Ömer F. Gergerlioğlu
Türkiye'de insan hakları sorunlarının ortaya çıkış nedenleri ve gelişim çizgisini bilmek, kalıcı çözümü açısından son derece önemlidir. Türkiye'nin insan hakları karnesi, rejimin oluşturmak istediği insan tipi anlayışından dolayı kaçınılmaz olarak ilerleyen yıllarda kötü notlara düşecekti. Beklenildiği gibi Türkiye'nin insan hakları düzeyine günümüzde iyi demek mümkün değildir. Zira 100 yıla yaklaşan cumhuriyet tarihinde başta bastırılmaya çalışılan pek çok sorun, artık temel yapısal sorunlar olarak hepimizin önündedir.
Baskıcı ve jakoben zihniyetle toplumu zorla dönüştürücü bir anlayışta olmasından dolayı Türkiye'de uzun müddet tek parti dönemi egemen olmuştur. Demokrasi denemesi serbest fırka ile yapılmış ancak rejimin yapısını sarsacağı görüldüğü için hemen vazgeçilmiştir. Dünyadaki değişime direnemeyip çok partili sisteme geçildiği anda baskıcı anlayış tekrar güçlenme ihtiyacıyla antidemokratik birçok yola başvurmuştur.
10'ar yıllık periyodlar halinde inceleyip yorumlamaya çalışalım. 1920'li yıllar "devlet toplumu" oluşturma gayretiyle geçtiği için insan hakları ihlalinin kaynağı ve baş heveslisi devlet olmuştur. Ulus-devlet, yani egemen etno-dinsel kimlik (üst-kimlik) dışındaki alt-kimliklere izin vermeyen devlet türü, toplumu kendi tanımladığı "Türk" tanımıyla belirlemiştir. "Türk milleti" tanımının bir şemsiye olduğunu iddia etmiş ama Türk soyundan ve İslam dininden olmayanlar bunun altına girememiştir.
George Orwell'in "Hayvan Çiftliği" (Animal Farm) kitabında adil bir sistem kurduğunu iddia eden ayrıcalıklı domuzların diğer hayvanları 2. sınıf ilan etmesinin bir formülü vardır: "Tüm hayvanlar eşittir ama domuzlar biraz daha eşittir." Kitapta, bu kurala itiraz eden domuzlar esrarengiz bir şekilde kaybolmaktadır.
Türk ulus-devletinin vatandaşlık tanımı ve uygulamaları da bu kitabın anlattığına benzemiştir. Artık bütün T.C. vatandaşları eşittir ama kan bağı Türk olanlar ve Türk olmasa da Müslüman olduğu için kendisini Türk görenler biraz “daha eşittir”, gerçek/makbul vatandaştır. 2. sınıf vatandaşlar 1. sınıf vatandaşa terfi etmek için uygun şartları yerine getirmek zorundadır(!).
Bu durumda, devletin vatandaşını laik, Sünni, Hanefi Müslüman bir Türk olarak yetiştirme gayreti, dinî ve etnik ihlallerin temelini oluşturmuştur. Devlet, “Türk milleti” ile herkesi kucakladığını söylemekte ama Türklük mevzubahis olunca yine ayrımcılık yapmaktadır. Kemalizm’in üst kimliği "Müslüman Türk"tür, çünkü hem dönemin birlik-beraberlik ideolojisi dindir (İslam), hem bu yüzden gayrimüslimleri asimile etmek imkansızdır, hem de Türk soyundan olmadığı halde Müslüman olan ve kendini Türklüğe asimile etmeye hazır çok insan vardır: Boşnaklar, Çerkesler, Pomaklar, Arnavutlar, vb.
Bu durum, 1924 Anayasasına, "Türkiye ahâlisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibâriyle Türk ıtlak olunur" biçiminde yansıyarak Türk vatandaşı ile Türk soyunun farklı olduklarının işaretini vermiştir. 1982 Anayasası Md. 66/1: "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk’tür" diyerek Türk milletinin tanımını yaptığını iddia etmiştir. Ancak pratikte Kürtler ve gayrimüslim azınlıklar bu tanımın içine girememiştir. Kürtlerin "müstakbel Türklük”ten gerçek vatandaşlığa terfi edemeyecekleri anlaşılınca da adları Genelkurmay başkanınca konuvermiştir: "Sözde vatandaş"... Türk devleti, vatandaşlık tanımını sadece resmi sıfatlama için görüntüde kabul edip, asliyette dışlamada kullanmıştır. Kendi rızasıyla Türk olmayı (gönüllü asimilasyonu) kabul eden Müslüman farklı ırklar dışında kalan gayrimüslimler etno-dinsel temizliğe uğratılmıştır (1923, 1955, 1964), Türk olmayı kabul etmeyen Kürtler de bugünkü durumu yaşamaktadır.
