Murat Sevinç
Önceki yazı, İkizdere’deki taş ocağı protestosunda olup bitenler karşısında ‘bir kesim’ muhalif yurttaşın, iktidar seçmeni olup türlü mağduriyet yaşayan kesimlere yönelik “Oh olsun” tepkisi üzerineydi. Seçmen davranışının karmaşıklığından söz edip “Oh olsun!” yerine, “Neden şunca skandala rağmen parti değiştirmiyorlar” sorusunu yöneltmenin, ilkinden daha anlamlı sonuçlar vereceğini iddia ediyordu.
Aynı konuya, biraz daha açarak, bir-iki yazı daha devam etmek istiyorum…
Hakikaten, bunca skandala rağmen milyonlarca yurttaş neden hâlâ oy veriyor, işler kötüye gittiğinde neden ‘kararsızların’ sayısı artıyor, iktidar derli toplu bir propaganda videosu dahi hazırlayamayacak ölçüde dökülürken, muhalefet nasıl olup da ikna sorunu yaşıyor?
‘Seçmenlik’, insanın/yurttaşın niteliklerinden yalnızca biri olduğuna göre, muhalifler kimi ikna etmekte zorlanıyor; seçmeni mi, yurttaşı mı, insanı mı? Garip bir soru mu sizce? Bir ‘insan’, bir ‘yurttaş’ ve bir ‘seçmen’ ile kurulan ilişkinin ‘biçimleri’ üzerine düşünmeye değmez mi?
Bu ve benzeri sorulara aceleci, zahmetsiz yanıtlar verilebilir ve o yanıtlar genellikle ‘bizim millet’ ifadesiyle başlar, malum. Üstelik söz konusu yargıların/yanıtların bir kısmı hiç yanlış olmaz. Bir arada yaşayan bunca insanın bazı ‘ortak’ yanları var kuşkusuz. Ayrıca, kolaycı ve agresif yanıtlar hemen her zaman daha fazla rağbet görür; ilk akla gelen, en ilkel reflekslerin hiçbir dönüştürücü etkisi olmasa da, cezbeder.
Herhalde herkes gönül rahatlığıyla kabul eder, herhangi bir insanı yermemize neden olan ‘olumsuz’ niteliklerin hiçbiri doğumla kazanılmaz; zira hepimiz ‘toplumsal’ varlıklarız. Marx’ın o olağanüstü berrak tespitini bir kez daha hatırlamalı: “İnsanlar tarihlerini kendileri yaparlar, ama onu serbestçe kendi seçtikleri parçaları bir araya getirerek değil, dolaysızca önlerinde buldukları, geçmişten devreden verili koşullarda yaparlar. Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenek, yaşayanların beyinlerine bir kâbus gibi çöker.” (Louis Bonapart’ın On Sekiz Brumaire’i, çeviren Tanıl Bora)
Koşullarımızın ürünüyüz, öğrendiğimiz, tanık olduğumuz, yiyip içtiğimiz, okuduğumuz, eşimiz dostumuz, dahil olduğumuz sınıfın/tabakanın sağladığı ya da yoksun bıraktığı olanaklar ve yaşamın bizlere sunduğu ‘talih’ kadarız. Dolayısıyla, herhangi bir insanın zihniyetini ve tercihlerini, o davranışın ya da tercihin ‘oluştuğu’ koşulları dönüştürmeden, değiştirme ihtimali yok. Bunun kolay bir yolu olmadığı gibi, on yıllar ve hatta yüzyıllar içinde oluşmuş bazı davranış kalıplarını ve düşünme biçimlerini üç günde şu ya da bu yönde tersyüz edecek sihirli bir değnek de icat edilmedi.
Peki okuduğunuz bu satırlar, kimin ne işine yarar, biri bunları yazınca ne oluyor, hangi derde çare, örneğin kurutulan dereyi ya da kesilen ağacı kurtarıyor mu, pazar günümüz cumartesinden daha mı iyi olacak? Kuşkusuz hayır, ne ağacı kurtaracak, ne dereyi ne insanı, pazar günü de cumartesi kadar boğucu olacak muhtemelen. Yalnızca, ‘iç soğutma’ dışında bir işlev ve değeri olmayan öfkeli tepkiler yerine, olup bitenin ‘nedenleri’ üzerine samimiyetle düşünmeyi öneriyor. Önerinin temelinde ise herkesin ‘eşit yurttaş’ kabul edildiği, birinin kendi özgürlüğünü diğerinin özgürleşmesine borçlu olduğu bir toplumsal düzen özlemi var.
