Ümit KIVANÇ
İktidar katında, iktidarı sürdürmeye yetecek çoğunluğun rıza -bu da ille şart değil- ve desteğini almak dışında önem taşıyan somut amaç yok, zira iktidarı sürdürmek dışında ekonomik, siyasî, toplumsal, stratejik hedef yok. İnanılması güç ama dış politika hedefi de bu. Ama orası dış? Hayır! Dış mış yok! Her şey yalnız içeride iktidarın nasıl sürdürüleceğine göre şekilleniyor.
… ve fakat hayat da devam ediyor beri taraftan. Bir yere toslayınca ayılırız ki, başımızdan kanlar akıyor.
“Suriye krizinden çıkarılacak bir ders varsa,” diye yazdı Soli Özel geçen gün, “sanırım o da Türkiye’nin kapasitesinin, arzu ettiği ölçüde özerk bir dış politika izlemeye yetmeyeceğidir.” Bu, tasviri itiraf muamelesi gören hakikatin nazikçe ifadesiydi: Kafa tutabileceğiniz hasımlar, kıyak çekerek peşinize takabileceğiniz müstakbel hempalar bellidir ve bunlar, meydan okurken yeryüzünün bütün mangallarını külsüz bıraktığınız, yüzünüze güldüklerinde dönüp içerideki muhaliflere nispet yaptığınız o mâlûm ağır sıkletler değildir.
“Ortadoğu bölgesinde coğrafyasının verdiği avantaja rağmen,” diye devam ediyordu Soli Özel, “istediklerini yapmakta, hedeflerine ulaşmakta [Türkiye’nin] ne kadar zorlandığı ortada.” Deyr ez-Zor kırsalında silahlı kadınların önünde tek sıra diz çökmüş perişan DAİŞ’lilerin ibret verici fotoğrafları insanın gözünün önüne geliyor. “O iş bende” şuursuzluğuyla akıl almaz taahhütlerin altına girildiği İdlib’in, TSK’nın on iki yerden tarassutu altında Heyet Tahrir el-Şam’ın eline geçişini hatırlıyorsunuz.
Soli Özel, esas olarak Batı ittifakının çatlamasını ele aldığı yazısında, çatırdamanın yaratacağı sarsıntının kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de sallayacağına işaret ediyor, “Batı değerlerine en bağlı olduğunu söyleyenlerin bile en azından ABD’den pek hoşlanmadığı bir ülke”de “stratejik Batılılık tercihinin” sürdürülüp sürdürülemeyeceği meselesini hatırlatıyordu. Bunun bize hatırlatılması değil önem taşıyan. Şu: Türkiye’yi yönetenlerin yeniden sarsılıp kurulacak dünya dengeleri içerisinde gözlerine kestirdikleri mâkûl bir hedef, ülke için öngördükleri mâkûl bir konum var mıdır? Türk’ün cihan hakimiyeti mefkûresi, İslâm âlemi liderliği ve Yeni Osmanlı İmparatorluğu projesi gibi, ilki dünyanın tamamına, ikincisi çeşitli kıtalara yayılmış büyükçe kısmına, üçüncüsü de en azından Ortadoğu ve Mağrip’i -ve belki Avrupa’dan bir parçayı? ha? Viyana falan? neden olmasın?- kapsayan geniş bir bölgeye hakim olmayı gerektiren hamasî ve hayalî “proje”lerin izan sahibi kimseye sahici hedef diye sunulamayacağı ortada. Bu hedeflerden birinin -çoğu zaman ikisinin- peşine takılmış görünen ahali, bu hedeflerin peşine takılmış görünmenin zevkini sefasını bir müddet sürdükten sonra soluğu tanzim satış kuyruğunda alınca, eminim, bu palavraları insanların zihnine zerk edenlerden çok daha gerçekçi düşünebiliyordur. Söylemez, başka.
Şöyle devam ediyordu Soli, bir yanda NATO ve F-35’lerin, öbür yanda “ABD ile ipleri koparacak” S-400’lerin durduğu, yarattıkları gerilim artarsa ağır bedellerin ödenmesi gerekeceği, absürd sahne düzenine işaret ederek: “Ekonomisi hasarlı, Batı pazarlarına ve sermayesine muhtaç bir Türkiye’nin, üyesi olduğu Batı ittifakı yapısal bir dönüşüm kavşağına gelmişken kendi yönü ve ittifakları hakkında daha ciddi düşünmesinde, yapıcı pozisyon almasında herhalde yarar vardır.” Sizce de öyle değil mi? Yarar yok mu? Soruyu şu anda önemsemiyorsanız seçimden sonra önemseyeceksiniz, kesin. Bakkala gittiğinizde.
