Ümit KIVANÇ
İktidar katında, iktidarı sürdürmeye yetecek çoğunluğun rıza -bu da ille şart değil- ve desteğini almak dışında önem taşıyan somut amaç yok, zira iktidarı sürdürmek dışında ekonomik, siyasî, toplumsal, stratejik hedef yok. İnanılması güç ama dış politika hedefi de bu. Ama orası dış? Hayır! Dış mış yok! Her şey yalnız içeride iktidarın nasıl sürdürüleceğine göre şekilleniyor.
… ve fakat hayat da devam ediyor beri taraftan. Bir yere toslayınca ayılırız ki, başımızdan kanlar akıyor.
“Suriye krizinden çıkarılacak bir ders varsa,” diye yazdı Soli Özel geçen gün, “sanırım o da Türkiye’nin kapasitesinin, arzu ettiği ölçüde özerk bir dış politika izlemeye yetmeyeceğidir.” Bu, tasviri itiraf muamelesi gören hakikatin nazikçe ifadesiydi: Kafa tutabileceğiniz hasımlar, kıyak çekerek peşinize takabileceğiniz müstakbel hempalar bellidir ve bunlar, meydan okurken yeryüzünün bütün mangallarını külsüz bıraktığınız, yüzünüze güldüklerinde dönüp içerideki muhaliflere nispet yaptığınız o mâlûm ağır sıkletler değildir.
“Ortadoğu bölgesinde coğrafyasının verdiği avantaja rağmen,” diye devam ediyordu Soli Özel, “istediklerini yapmakta, hedeflerine ulaşmakta [Türkiye’nin] ne kadar zorlandığı ortada.” Deyr ez-Zor kırsalında silahlı kadınların önünde tek sıra diz çökmüş perişan DAİŞ’lilerin ibret verici fotoğrafları insanın gözünün önüne geliyor. “O iş bende” şuursuzluğuyla akıl almaz taahhütlerin altına girildiği İdlib’in, TSK’nın on iki yerden tarassutu altında Heyet Tahrir el-Şam’ın eline geçişini hatırlıyorsunuz.
Soli Özel, esas olarak Batı ittifakının çatlamasını ele aldığı yazısında, çatırdamanın yaratacağı sarsıntının kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de sallayacağına işaret ediyor, “Batı değerlerine en bağlı olduğunu söyleyenlerin bile en azından ABD’den pek hoşlanmadığı bir ülke”de “stratejik Batılılık tercihinin” sürdürülüp sürdürülemeyeceği meselesini hatırlatıyordu. Bunun bize hatırlatılması değil önem taşıyan. Şu: Türkiye’yi yönetenlerin yeniden sarsılıp kurulacak dünya dengeleri içerisinde gözlerine kestirdikleri mâkûl bir hedef, ülke için öngördükleri mâkûl bir konum var mıdır? Türk’ün cihan hakimiyeti mefkûresi, İslâm âlemi liderliği ve Yeni Osmanlı İmparatorluğu projesi gibi, ilki dünyanın tamamına, ikincisi çeşitli kıtalara yayılmış büyükçe kısmına, üçüncüsü de en azından Ortadoğu ve Mağrip’i -ve belki Avrupa’dan bir parçayı? ha? Viyana falan? neden olmasın?- kapsayan geniş bir bölgeye hakim olmayı gerektiren hamasî ve hayalî “proje”lerin izan sahibi kimseye sahici hedef diye sunulamayacağı ortada. Bu hedeflerden birinin -çoğu zaman ikisinin- peşine takılmış görünen ahali, bu hedeflerin peşine takılmış görünmenin zevkini sefasını bir müddet sürdükten sonra soluğu tanzim satış kuyruğunda alınca, eminim, bu palavraları insanların zihnine zerk edenlerden çok daha gerçekçi düşünebiliyordur. Söylemez, başka.
Şöyle devam ediyordu Soli, bir yanda NATO ve F-35’lerin, öbür yanda “ABD ile ipleri koparacak” S-400’lerin durduğu, yarattıkları gerilim artarsa ağır bedellerin ödenmesi gerekeceği, absürd sahne düzenine işaret ederek: “Ekonomisi hasarlı, Batı pazarlarına ve sermayesine muhtaç bir Türkiye’nin, üyesi olduğu Batı ittifakı yapısal bir dönüşüm kavşağına gelmişken kendi yönü ve ittifakları hakkında daha ciddi düşünmesinde, yapıcı pozisyon almasında herhalde yarar vardır.” Sizce de öyle değil mi? Yarar yok mu? Soruyu şu anda önemsemiyorsanız seçimden sonra önemseyeceksiniz, kesin. Bakkala gittiğinizde.