Hal böyleyken, herhangi bir zaman ve mekânda, birörnek insanlardan oluşmayan herhangi bir yurttaş kesiminin şu ya da bu yöndeki tercihlerinin ‘olumsuz’ sonuçlarının onlar tarafından ‘hak edildiğine’ ilişkin değerlendirmenin, bir insan ya da topluluğun eğilimlerini belirleyen sayısız ‘etmeni’ göz ardı ettiği, toplumsallığı hesaba katmadığı, insanı ve toplumu ‘durağan’ kabul etme yanılgısına düştüğü kanısındayım.
Bizim millet böyledir… Bizim millet sağcıdır… Bizim millet hak ediyor… Bizim millet…
Kimdir ‘bizim millet’ ve bu tanımı yapan biri kendisini nerede konumlandırır? Hangi zaviyeden yöneltiyor eleştirisini?
Karadeniz ahalisinin verdiği oya bakıp da “Beter olsunlar” diyen biri, örneğin aynı bölgede bundan kırk yıl önce hangi siyasi görüşün ağırlıklı olduğunu, hangi partilerin ne kadar oy aldığını merak ediyor mu? 1980 darbesinden önce solun güçlü olduğu çoğu ilde, bugün AKP yüksek oranda oy alıyor. Neden?
Darbeden önceki son seçim olan 1977 seçimlerinde Ecevit CHP’si, yüzde 41 küsur ile çok partili yaşamda solun en yüksek oy oranına sahip oldu. Bırakın Ordu’nun, Trabzon’un, Amasya’nın CHP’yi birinci parti yapmasını, Konya ve Sivas’ta dahi en yüksek oy CHP’nindi! Orta ve Doğu Anadolu giderek muhafazakârlaştıysa, neden? Darbe sonrasındaki ilk olağan seçim olan 1983’ten bugüne ibre tümüyle tersine döndüyse, neden?
Solu ezen 12 Eylülcülerin kurduğu düzende kırk yılda nereden nereye geldi Türkiye. Toplum ‘doğal’ yollarla, kendiliğinden oluşan ve dönüşen bir olgu değil ki, her konuda olduğu gibi, ne ekilirse o biçiliyor. 12 Eylül hukuku, siyasal-toplumsal düzeni ve türlü yan etkileri, olanca ağırlığıyla sürüyor.
Demek ki aynı toplumun, bu kez ve yeniden başka/olumlu yönde değişmesi için de uzun vadeli çaba harcanması gerekiyor. Bir partinin yerine diğer parti ya da partiler iktidar olduğunda, ‘seçmen’, ‘insan’ ve ‘yurttaş’ buharlaşmayacak. Bu bağlamda “Müstahaktır” refleksi, bir yandan yurttaş topluluğunun bir kesimini diğerinden bütünüyle ayırırken, diğer yandan oy verenin ya da vermeyenin ‘davranışının’ kökenindeki ‘toplumsallığı’ önemsizleştiriyor. Geniş çaplı bir toplumsal faaliyet olan ‘siyaseti’ sandığa indirgediği ve oy verme eğilimini yalnızca ‘bireysel tercih’ alanına sıkıştırdığı için.
Peki, ‘sandık’ ile sınırlı bir siyaseti, sizce en çok hangi ideolojinin temsilcileri tercih eder, ediyor?
Yalnızca bir ‘seçmen’ ile değil, yinelersem, aynı zamanda ‘bir insan’ ve ‘bir yurttaş’ ile karşı karşıyayız. Kendi toplumsallığının ürünü olan, hâkim sınıfın hâkim ideolojisinin etkisi altında, sayısız niteliği iç içe geçmiş, karmaşık, duygusal, çıkarcı insan ve yurttaşla…
Yazarlar
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
24.07.2025
7.07.2025
4.06.2025
1.06.2025
18.05.2025
10.05.2025
1.05.2025
22.04.2025
24.03.2025