Soli kibar bir insan olduğu için, “yönü hakkında daha ciddî düşünmek”ten sözediyor. Bendeniz izninizle, sapıtmaktan sözetmek isterim. Ekonomik kriz haberlerinde ve tartışmalarında Ankara’nın Suriye politikasının yol açtığı muazzam masraftan ve bunun ekonomi üzerindeki yıkıcı tesirinden niçin kıymeti harbiyesinin yüzde biri kadar sözedilmediğini sorarak da başlarım. Tanzim satış kuyruklarına gelip dayandıysak, bunda sahiden de “bir mermi kaç para!” mevzusunun mühim rol oynadığını niye bir türlü sorun etmiyoruz?
Etmiyoruz. Çünkü biz bir rüya âleminde yaşamak istiyoruz ve bunun rüya olduğunu bilmemiz bizim uyanıp kendimize çeki düzen vermemizi sağlamıyor. Çünkü… çünkü… başka malzememiz yook! Biz gerçekleştirilmesinde bizzat rol oynamayacağımız, gerçekleştirilmese de olur, tekrarlansın yeter hayallerin insanıyız! Orada şuna da hükmedebiliyoruz buna da.
KAN KIRMIZISI NİLÜFER YAPRAKLARI VE ABDÜLHAMİD HAN
Soli’den aktaracağım sözleri şöyle tamamlayayım: “Rusya ile iyi ilişkileri sürdürmek ve dış politikada özerk alan açmak gibi doğru hedeflerle, Moskova’nın iradesine tâbi kalmak arasında çok ciddi bir fark bulunduğu muhakkaktır. İkincisi tarihsel olarak da stratejik olarak da pek de şayan-ı tercih değildir.”
Şunu hepimiz birlikte yaşadık: TSK, Rusya uçağını düşürdü. Birisine bundan daha sert tavır koymanız herhalde ancak gidip topraklarını bombalamakla falan olurdu. Uçağı düşürmek yetmedi, üstelik, paraşütle atlayan pilotu havada vurarak birkaç mahalle kahvesine iki senelik geyik malzemesi ürettiniz. Sonra ne oldu? Putin’le el sıkışmak, karşılıklı espriler yapıp gülüşmek, hafta başı telefonla görüşmek, bir nevi dünya liderliği ispatı yerine geçmeye başladı. Mühür onun elindeyken!
Memleketteki bilumum kötülüklerin anası, babası, örgütleyicisi, tetikçisi “Amerika”, kendisine karşı iktidar destekçilerinden çok daha geniş bir nüfus çoğunluğunun birleştiği esas kötü adam kimliğiyle, birörnek çıkan iktidar propaganda aygıtı ceridelerinin başlıca esin ve besin kaynağıydı. O lanet olasıca “üst akıl”, Gezi’yi tertiplemiş, PKK’ye silah vermiş, 15 Temmuz darbe girişimini örgütlemiş, Fethullah’ı barındırmaktan, “güçlenen Türkiye”nin, değil ayağına çelme takmak, bacaklarını kırmaya, elinden geleni ardına koymamıştı. Ve fakat, şu işe bakınız ki, Trump’tan gelen iki telefon, Beyaz Ev’de iki kare fotoğraf, müstakbel İslâm âlemi liderliğini, cihana hakim olacak budunun kağanlarını atamanlarını gurura boğuyor, herkesin birbirine sarılıp saniyede üç kez kafa tokuşturduğu sevgi yumakları meydana geliyor, tam meydana gelirken tokuşturmanın şiddetiyle üç yana açılıp kıpkırmızı nilüferlere dönüşüyorlardı. Allah tarafından, gökyüzündeki yıldızlar yanyana sıralanarak, Türk Yıldızları gösterisine taş çıkartır şekilde, sonsuz siyah boşluğa “aramızdan su sızmaz” yazıyor, bu esnada yeryüzünde al kanlar oluk oluk akıyordu. Yok, henüz akmıyordu. Akacaktı yani. Hakim olununca. Cihana. O vakit yıldızların aksi kan birikintisi üzerinde yansıyacak, tepedeki köşkünden bu müstesna manzarayı seyreden Abdülhamid Han, sessizliği bozmamak için merakla bekleşen silah arkadaşlarına, “Yarın sabah Moskova’ya, öğleden sonra da Washington’a gidiyorum,” diyecekti. “İkisini de alıp geleceğim!”
Rusya’yla Amerika düşmanımız mıydı, bunlara boyun eğdirme peşinde miydik yoksa bizi öptüklerinde sevinçten deliye mi dönüyorduk?