Soli kibar bir insan olduğu için, “yönü hakkında daha ciddî düşünmek”ten sözediyor. Bendeniz izninizle, sapıtmaktan sözetmek isterim. Ekonomik kriz haberlerinde ve tartışmalarında Ankara’nın Suriye politikasının yol açtığı muazzam masraftan ve bunun ekonomi üzerindeki yıkıcı tesirinden niçin kıymeti harbiyesinin yüzde biri kadar sözedilmediğini sorarak da başlarım. Tanzim satış kuyruklarına gelip dayandıysak, bunda sahiden de “bir mermi kaç para!” mevzusunun mühim rol oynadığını niye bir türlü sorun etmiyoruz?
Etmiyoruz. Çünkü biz bir rüya âleminde yaşamak istiyoruz ve bunun rüya olduğunu bilmemiz bizim uyanıp kendimize çeki düzen vermemizi sağlamıyor. Çünkü… çünkü… başka malzememiz yook! Biz gerçekleştirilmesinde bizzat rol oynamayacağımız, gerçekleştirilmese de olur, tekrarlansın yeter hayallerin insanıyız! Orada şuna da hükmedebiliyoruz buna da.
KAN KIRMIZISI NİLÜFER YAPRAKLARI VE ABDÜLHAMİD HAN
Soli’den aktaracağım sözleri şöyle tamamlayayım: “Rusya ile iyi ilişkileri sürdürmek ve dış politikada özerk alan açmak gibi doğru hedeflerle, Moskova’nın iradesine tâbi kalmak arasında çok ciddi bir fark bulunduğu muhakkaktır. İkincisi tarihsel olarak da stratejik olarak da pek de şayan-ı tercih değildir.”
Şunu hepimiz birlikte yaşadık: TSK, Rusya uçağını düşürdü. Birisine bundan daha sert tavır koymanız herhalde ancak gidip topraklarını bombalamakla falan olurdu. Uçağı düşürmek yetmedi, üstelik, paraşütle atlayan pilotu havada vurarak birkaç mahalle kahvesine iki senelik geyik malzemesi ürettiniz. Sonra ne oldu? Putin’le el sıkışmak, karşılıklı espriler yapıp gülüşmek, hafta başı telefonla görüşmek, bir nevi dünya liderliği ispatı yerine geçmeye başladı. Mühür onun elindeyken!
Memleketteki bilumum kötülüklerin anası, babası, örgütleyicisi, tetikçisi “Amerika”, kendisine karşı iktidar destekçilerinden çok daha geniş bir nüfus çoğunluğunun birleştiği esas kötü adam kimliğiyle, birörnek çıkan iktidar propaganda aygıtı ceridelerinin başlıca esin ve besin kaynağıydı. O lanet olasıca “üst akıl”, Gezi’yi tertiplemiş, PKK’ye silah vermiş, 15 Temmuz darbe girişimini örgütlemiş, Fethullah’ı barındırmaktan, “güçlenen Türkiye”nin, değil ayağına çelme takmak, bacaklarını kırmaya, elinden geleni ardına koymamıştı. Ve fakat, şu işe bakınız ki, Trump’tan gelen iki telefon, Beyaz Ev’de iki kare fotoğraf, müstakbel İslâm âlemi liderliğini, cihana hakim olacak budunun kağanlarını atamanlarını gurura boğuyor, herkesin birbirine sarılıp saniyede üç kez kafa tokuşturduğu sevgi yumakları meydana geliyor, tam meydana gelirken tokuşturmanın şiddetiyle üç yana açılıp kıpkırmızı nilüferlere dönüşüyorlardı. Allah tarafından, gökyüzündeki yıldızlar yanyana sıralanarak, Türk Yıldızları gösterisine taş çıkartır şekilde, sonsuz siyah boşluğa “aramızdan su sızmaz” yazıyor, bu esnada yeryüzünde al kanlar oluk oluk akıyordu. Yok, henüz akmıyordu. Akacaktı yani. Hakim olununca. Cihana. O vakit yıldızların aksi kan birikintisi üzerinde yansıyacak, tepedeki köşkünden bu müstesna manzarayı seyreden Abdülhamid Han, sessizliği bozmamak için merakla bekleşen silah arkadaşlarına, “Yarın sabah Moskova’ya, öğleden sonra da Washington’a gidiyorum,” diyecekti. “İkisini de alıp geleceğim!”
Rusya’yla Amerika düşmanımız mıydı, bunlara boyun eğdirme peşinde miydik yoksa bizi öptüklerinde sevinçten deliye mi dönüyorduk?