Aldatılan toplumun baş kaldırmaları, devletin basamak basamak insan haklarından uzaklaşmasına yol açmıştır. Her hak talebi çeşitli güç metodlarıyla bastırılmıştır. Tek parti CHP ilk önce "devlet partisi" daha sonra "parti devleti" haline gelmiştir. Gayrimüslim azınlıkların imhası ve yurt dışına kovalanması, Türk olmayan Müslümanların asimile edilmeye çalışılması felsefesi devletin topluma yaptığı en büyük kötülük oldu. Zira yanan toplum oldu. Devlet ideolojisi uğruna, halkın çocukları birbirine düşmanlaştırıldı, savaştırıldı. Serbest fıkra girişimiyle farklı bir ses denemesi yapıldıysa da hemen vazgeçildi. Mustafa Kemal'in kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliğini esas alıcı yaklaşımları insan hakları ve hukuk talep edecek bir yasal mekanizmayı da yok etti. Kuvvet tek elde toplanınca da muhalefetin düşünce özgürlüğü elinden alınmış oldu. Düşünce özgürlüğünün meclisteki diyaloglarda bile ihlal edildiği zabıtlara geçmiştir. Rejim 1924 anayasasında bir tarafa bırakılan bireysel hak ve özgürlükleri yazılı olduğu kadar bile önemsememiştir. Takrir-i sükun döneminde anayasa dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla TBMM'de bile insan hakları ihlallerine uygun zemin oluşmuştur. Günümüzde yaşanan birçok insan hakkı sorununun temelleri bu dönemde atılmıştır.
Ayaklanmaların acımasızca bastırıldığı 30'lu yıllar ceberrut bir devlet anlayışının iyice katılaşmasını sağladı. Asimilasyonda veya kan temelli üst kimlikte ısrar sonucu Cumhuriyetin ilk yıllarında çok yüksek düzeyde olmayan toplumun devlete gönül bağı ve desteğini gittikçe azalttı. Devlet, yaptığı ihlali utanılacak, gizlenecek bir hal olmaktan da çıkardı, iyice yasalaştırdı. Yasalar, insan hakları ihlallerinin baş nedeni olmaya başladı. Kimliklerin ortaya çıkmasını engellemek suretiyle devlet, insan haklarını ihlal etmeye başlamıştı. Gayrimüslim azınlıkların bıktırılarak yurtdışına kovalanması bu yıllarda oldu. Rejim artık kendisini yıllar boyu değiştiremeyecek günahlarını işlemişti.
40'lı yıllar İsmet İnönü'nün hakimiyetinde başladı ama dünyadaki gelişmeler Türkiye'yi zorluyordu. Buna 1942'de yabancıları ekonomik hayattan tecride yönelik Varlık vergisi yasası çıkararak karşı çıkılabileceği düşünüldü. 2. dünya savaşının sonucunda baskıcı, faşizan iktidarların ne ülkesine ne insanlığa faydasının olmayacağı genel öngörüsüne paralel imzalanan insan hakları evrensel bildirgesi ve dünyaya uyum zorunluluğu, sistemi çok partili rejime mecbur kıldı. İnsan hakları diye bir kavramı devlet işitmeye başladı. Ama bir refleksle bu kavrama yönelik devlet tedbirlerini ulusal ve uluslararası anlaşmalarda daha sıkı takibe aldı.
