Yasemin ÇONGAR
Bazen böyle olur, nereye baksanız aynı manzarayı görürsünüz. Bastığımız yere güvenmememiz gerektiğini bize defaatle hatırlatan tabiatın, dersini öğrenmemeye kararlı bir devletle her karşılaşması aynı isyanı tutuşturur içimizde… Öleceğini bilmeyen bir çocuğun hayretle açılmış gözlerine bakarken kahrolur, “neden” diye sorar durur ve sonra onun küçücük bedeni üzerine atılan toprak daha tazeyken, sorumuzun cevabını bilerek susarız. Bilmek yetmez çünkü; bilginin uygulamaya dönüşmesini sağlayacak siyaseti üretmek gerekir. Yapmayız. Yapamayız.
Koskoca bir diktatörü tek bir taş bile atmadan yıkan kalabalık, haftalar sonra muzaffer ve yorgun bir halde evine döndüğünde, adı çoktan evrensel bir simgeye dönüşmüş olan isyan meydanını süpürenler de “neden” sorusunun cevabını bilirler. Ama yıkılanın yerine neyin konacağına ilişkin vizyon ve o vizyonu hayata geçirmeye yönelik bir siyaset yoktur görünürde. İsyanın nedenini bilmek, istikbâli bekleyen boşluğu doldurmaz.
Wall Street’teki işgal eylemcilerinin “neye” ve “neden” itiraz ettikleri kimse için sır değilken, itiraz ettikleri sistemin yerine “neyi” ve “nasıl” koyacakları, herkes gibi eylemcilerin kendisi için de sırdır. Bu durum, mesela Bill Clinton’ın “Eylemcilerin bir şeye karşı olmaları yetmez, bir şeyden de yana olmaları gerekir, aksi takdirde yarattıkları boşluğu başkaları doldurur” demesine yol açtığında, Slavoj Zizek’in çıkıp, “Bu enerjinin somut pragmatik taleplere dönüşmesi için acele etmeyin” diye karşı koyması da, sonuçta aynı belirsizliğin altını çizmeye yarayan iki farklı sestir aslında. Elektriklerini her ne kadar iki ayrı kutuptan – sistem içi ve sistem karşıtı – alsalar ve neyin, nasıl değişmesi gerektiği konusunda asla uzlaşmasalar da, Clinton ile Zizek’in çıkışları, değişmesi gerekeni değiştiremeyen bir isyanın “nafile” kalacağının ortak kabulüne varacaktır elbet.
“Siyasetsiz” aktivizmin küresel örnekleri artarken, değiştirici bir siyasetin nasıl kurulabileceği sorusu, her şeyden önce “zihniyet” ve “ahlâk” üzerine düşünmeyi gerektiriyor bence. Van’daki unufak okul binasından Amerika’daki işsizliğe, Mübarek gibilerinin baskısından Somali’deki açlığa kadar mevcut düzenin çok farklı tezahürlerinin temelindeki olgu “eşitsizlik” zira. Düzenin, insanın insana eşitliği doğrultusunda değişmesi için çalışmak gerekiyor ki, bu bugün ancak küresel bir zihniyetle, küresel bir ahlâkla mümkün.
Mehmet Altan, Van depreminin canyakan görüntülerini izleyerek okuduğum yeni kitabında, böyle bir zihniyet ve ahlâk üzerinde duruyor. Altan, kitaba adını veren “küresel vicdan” kavramı üzerine çalışmasını, 2004’te Güney Asya’da 283 bin insanın ölümüne yol açan depremle tsunaminin sordurduğu soru üzerine kurmuş: “Felaketlerin çaresi bulunduğu halde, neden uygulaması herkesi kapsar hale gelmedi?”
Bu soruyu, “Neden eşit değiliz” diye basitleştirmek de mümkün, tabii. Altan, cevabı kısmen“küresel vicdan eksikliğinde” buluyor. Van’daki depremzedelere bakarken bile “onlar” diye mırıldanabilen ırkçıların arasındayken, Sumatra’da ölenlere “insanımız” diye bakmayı talep etmenin“ironisi,” Altan’ın ne kadar elzem bir iş yaptığını da ortaya koyuyor aslında.