Şizofrenik varoluşumuzu ispat için, eğer gündelik yaşantımızdan seçilecek rastgele iki-üç örnek bu işi yeterli dozda yapamayacaksa, ABD ve Rusya ile ilgili hissiyatımız, tavırlarımız mükemmel inceleme nesneleridir. Ve bunlar günümüzde “Türkiye’nin Suriye politikası” gibi isimlerle anılmaktadır.
Nihayet, Batı ittifakının yakın geleceğine dair sorunları öngören ve müstakbel çatırtı patırtıdan Türkiye’nin payına düşeceği kestirip uyarı mahiyetinde satırlar kaleme alan dostum Soli Özel’e itirazımı dile getireceğim: Soli, ekonomisiyle, dış politikasıyla, stratejisiyle, teknolojisiyle, toplumsal hayatının çeşitli yönleriyle, kültürü sanatıyla ülkenin geleceğine yön verecek bir yönetici topluluğunu varsayıyor, öyle düşünüyor. Oysa şu anda Türkiye’nin iyice merkezîleşmiş yönetici iradesi için, bütün tantanaya rağmen Suriye’de ne olacağı da, Batı ittifakının parçalanıp parçalanmayacağı da, Rusya’nın güdümüne fazlaca girilip girilmediği de ikincil sorunlardır. Hattâ hattâ, YPG de, Kürtler de, yeri gelirse hâlihazırda dünyanın en büyük meselesi ilan edilmiş HDP de derhal ikincil, üçüncül sorunlar haline gelebilirler.
PROPAGANDA ARAÇLARI
Hattâ bunlara, ikincil mikincil de olsalar “sorun” demek bile doğru olmayabilir, bizi yöneten iradenin gözünden bakmaya çalışıyorsak. Bunlar araçlardır. Politika araçları olmaktan da çok, propaganda araçlarıdır. İktidar katında, iktidarı sürdürmeye yetecek çoğunluğun rıza -bu da ille şart değil- ve desteğini almak dışında önem taşıyan somut amaç yok, zira iktidarı sürdürmek dışında ekonomik, siyasî, toplumsal, stratejik hedef yok.
İnanılması güç ama dış politika hedefi de bu. Ama orası dış? Hayır! Dış mış yok! Her şey yalnız içeride iktidarın nasıl sürdürüleceğine göre şekilleniyor.
Böyle davrandığınızda sadece ülkeyi zora sokmakla, başına belalar açmakla, istikbalini ipotek altına koymakla vs. kalmazsınız. Sizin her ne yapıyorsanız-yapmıyorsanız yalnız ve yalnız iktidarınızı sürdürmek için yaptığınız-yapmadığınız dışarıdan berrak şekilde görülür. Çeşitli “dış güçler” -bakın, burayı sevdiniz, eminim!- size, iktidarınızı sürdürmeye yarayacak alternatifler sunmaya başlarlar. Çünkü başta kalmanızı isterler. Sundukları, onların devletlerinin çıkarına, sizin de iktidarı sürdürme politikanızın yararına olur. Tabiî genellikle ülkenizin yararına olmazlar. Fakat o esnada ülkenizin, daha yakın zamanda Afrin harekâtını Çanakkale Savaşı’yla bir tutmaları öğretilmiş insanları, yeni zaferlerin sarhoşluğunu henüz zafer kazanılmamışken yaşamaya koyulmuşlardır.
O sarhoşlukta kimse, müthiş zaferin kendisine karşı kazanıldığı düşmanın uçağının ve tankının bulunmadığını hatırlamaz. Daha mühimi, o harekâtın birilerinin izniyle yapılmış olmasından sözedip de keyifleri kaçıracak kimse çıkmaz. Çıkarsa haindir, linç edilir.
Düşmanın olmayan tankını, uçağını es geçelim de “izin” meselesini geçemiyoruz. Çünkü bundan sonra böyle. İsterseniz şimdi başa dönüp “kapasitenizin arzu ettiğiniz kadar özerk dış politika izlemeye yetmemesi” olgusunu hatırlayalım.
Köşeyazarınızın vazifesi şüphesiz okurlara bunu izah etmekti. Fakat gerçekte “arzu ettiğimiz” herhangi bir somut eylem var mı, bilemiyoruz. Arzu ettiğimizi yapabileceğimiz kapasiteye sahip olduğumuzu söylemeye, buna geçici de olsa inanmaya, “yalan da olsa” esrikliği yaşamaya ihtiyacımız, niyetimiz var; bunu biliyoruz. Bir kararlılığımız varsa bu alanda. Bu ıslak bir alan. Sarhoş sarhoş dolaşılıyor üstünde. Ve kendini evrenin ekseni kılmış bir iktidarın üzerine bastığı zemin oluşturuluyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024