50'li yıllarda çok partili sistemle gelen demokrasi bu sefer sık sık darbe ve muhtıralarla sistemin hizasına getirildi. Kendisi bunu arzulamasa da sistemin alternatifi olarak görülen Menderes'in sağ kesimde sahiplenilmesi sistem ve insan hakları talebinin gerçek, sahici anlamda inşa edilememesine yol açtı. Sağ, muhafazakar kesim, meseleyi lidercilik tutkusuyla kişiselleştirerek insan haklarını ihlal eden devlet sorununu göremedi. Devletin 1920'lerdeki ısrarı ve değişimin kaçınılmazlığı insan hakları alanındaki birçok ihlali doğurdu. Düşünce özgürlüğü alanında ise tek parti dönemiyle başlayan baskılar, azalma ve artmalarla hep devam etti. 141-142 ve 163. maddeler uzun yıllar düşünen her kişinin korkulu rüyası oldu. 6-7 Eylül 1955 olaylarında bir devlet komplosuyla gayrimüslimlerin malları talan ettirildi.
1950'li yıllarda Menderes ve devlet arasında cereyan eden çekişme 60'larda darbeyle sonuçlandı. Menderes ve hükümetinin insan hakları alanındaki ihlallerini sorgulamaya fırsat kalmadan yapılan darbe, sistemin değil kişilerin sorgulanması veya popülaritesi eğilimini daha da arttırdı. Bu anlayış da insan hakları karnesini kötüleştirdi. Zira yeni lider Süleyman Demirel siyaset yoluyla yöneldiği popülist, antidemokratik sağcılığıyla ezilen tüm farklı kesimlerin bir anlayış kaosuna sürüklenmesine neden oldu. Çıkan sol ve sağ ideolojik hareketlerin de katkı verdiği demokrasi ve hukuk dışı ortam, tüm ortak paydaları bitirdi ve keskin bir kutuplaşma yaşandı. Sol hareketler, demokrasi, insan hakları alanında nispeten haklı taleplerde bulunurken ideolojik dili kullanarak siyasi hakimiyet sağlamaya, tasarladıkları devrim hedeflerine odaklanmaya yöneldi. Toplumun yapısına uymayan bu talepler tabanda önemli destek bulamadı. Ayrıca solun toplumun muhafazakar duygularını önemsememesinden dolayı bu talepler "devlet düşmanlığı", "komünistlik" vb yaftalarla mahkum edildi. İnsan haklarını kınayan bir anlayıştan ziyade kabaca sağ ve sol diye iki siyasi grubun hakları kendisine göre yorumlaması geleneğinin başlamasıyla sonuçlandı bu süreç. Sağcı hareket, sistemin görevini devraldı ve sistem sözcülüğüne soyunarak insan hakları ihlallerini sorgulayacak kişileri de şeytanlaştırdı ve yok etti.
Solun yükselişte olduğu 60'lı yıllar bir insan hakları hareketinden ziyade dünyada yükseliş halinde olan ideolojik bir hareketin izdüşümü şeklindeydi. Sol hareketin de insan hakları gibi bir derdi yoktu. Daha çok ideolojik çözümlemeler uğraşısı içindeydi. Din kavramını kendilerine düşmanlaştırarak toplumu kurtaracaklarını düşünüyorlardı. Bu da onların toplumdan uzaklaşmalarına, elitist Kemalist anlayışla ister istemez içli dışlı olmalarına yol açtı ve böylece zaten zayıf olan insan hakları perspektiflerinin iyice kaybına neden oldu. Bu hal, sağcılık, devletçilik ve milliyetçiliği İslam sanan muhafazakar kesimi daha çok devletçi yaptı, söz konusu kesim dolayısıyla insan hakları anlayışından daha da uzaklaştı. Bu durum, insan hakları ihlallerini sol kesim üzerinde yoğunlaştıran devletin işine geldi.
70'ler boyunca devletin artan anarşi mazeretine sığınarak devam ettirdiği insan haklarını ihlal eden yönetimi toplumdaki mutsuzluğu daha da arttırdı. Kutuplaşan siyasi faaliyetler ülkeyi bir kan gölüne çevirdi. "Başkasının hakkı, insan hakları" gibi mefhumlar akla gelmez oldu. Her grup başkasını imha ederek siyasi bir galibiyet ve hakimiyet sağlama isteği peşindeydi. İslami kesim yavaş yavaş milliyetçilikten dolayısıyla devletçilikten kurtulmaya başladı ancak bu kez sarıldığı İslamcılık akımı onu “Müslüman milliyetçisi” yaptı. Bu anlayış, mağdurun sadece kendisi olduğunu ve başkasının hakkının çiğnenmesi pahasına İslami bir muktedirliği öneriyordu. İslamcılık, "demokrasi vb." kavramları dışlamasıyla birlikte insan hakları kavramına İslamcıların iyice yabancılaşmasına neden oldu. ABD ve SSCB'nin dünya liderliği için çekişmesinde insan haklarını umursamayan, araçsallaştıran bakış açısı bu düşünceyi beslemeye devam etti.