Şizofrenik varoluşumuzu ispat için, eğer gündelik yaşantımızdan seçilecek rastgele iki-üç örnek bu işi yeterli dozda yapamayacaksa, ABD ve Rusya ile ilgili hissiyatımız, tavırlarımız mükemmel inceleme nesneleridir. Ve bunlar günümüzde “Türkiye’nin Suriye politikası” gibi isimlerle anılmaktadır.
Nihayet, Batı ittifakının yakın geleceğine dair sorunları öngören ve müstakbel çatırtı patırtıdan Türkiye’nin payına düşeceği kestirip uyarı mahiyetinde satırlar kaleme alan dostum Soli Özel’e itirazımı dile getireceğim: Soli, ekonomisiyle, dış politikasıyla, stratejisiyle, teknolojisiyle, toplumsal hayatının çeşitli yönleriyle, kültürü sanatıyla ülkenin geleceğine yön verecek bir yönetici topluluğunu varsayıyor, öyle düşünüyor. Oysa şu anda Türkiye’nin iyice merkezîleşmiş yönetici iradesi için, bütün tantanaya rağmen Suriye’de ne olacağı da, Batı ittifakının parçalanıp parçalanmayacağı da, Rusya’nın güdümüne fazlaca girilip girilmediği de ikincil sorunlardır. Hattâ hattâ, YPG de, Kürtler de, yeri gelirse hâlihazırda dünyanın en büyük meselesi ilan edilmiş HDP de derhal ikincil, üçüncül sorunlar haline gelebilirler.
PROPAGANDA ARAÇLARI
Hattâ bunlara, ikincil mikincil de olsalar “sorun” demek bile doğru olmayabilir, bizi yöneten iradenin gözünden bakmaya çalışıyorsak. Bunlar araçlardır. Politika araçları olmaktan da çok, propaganda araçlarıdır. İktidar katında, iktidarı sürdürmeye yetecek çoğunluğun rıza -bu da ille şart değil- ve desteğini almak dışında önem taşıyan somut amaç yok, zira iktidarı sürdürmek dışında ekonomik, siyasî, toplumsal, stratejik hedef yok.
İnanılması güç ama dış politika hedefi de bu. Ama orası dış? Hayır! Dış mış yok! Her şey yalnız içeride iktidarın nasıl sürdürüleceğine göre şekilleniyor.
Böyle davrandığınızda sadece ülkeyi zora sokmakla, başına belalar açmakla, istikbalini ipotek altına koymakla vs. kalmazsınız. Sizin her ne yapıyorsanız-yapmıyorsanız yalnız ve yalnız iktidarınızı sürdürmek için yaptığınız-yapmadığınız dışarıdan berrak şekilde görülür. Çeşitli “dış güçler” -bakın, burayı sevdiniz, eminim!- size, iktidarınızı sürdürmeye yarayacak alternatifler sunmaya başlarlar. Çünkü başta kalmanızı isterler. Sundukları, onların devletlerinin çıkarına, sizin de iktidarı sürdürme politikanızın yararına olur. Tabiî genellikle ülkenizin yararına olmazlar. Fakat o esnada ülkenizin, daha yakın zamanda Afrin harekâtını Çanakkale Savaşı’yla bir tutmaları öğretilmiş insanları, yeni zaferlerin sarhoşluğunu henüz zafer kazanılmamışken yaşamaya koyulmuşlardır.
O sarhoşlukta kimse, müthiş zaferin kendisine karşı kazanıldığı düşmanın uçağının ve tankının bulunmadığını hatırlamaz. Daha mühimi, o harekâtın birilerinin izniyle yapılmış olmasından sözedip de keyifleri kaçıracak kimse çıkmaz. Çıkarsa haindir, linç edilir.
Düşmanın olmayan tankını, uçağını es geçelim de “izin” meselesini geçemiyoruz. Çünkü bundan sonra böyle. İsterseniz şimdi başa dönüp “kapasitenizin arzu ettiğiniz kadar özerk dış politika izlemeye yetmemesi” olgusunu hatırlayalım.
Köşeyazarınızın vazifesi şüphesiz okurlara bunu izah etmekti. Fakat gerçekte “arzu ettiğimiz” herhangi bir somut eylem var mı, bilemiyoruz. Arzu ettiğimizi yapabileceğimiz kapasiteye sahip olduğumuzu söylemeye, buna geçici de olsa inanmaya, “yalan da olsa” esrikliği yaşamaya ihtiyacımız, niyetimiz var; bunu biliyoruz. Bir kararlılığımız varsa bu alanda. Bu ıslak bir alan. Sarhoş sarhoş dolaşılıyor üstünde. Ve kendini evrenin ekseni kılmış bir iktidarın üzerine bastığı zemin oluşturuluyor.
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024