Küresel Vicdan dünyadaki eşitsizlikleri gidermeye dönük kapsamlı bir siyaset tarifi yapmaktan ziyade, böyle bir siyasetin nasıl bir zihniyet içinden doğabileceği üzerine düşünen bir kitap. “Bütün dünyayı vatanımız, bütün insanları da vatandaşımız olarak görebilecek miyiz?” Altan, bunu mümkün kılacak ideolojiyi “panhümanizm” diye tanımlıyor:
“Sermayenin değil, beyinsel yaratıcılığın zenginliğin kaynağı olmaya başladığı yeni dünyada toplumsal örgütlenme de, düşünce de değişmeye başladı. Sanayi sonrası yeni dönem, ırka dayalı ulus-devleti aşarak, insanların örgütlenme biçimi olarak aynı değerleri temel aldıkları bir küreselleşmenin dinamiklerini pekiştiriyor. Bu dönemin yeni ideolojisi de insan odaklı bir örgütlenme ve yönetim zihniyetini içeren panhümanizm olacak.”
Altan’a göre, post-kapitalizme doğru ilerleyen çağımızda, teknolojinin ve enerji kaynaklarındaki değişimin de sayesinde, çalışanla çalıştıran arasındaki farkın ortadan kalkacağı bir istikbâl tasavvuru giderek ütopya olmaktan çıkıyor. Ama henüz o noktada değiliz ve o noktaya doğru ilerlerken, küresel sürecin adaletli işlemesi için, “insan hayatını ve insanî değerlerin korunmasını en büyük küresel kamu hizmeti” olarak gören ve bunu güvenceye almakla görevli küresel müdahale mekanizmalarına gerek olduğunu düşünüyor Altan. Verdiği örnekler arasında, Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de var.
Kitabın temel mesajı ise, “vicdan” dediğimiz –ve Altan’ın felsefî/etik tarihçesinin bir özetini verdiği– şeyin, artık bireyin değil, toplumun ahlâk ölçüsü haline gelmesidir: “Küresel vicdan sadece kendi içinde yaşadığı toplumdan değil, dünyanın her coğrafyasından sorumlu olmayı gerekli kılıyor.”
Bunun bugün için bir “tercih” olduğu kadar, yarın için “kaçınılmaz” olacağını da ima ediyor Altan. Küresel sosyo-ekonomik sistem açısından ırkların, toprağın ve giderek sermayenin önemini yitirmesi; insan beyninin, başat üretim faktörü olması; insanların farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde yaşıyor olmasının yaratıcılık açısından bir avantaj halini alması, bilgiden bilgi üretmenin ekonomik büyümenin merkezine yerleşmesi... Bütün bunlar, küresel düzeyde “eşitleyici” bir sürecin işlediğinin de göstergesi.
Bugün hâlâ ırkçılıktan, ulusalcılıktan, şiddetten kendini alamayan toplulukların, insanî kalkınmadaki devâsâ farkları görmezden gelen ya da gidermek için yeterince uğraşmayan devletlerin ve şirketlerin varlığı ise, Altan’ın kitabını bir “hüsnüniyet egzersizi”ne dönüştürmüyor; daha ziyade sabit bir noktaya çok uzun süre odaklanmış bir kameranın kaydettiklerinin hızlandırılmış gösterimini izlemek misali, “eski” ile “yeni”yi aynı anda görüp, aralarındaki ilişki üzerine daha fazla düşünmenizi sağlıyor.
Küresel Vicdan bir geçiş dönemi kitabı; bir tezi olduğu kadar bir talebi de var. Ben, insanı merkeze alan bu siyaset ve ahlâk talebini önemsiyorum; kendi hesabıma, bu talebi karşılayan zihniyetin bugün hâlâ en iyi tarifini demokratlıkta bulduğuna da inanıyorum. “Siyasetsizlik” sorununun çözümü olmasa da, çözümün başlangıç yeri de burası galiba.
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012