1980 yılındaki darbe, devletin bulduğu mazeret nedeniyle cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan en büyük insan hakları ihlallerine neden oldu. Ezilen kesimler sorunun devletin kurucu ilkeleri olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladı. Rejime yeniden şekil vermeye çalışan cunta bu sefer dini etkin bir şekilde kullanarak birçok insan hakkı ihlaline devam etti. Oluşturduğu Kürt sorununu uçaklardan ayet yazılı broşür atarak halledeceğini düşünürken, Diyanet kurumunun devamını sağlayarak laiklik ilkesini de dini bir kurumla çiğnedi. Kürt sorunu ve dindarlara uygulanan baskı her geçen gün artıyor, insan hakları ihlalleri daha da artıyor, itirazlar yükselince telaş içindeki sistem ne yapacağını bilemiyor, olağanüstü hal uygulamaları yaparak tamamen insan haklarını askıya alıyordu. Kürt meselesinin durumu hakkında şu örnek hali özetler. Şerafettin Elçi 22 ay bakanlık yaptı (03.01.1978-12.11.1979), 30 ay hapis yattı (22.10.1980-29.04.1983; tamamı 4 yıl 7 ay; TCK 142/3’den). Çünkü: “Türkiye’de Kürtler vardır, ben de Kürt’üm” demişti.
90'lı yıllara doğru ve 90'lı yıllarda sol ve İslami kesimler insan hakları dernekleri kurmak suretiyle devletin ihlallerine karşı durmaya çalıştılar. Kürt sorunu konusunda tüm devlet çareleri tükenmiş durumdaydı, örtülü ödeneklerden, mafya babalarından, ülkücü liderlerinden aldığı destekle yargısız infazlar, fail-i meçhuller, köy yakmalar girişimine başlamıştı. Yaşam hakkı ihlalleri yaşatan devlet bunu çeşitli gayri hukuki yollarla gözden kaçırmayı bildi. Yargısız infazlar, köy yakmalar vb. Bu uğurda farklı örgütlerin çarpışmasına zemin hazırlama şeklinde taktik uygulamalarla günahının sonuçlarını, ürününü toprak altına itmeye çalışıyordu. İnkar tüm hızıyla devam ediyordu. Aziz Nesin 1995’te DGM’de ’Kürt’ kelimesini kullandığı için yargılanıyordu. Bu baskıcı uygulamalar iktisadi gelişmeyi ve kalkınmayı da olumsuz etkiliyordu. Çok ağır insan hakları ihlalleriyle uğraşmak zorunda kalan insan hakları örgütleri de sonunda devletin direk veya dolaylı uygulamaları sonucu mağdurlar sınıfına katıldı. Dini ve etnik ayrımcılık artık patlama oluşturacak düzeye gelmişti ve çıkan dini çatlak sesler bu sefer 28 Şubat darbesiyle bastırıldı. Yükselen dini hareketlere karşı alınan önlemler 28 Şubat MGK'sında meyvesini verdi. Farklı bir darbe metodu olarak "postmodern darbe" olarak adlandırılan siyasete yönelik insan haklarını ihlal eden müdahale, dindar gruplara hayatı cehennem etti. Bu durum muhafazakar toplumun sadece kendisinin mağdur olduğu düşüncesini besleyerek farklı mağduriyetlere yabancı kalmasını desteklemeye devam etti. Toplumda halen çok az sayıdaki ilkeli kişi ve aydın "ötekinin hakkını" insan hakkı olarak görüyordu.
