Yüksel TAŞKIN

Yüksel TAŞKIN
Yüksel TAŞKIN
Tüm Yazıları
Başkanlık sistemine destek yok
3.02.2015
1545

 1876’dan beri parlamento, siyasi partiler, parti rekabeti gibi kurum ve süreçlere aşinayız. Yine bu tarihten beri, akvaryumda yüzen balıklar misali, hukuk devleti ve onu siyasal nedenlerle aşındıran aktörler arasındaki dansı izlemekteyiz.

Defalarca yaşadığımız bir süreci nasıl oluyor da sıfırdan yeniden yaşayabiliyoruz? Bizler akvaryumda yüzen balıklar olarak, akvaryumun suyunu değiştirme gücüne hiç mi sahip değiliz?

Kabaca bir resim çizecek olursak; fazla güç birikimi toplumu boğmaya başlıyor. Toplum uzun bir süre bu güce razıymış gibi hareket ediyor. İkili bir söylem ve hareket tarzına gidiyor. Meşhur resmî ve özel ideoloji meselesi.

Toplum, siyasal alanda nefes almayı zorlaştıran iktidara karşı kendi içerisine kapanma refleksi gösteriyor. Bu içe kapanma daha çok aile veya hemşeri aidiyetine geri çekilme şeklinde ortaya çıkıyor.

Siyasal iktidar, sivil toplumu da denetleme alışkanlığına sahip olduğundan; toplum, iktidarın saldırmaya cüret edemeyeceği alanlara; aileye, camiye veya hemşeri ağlarına yaslanma tercihinde bulunuyor.

İktidara karşı hoşnutsuzluk, uzun soluklu örgütlü bir mücadeleye yol açmıyor. Veya bunu küçük bir azınlık üstleniyor ve toplum daha çok izleyici konumunu tercih ediyor.

Dış dengelerin de devreye girdiği kırılma anları, bazı muhalif siyasi aktörlere alan açıyor. Toplum da bu aktörlere uzaktan da olsa rıza göstererek, oyunun yeniden kurulmasını destekliyor. Kırılma anlarında hukuk, adalet, eşitlik gibi söylemler havada uçuşuyor. 1908’de veya 2002’de olduğu gibi, bu defa oyunun kurallarının değişeceğine dair bir iyimserlik doğuyor.

Ne var ki yukarıda özetlediğimiz nedenlerle, sivil toplum, siyasal alanı yeterince baskı altına alamıyor. Eskinin muhalifi, yeninin muktediri siyasal aktörler, kendilerini fazlaca özerk algılamaya başlayarak, aynı suda yeniden yıkanmaya; daha doğrusu kirlenmeye cüret edebiliyorlar.

Sivil toplum örgütlü biçimde bir baskı unsuru olamadığı için, bazı aktörler kendileri lehine güç biriktirme hevesine yeniden kapılıyorlar. Ulus veya Millet adına yeni bir baskı dönemi şekillenmeye başlıyor.

Aslında mesele Aristo’nun yüzyıllarca önce sorduğu soruyla ilişkili: “Bizleri kurtarıcılarımızdan kim kurtaracak?” Yeni kurtarıcılar mı? Bizler mi? Bugün bu sorunun cevabı çok açık.

Bana göre en temel meselemiz, siyasal güç ve yetki paylaşımını net biçimde tanımlayan bir anayasaya kavuşamamış olmamız. Tabii ki bu salt bir anayasa meselesi değil. Siyasi aktörlerin bu yönde bir kabulü içselleştirmeleri gerekiyor. Daha doğrusu siyasal aktörlerin toplumdan, yani bizlerden korkması gerekiyor.

Benim en çok üzüldüğüm husus, bunu bal gibi bilen AK Partililerin çeşitli nedenlerle ses çıkarmamaları. Siyasetin aynı suda yeniden kirlenmesini engellemek, en başta onlara düşüyor. Bu bütün toplumun çıkarına olduğu gibi, onların da çıkarına olan bir duruş.

Ben yine de çok karamsar olmamak gerektiğine inanıyorum. Toplumun azımsanamaz çoğunluğunun başkanlık sistemine karşı olması, hafife alınmaması gereken bir bilinç durumuna işaret ediyor.

Metropoll grubunun sahibi Özer Sencar’ın bu konudaki anketleriyle ilgili yorumları dikkate değerdir:
Yaptığımız araştırmalarda Başkanlık Sistemi’ne taraftar olan kişilerin sayısı en çok yüzde 43 olmuş en az ise yüzde 30’a düşmüş. Ama hiçbir zaman taraftar olanlar toplum genelinde yüzde 45’e bile ulaşmış değil… AKP’li seçmenin yüzde 55’inin Başkanlık’tan yana olduğu ortaya çıktı. Yani AKP’li seçmenin yüzde ellilik kısmı da Başkanlık Sistemi konusunda ikna olmuş değil.

Bana göre bu konuda yaratıcı biçimlerde gündem yaratamayan, muhalefet partileridir…

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar