilidir. Savaş uçaklarından atılan bombalarla insanların paramparça edilmesi, elbette öncelikle ölenlerin yakınlarını “kırdı”. Ancak travmanın etkisi onlarla sınırlı değildir. Kürt sorunu bağlamında süregelen acılar ve geçmişteki tecrübeler nedeniyle, Roboski katliamı gibi “olaylar” genel olarak Kürtlerin “kırılma”sına yol açabiliyor. Kürtlerde, bu acılara kimliklerinden, yani sırf Kürt olmalarından dolayı maruz kaldıkları yönünde yaygın bir algı yaratabiliyor.
Bu “kırılma”nın önüne geçmek için, bu algıyı besleyen kaynakları kurutmak gerekiyordu. Samimi bir özür, etkili ve adil bir soruşturma bunu sağlayabilirdi.
Lakin hükümet, bunları yapmaktan ısrarla kaçındı. Bununla da yetinmedi, kırılmayı daha da derinleştirecek bir tutum aldı.
Peki, hükümet neden böyle yaptı?
Bu soruya kestirme bir cevap vermek kolay değil, doğru da olmaz. Çeşitli ihtimalleri dikkate alan bir “anlama” çabası, hem gelişmelerin yönünü tahmin etmek hem de çıkış yolları bulmak açısından bana daha kıymetli görünüyor. Ben, siyaset ile psikoloji arasındaki etkileşimden hareketle, bir açıklama aramayı deneyeceğim.
Roboski katliamı türünden olaylar, sadece mağdurları değil, sorumluları da travmatize eder. Sorumluların, bu travmalar karşısında sergileyebilecekleri iki temel davranış var: Sorumluluğu kabul etmek veya inkâr ve reddetme yoluna başvurmak.
Hükümet, sorumluluğu kabul etmeyi değil inkârı seçti.
Sorumluluğun inkârı, travmanın her iki tarafta da derinleşmesine yol açar. Roboski katliamında da böyle oldu.
Ben bu yazıda hükümetin durumu üzerinde duracağım.
Travmayla ilgili çalışmaların ortak sayabileceğimiz verilerine göre; sorumluğu inkâr eden öznenin, gerçeklik algısı ve gerçeklikle ilişkisi bozulur. Bu özne, giderek hırçınlaşır, sorumluluğu üzerine atacağı başka adresler aramaya başlar, hatta bizzat mağdurları suçlamaya yönelir. Vicdan ve empati yeteneğini yitirmeye başlar. Tutarsızlıklar yumağına dolanır; ruhunda yarılmalar oluşur.
Hükümetin hâli ve tavrı, bu verileri doğruluyor.
Başbakan, ilk açıklamasında, ortada bir “hata” olduğunu kabul etti; fakat bunun “nasıl bir hata” olduğunu belirtmedi; özür dilemekten de kaçındı.
İçişleri Bakanı ise, lafı dolandırmadan, ortada özür dilemeyi gerektirecek bir durum olmadığını açıkça söyledi.
Hem Başbakan hem de İçişleri Bakanı, bununla da kalmadılar; katledilenleri suçlayan sözler sarf ettiler.
Başbakan, “burası herhangi bir yer değil, terör bölgesidir” mealindeki sözleriyle, şunu demeye getirdi: Burada bu tür şeyler olabilir. Bu olay nedeniyle, politikalarımızı değiştirecek değiliz. Bundan sonra da “benzer olaylar” olabilir; bunu da göze alıyoruz.
Başbakan’ın açıklamalarında; “oralarda yaşayanlar (Kürtler) hizaya gelsinler” gibi bir mesaj, daha doğrusu tehdit ve şantaj da saklı.
Başbakan’ın sözlerine İçişleri Bakanı’nın yaptığı korkunç sıvayla birlikte hükümet, vicdanın sıfır noktasına doğru hızla yuvarlanmaya başladı. Bu gidişin siyasi anlamı ve sonucu, “demokratik değerler”den hızla uzaklaşmaktır.
Esasen sorumluluğu üstlenmekten kaçınan öznede, demokratik değerlerle çatışan özelliklerin derinleşerek geliştiği; travma çalışmalarının ortaya çıkardığı bir diğer bilgi/bulgudur. Adorno’nun enine boyuna tahlil ettiği “otoriter karakter”, bu şartlarda iyice serpilme imkânı bulur
Hükümet, bir süredir “otoriter bir güzergâh”ta yol alıyor. Otoriterleşmenin en önemli nedeni, hükümetin Kürt sorununun demokratik alanda ve siyasal yöntemlerle çözülmesi arayışından vazgeçmiş olmasıdır. Kürt sorununda “güvenlikçi yaklaşım” egemen oldukça, hükümetteki otoriterleşme eğilimi de güçlendi ve değişik alanlara sirayet etmeye başladı.
Kürtaj ve sezaryenle ilgili hezeyansı açıklamalar bunun son örneğidir. Otoriter yönetimlerin totaliterleştirici ritüellerini çağrıştıran AKP İstanbul İl Kongresi bir başka örnektir. Siyasi rakiplerine “kalleş, hain” gibi sıfatlarla hitap eden “düşmanlaştırıcı” söylemin giderek yoğunlaşması da ayrı bir örnektir.
Roboski (Uludere) katliamı, “güvenlikçi politikalar”ın doğurabileceği sonuçların korkunç bir işaretiydi. Hükümet, bunu görmek ve bundan gerekli dersleri çıkarmak yerine, katliamın temelinde bu yaklaşımın yattığını inkâr etmeyi seçti.
İnkâr, doğası gereği zincirleme etki yaratır. Bu olayda da böyle oldu. Hükümet, siyasal sorumluluğu reddettiği anda, adli ve idari sorumluluğu ortaya çıkaracak bir sürecin de önünü tıkadı.
Güya soruşturmalar devam ediyor. Lakin Başbakan’ın ve İçişleri Bakanı’nın “olay” hakkında bu kadar kesin hükümler verdikleri bir ortamda, adli ve idari soruşturmalar daha baştan ağır bir şekilde sakatlanmış oldu.
Hükümet, bu tavrıyla mevcut kutuplaşmaları keskinleştiriyor, yeni kutuplaşma eksenleri yaratıyor. Öte yandan bu siyaset üslubu ve yönetim pratiği, demokratik alanı ağır biçimde tahrip ediyor; her alanda otoriterleşmenin zeminini besliyor. Böylece hem ülkeye hem de kendisine büyük zarar veriyor.
Bu yol kötü bir patikadır; acilen terk edilmelidir. Roboski katliamıyla ilgili dilenecek “samimi bir özür”, buradan çıkış için esaslı bir tutamak oluşturabilir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2015
22.03.2015
12.02.2015
5.02.2015
27.01.2015
20.01.2015
13.01.2015
6.01.2015
29.12.2014
23.12.2014