2000'li yıllarda askeri yöntemlerle bastırılmaya çalışılan 2 önemli muhalif hareket Kürt meselesi ve din meselesi en önemli hukuki sorunlar olarak Türkiye mahkemeleri ve AİHM'de tartışıldı. AİHM'in başörtüsü kararında yaptığı çifte standart, toplum üzerinde meselenin insan hakları korumacılığı değil, siyasi kutup meselesi olduğu algısını güçlendirdi. Bunun yanı sıra azınlıklar ve Alevilerle ilgili insan hakları ihlallerinin azalması, devletin kendi isteğiyle değil, dış baskılar veya sivil toplum örgütlerinin güçlenmesi sayesinde oluyordu. Ak Parti iktidarıyla geçen bu yıllar askeri vesayet ile hükümetin mücadelesine sahne oldu. AB uyum yasaları patlama noktasına gelen toplumu ve hak gaspından dolayı gerilen ortamı biraz yumuşattı. AB sürecinde 9 uyum paketi, 70 yeni yasa ve 70 civarında yasada yüzlerce madde değişikliği oldu. Askeri vesayetin kırılmasına yönelik çabalara yönelik "misyonerlerin arttığına, azınlıkların sesinin çok yükseldiğine" dair argümanlar adresi tam belli olmayan yerlerden kamuoyuna yayılıyordu. Ekim 2004'de hazırlanan Azınlık Raporundaki “Üst kimlik Türk değil, Türkiyeli olmalıdır” ifadesinden dolayı yargı “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik”ten 5 yıl hapis isteminde bulundu. İktidarın artan gücüne ve demokratikleşme adımlarına karşı karşı yargı defans halindeydi. Yargı kararlarının Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını önlemek için hukuk dışı bir şekilde uygulanmasına şahitlik edildi.
2007 yılı bu 10 yılın en gergin senesiydi ve siyaset zeminini yok etmeye yönelik saldırılar olarak algılanan Danıştay cinayeti, Hristiyan din adamlarına yönelik saldırılar ve Hrant Dink'in katledilmesi tüm dünyanın dikkatini Türkiye'de topladı. Dünya çapında etkileri olan bu saldırılar arasında olan Hrant Dink cinayeti için cumhurbaşkanı Abdullah Gül, DDK raporu hazırlatmasına rağmen adil bir hukuki sonuca ulaşılamadı, gerçek faillere ulaşılamadı. İnsan hakları sorunlarının en büyük etkeni olarak yargı çok tartışılan kararlarıyla yine hep gündemdeydi. İfade özgürlüğüne karşı hazırlanan iddianamelerin kabulü "düşünce suçlusu" ilan edilmiş kişileri hedef haline getirdi. 367 kararı, Ak Parti kapatılma kararı, başörtüsü kararı en dikkat çeken insan hakları ihlali oluşturan hukuki kararlardı. Yargı vesayeti, düşüşe geçen askeri vesayetin yerini almaya çalışıyordu. 27 Nisan'da adeta bir muhtıra gibi algılanan Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt'ın açıklamasına hükümet sert tepki gösterdi. Güç savaşı hükümetin lehine sonuçlandı. 2008'de Ergenekon davasının açılması, muvazzaf ve emekli birçok askerin tutuklanması büyük tartışmalara neden oldu. 2000'li yılların sonuna doğru hükümet, bir devlet politikası olarak Kürt açılımı vd. önemli insan hakları sorunlarıyla ilgili açılımlara başladı. 2000'li yılların sonu, 10 yılın başındaki AB uyum yasalarıyla uğraş gibi umut verici gelişmelere sahne oldu. İktidar, devletin oluşturduğu insan hakları ihlallerine gücünün yettiğini düşündüğü alanlarda müdahil oldu. Ancak bu müdahillik, yapısal bir değişimden ziyade hükümetin pragmatist değişim isteklerine yönelikti.
2010'lu yılların başında referandumla sağlanan insan hakları alanındaki gelişmeleri içeren anayasal değişiklik kabul edildi. Ancak "yetmez ama evet"çilerin desteğini almasına rağmen daha sonraları bu değişikliğin yine genel bir yapısal demokratikleştirmeden ziyade hükümetin hareket alanını güçlendirecek adımlar içerdiği anlaşıldı. İktidarda pay sahibi olmak isteyen Cemaat'ın hükümetle gittikçe artan gerginliği 17-25 aralıkta önemli bir kavgaya dönüştü. Bu kavganın altından çıkan, muktedir olmaya çalışanların insan haklarını, güçlenmek için bir payanda olarak kullanmaya çalıştıkları gerçeği oldu. İnsan haklarını geliştirme iddialarının her kesimin "kendine Müslüman" olduğuyla sonuçlanması, kavramın ortak bir payda anlayışı ile değerlendirilme ihtiyacı çok olduğundan hayal kırıcıydı. Erdoğan'ın “Gezi”, “Cemaat” kavgasıyla artan otoriterleşme eğilimi insan hakları alanındaki karneyi her geçen gün kötüleştirdi. 2013 yılının başında Öcalan'ın çağrısıyla başlayan çözüm süreci 2.5 yıl süren devletin kalıcı anlamda kendisini değiştirmek istememesi ve PKK'nın da buna cevap olarak silaha dönmesiyle sonuçlandı.
24 Temmuz 2016''da tekrar başlayan çatışmalar siyasetin etkisinin azalmasına, silahın ön plana geçmesine neden oldu ve insan hakları karnemizi inanılmaz boyutlarda kötüleştirdi. ÖYM’lerin yerine kurulan Sulh Ceza Hakimlikleri hukuksuzluklara kılıf oldu. Böylece, “paralel yargıyı tasfiye” bahanesiyle, bütün Türkiye’de, “Hükümet yanlısı yargıç” uygulamasına geçildi. Yargı vesayet altına alındı. Sosyal medya yasakları kısıtlama ve yorumlar üzerindeki ceza davası baskısı oluşturuldu. 301. madde düşünenlerin üzerindeki Demokles'in kılıcı olmaya devam etti. AİHM, “ifade edilen fikirler ne kadar çarpıcı, şoke edici, kışkırtıcı olursa olsun, korunmaya layıktır, yeter ki şiddeti açıkça övmesin” demesine rağmen ifade özgürlüğü mağdurları hızla arttı. Türkiye’de ifade özgürlüğü konusuna bütüncül bakmak gerektiği, Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’nun birkaç kötü ünlü maddesinin değiştirilmesiyle sınırlı bir konu olmadığı tekrar anlaşıldı. AİHM cezalandırmalarında Türkiye uzun senelerdir ilk 3 sırayı bırakmamaktadır. Cezasızlık devlet yöntemleriyle devam ettirilmektedir. Çoğunluk iradesiyle azınlık haklarının karşı karşıya kalması ifade özgürlüğü sorunlarını daha da artırıyor ve artıracaktır. İfade özgürlüğü ne zaman genişlemişse devlet yeni bir metod bulmuştur. Ancak toplum da ısrarlı taleplerinde gittikçe yeni metodlar bulması yönüyle eskiye göre daha başarılıdır.
Çok partili sisteme geçtiğimiz 70 yılda tam 48 hükümet değişti, ama Türkiye’nin dünya çapındaki demokrasi, insan hakları ve özgürlüklere saygı sıralamalarındaki yeri hemen hemen hiç değişmedi. Türkiye hâlâ en alt sıralarda.
İnsan hakları karnemizi düzeltmek için ilkesel bir insan hakları mücadelesine ihtiyaç vardır. Bunun için de farklı kesimlerin insan hakları alanında çalışmaya başlaması kolaylaştırıcı olmaktadır. İnsan hakları kavramının adil, ayrımsız yaklaşımı konusunda bilgi ve içtenlik olarak iyi bir yerde olan kişiler, farklı dünya görüşlerinden gelseler de ortak paydalarda buluşabiliyor ve işbirliğini artırabiliyor.
Dindarlar açısından da insan hakları kavramını değerlendirmek gerekir. Dini düşüncenin yeniden ele alınıp siyaset bilim ve insan hakları kavramları etrafında yoğunlaşılması, Müslüman sosyal bilimcilerin ilk işleri olmalıdır. Zira toplumun çoğunluğunu oluşturan dindar kesimde farklı sorunlara yanlış yaklaşmanın en önemli nedeni, dinin insan hakları ihlallerini önleyen kavramlara mesafeli olduğu zannıdır. Müslüman bireyler, dini düşüncelerini yeni siyaset bilimi kavramlarıyla karşılaştırmayı ve yeni bir ufukla tartışmayı başarmalıdır.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.08.2020
26.08.2020
9.02.2018
5.02.2018
3.02.2018
25.06.2018
23.06.2018
18.06.2018
12.06.2018
11.06.2018